Hayal tacirleri

BİR okuyucumdan şöyle bir mektup aldım: "Zaman zaman televizyonlarda kendini medyum olarak tanıtan kişilere rastlıyoruz. Bunlar, toplum içinde açıkça icra-i faaliyette bulunduklarını söylemekten çekinmiyorlar. Üzerinde ’medyum’ levhası bulunan işyerlerinde insanlara hizmet ettiklerini ileri sürüyorlar. Fal bakıyorlar, cin çıkarıyorlar, geleceğe ait öngörülerde bulunuyorlar.

Kısacası hayal satıyorlar insanlara. Müşteri portföyleri arasında sanatçılar, siyasetçiler, ev kadınları vs. toplumun her kesiminden insanlara rastlamak mümkün. Bunlardan birisi, iki eski başbakanımızın (isimlerini de vererek) gelip kendisine fal baktırdıklarını övünerek söylüyordu."

Mektubun özeti buydu. Ve bizden şunu öğrenmek istiyordu: "Dinimizde bu tür faaliyetlerin ve inanışların yeri var mıdır?"

* * *

Falcılık, cincilik, medyumluk, daha önceki izahlarımızda da belirttiğimiz gibi, eski çağların ve ilkel kavimlerin en ilgi gören uğraşlarından biri olmuştur. Ortaçağ Avrupası’nda ruh hastaları falcı, büyücü gibi kolektif mistik ve hurafevi telkinlerin etkisi altında feci durumda kırbaçlanır, zincirlenir ve açı bırakılırlardı. Çünkü habis ruhların veya şeytanın, ancak bu vasıtalarla esir ettikleri vücuttan çekilebilecekleri düşünülüyordu.

17. yüzyılda ruh hastalarının barındıkları tımarhanelerde tedavi metotları aynen bu şekilde devam etmiştir. Korkutma, eza ve cefa ile tedavi. Bu insanların Allah’ın gazabına uğramış olduklarına inanılıyordu. Ayrıca o günkü inanışa göre sara nöbetlerine, inmelere, romatizma ve sinir ağrılarına cinler sebep olmaktaydı. Kolera, çiçek gibi salgın hastalıklar da ya cinlerin vücudun içine girmesi veya dışarıdan çarpması ile meydana geliyordu.

Aynı devirlerde Türklerde, ruh hastalarının da diğer hastalar gibi şefkatle tedavi ve bakımlarının yapıldığını görüyoruz. Harun-i Reşid’in özel doktoru Bahtı Şua, Ahmet Bin Cezzar, Razı, İbn-i Sina gibi hekimler bu tür hastalıkların tedavisinde birtakım tıbbi yöntemler geliştirmişlerdir. Örneğin, müzikle tedavi bunlardan birisiydi. Türkler, akıl hastalarını Allah’ın gazabına uğramış zavallılar değil, kutsal yanları olan ermiş insanlar olarak görmüştür.

Bundan dolayı birçok meczuba "veli" denilmiş ve ölümlerinden sonra ruhlarını şad etmek için sandukalarına adaklar adanmış, kurbanlar kesilmiş, dualar edilmiştir. Halk, bu insanların dine çok bağlı olduklarından dolayı meczup hale geldiklerine inanıyordu. Halbuki akıl hastalığı dindar olanlarda değil, dini fikirleri sapkınlığa uğrayan kişilerde görülmektedir. Oysa din, aklın dengesini bozmaz. Aksine, başlı başına marazi bir unsur olan inkárcılıkla böyle bir duruma düşülebilir.

Tıp ilmi bu kadar gelişmişken, bütün dünyada medyumluk, falcılık, cincilik gibi gerçek dışılığın dünyada bu kadar yaygın olması düşündürücüdür. Hele bu tür faaliyetlerin ülkemizde açıkça sürdürülmesi, işadamlarının, sanatçıların ve siyasetçilerin geleceklerini ve kaderlerini bunlara bağlamaları, -iddia doğruysa- hele bunlar arasında bizi yöneten başbakanların da bulunması, içinde bulunduğumuz travmanın ironik halini resmetmektedir.

Dinimize göre insanı yaratan Allah, onu sahipsiz bırakmamış; cinlerin, görünmeyen şer güçlerin saldırısına terk etmemiştir. Bir ayette, "İnsanın önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan takipçiler vardır" (Ra’d 11) buyurulmuştur. Müminler her türlü tedbirini alır, hastalık durumunda da hekimlere başvurur. Allah, cinleri insanlarla uğraşsınlar diye yaratmamıştır. Cinlerin de her yaratık gibi kendine mahsus kulluk görevleri vardır. Onların álemi başka, insanlarınki başkadır.

Ruhi kargaşa, stres ve denge bozukluğu ortamından kurtulmak için insanların tek sığınağı Allah’tır. O’nun ruhlara ferahlık veren engin rahmetidir. Bu gerçekleri göz ardı ederek cincilere, falcılara, medyumlara, muskacılara itibar etmenin bir anlamı yoktur. Bunları dinimiz lanetlemiştir. İnsanları aldatmakla uzmanlaşmış büyücü, falcı, medyum ve benzerlerinin parlak laflarına aldanarak yok yere ruhi sıkıntılara davetiye çıkarmak, din açısından olduğu kadar akıl ve mantık açısından da doğru değildir.

* * *

İslam akaid doktrinine göre Allah’tan başka hiçbir varlık, geleceği ve gaybı bilemez. İslam dini, müminlerin gayba ve fizik ötesi varlıkların mevcudiyetine inanmalarını öngörmekle beraber, bu konuyla yakından ilgilenmelerini hiçbir şekilde istememiştir.



Malatyalı düşünür merhum Said Çekmegil, bu şuursuzluğu şöyle bir manzume ile anlatır:

Yarım yüzyıl kadar evveldi./Malatya’ya bir madam geldi./Eli yüzü düzgün/Ne kördü ne keldi./Fal bakar gümüş para alırdı./Müşterileri kuyrukta seldi./Fincana falan değil/Bakıp laflar söylediği avuç içi tek eldi. Gelmişten geçmişten haberler verir/Adamı ya güldürür ya üzerdi./Falın haram olduğunu nereden bilsin/İli dini başka, bizden değildi eldi./Kendisi gávurdu ama bazı sözleri güzeldi./Vallahlı billahlı hatunlara şöyle nasihat ederdi./Siz Rabbınızı ne kadar da çok/Ne kadar da bilinçsizce anıyorsunuz./Bir kere bilerek Allah demek/Bin kere şuursuzluğa yeter derdi./Ben çocuktum o zaman./Cazip gördüğü kalabalıktan/Çokça gümüş para alıp gitti.

SORALIMÂÖĞRENELÄ°M

İngiltere’de yaşayan 40 yaşında bir bayanım. Müslüman olmuş birisiyle imam nikáhıyla evlenmek istiyorum. Annemse resmi nikáhta ısrar ediyor. Ne yapmalıyım?

H.

Annenizin sözünü dinlemelisiniz. Resmi nikáhtan sonra dini nikáh kıydırmanız daha doğru olur.

Bir arkadaşım, bana ikide bir "sehlük" diyerek takılıyor. Bunun anlamı ne?

Ali YÃœCE/Ä°STANBUL

Doğrusu "sa’lük"tür. Arap edebiyatında sa’lük hırsız, yol kesen, kan döken anlamlarına geldiği gibi yoksul anlamına da gelmektedir. Arabistan yarımadasında yaşayan ve genellikle kabilelerinden dışlanan bir grup yoksula ve göçebeye de bu ad verilmiştir. Arkadaşınız herhalde bunun anlamını bilmeden kullanmıştır. Onu bu tür sözleri söylememesi konusunda uyarabilirsiniz.

Geçenlerde bir zat, birisini kastederek "Allah onu affetmez" dedi. Bu söz dinimiz açısından doğru mudur?

Medet HAFIZOÄžLU/DÄ°YARBAKIR

Yüce Allah’ın kimi affedip kimi affetmeyeceği hususunda hüküm vermek kimsenin yetkisinde değildir. Allah adına kimse hüküm vermeye kalkışmamalıdır.

Çocuk aldırmak günah mıdır?

E.D./Ä°ZMÄ°R

Ana rahmine intikal eden ceninin düşürülmesi veya aldırılması -ki buna kürtaj deniliyor- dinen caiz değildir. Ancak, annenin sağlığı söz konusu ise bu yapılabilir. Cenin, dört aylık ise çocuğu aldırmak bir nevi onu katletmek gibidir.

Hacca gitmek istiyorum, kontenjan olmadığı için gidemiyorum. Bana bir günahı var mı?

Ali GÃœNDOÄžAN/KAYSERÄ°

Hac, ömürde bir defa farzdır. İmkán bulduğunuzda bu görevi yerine getirmelisiniz. Kontenjan olmadığı için hacca gidemediğinizden dolayı sorumlu sayılmazsınız.
Yazarın Tüm Yazıları