Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Hangi yaşam standardında dünya ne kadar nüfusu besler

Aldığı göçlerle büyüyen İstanbul gibi dev metropollerde yaşayanlar ‘Ne olacak bu şehrin hali?’ diye düşünmeden edemiyor.

Örneğin İstanbul’da neredeyse bina yapılmayan yer kalmadı. Yollar insan ve araçlarla doldu taştı. İlin su kaynakları yetersiz kaldığı için Marmara Bölgesi’nin batı ucundaki Bulgaristan sınırından doğu sınırındaki Melen’e kadar neredeyse tüm su kaynaklarını kullanıyor. Özetle artık bu nüfusa İstanbul’daki ne su, ne hava, ne de toprak yetişiyor... Peki İstanbul’daki en uygun nüfus ne kadar olmalı?

Aslında benzer bir şeyi tüm dünya için düşünebiliriz. Zaten 2001 yılıyla birlikte dünyanın üçüncü bin yıla taşıdığı en önemli üç problem: Nüfus artışı, Küresel İklim Değişimi ve Terörizm olarak sayılmakta. Çevre kirlenmesine yol açan etkenler olarak hızlı nüfus artışı, plansız kentleşme, plansız sanayileşme, eğitimsizlik ve bilinç eksikliği vb. gibi de birçok neden sıralanmakta.

Bilindiği gibi insan önceleri sadece yaşamını devam ettirmek amacıyla doğayla mücadele etmeye başlamış. Bu mücadelede, giderek daha rahat bir yaşam ve daha uzun bir ömür arzusuyla kendi yaşamını bile tehlikeye atan doğa tahribatına neden olmuş. Böylece artan nüfus ve dolayısıyla ihtiyaç duyulan daha fazla tüketim malzemesi insan ve doğa arasındaki ilişkinin bozulmasının belli başlı nedenlerinden birisi olarak gösterilmekte. Yerleşik düzene geçişten itibaren artmaya başlayan insan nüfusu doğanın kendisini yenilemesine izin vermeyecek bir şekilde çevresindeki doğayı tahrip etmeye başlamış.

Böylece bütün çevre sorunlarının oluşumunda insanın etkili olduğunu biliyoruz. Bunun bir sonucu olarak bu günler Küresel İklim Değişimi ve Sürdürülebilir Kalkınma gündemimizden hiç düşmüyor ama hızlı nüfus artışı üzerinde yeterince durmuyoruz. Örneğin, ‘Bu yerleşim yerinin taşıyabileceği nüfus budur; bundan fazlası burada yerleşemez’ denmiyor ve böyle bir şeyi turizm bölgeleri için de hesap kitap etmiyoruz.

Bu nedenle, Sarıyer Kaymakamlığı ve Sarıyer Belediye Başkanlığı’nın birlikte düzenledikleri 2005 Yılı Çevre Haftası Etkinlikleri dahilinde 7 Haziran 2005 günü düzenlenen konferansta İTÜ İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Cumali Kınacı’nın ‘Çevre ve Kirlenme’ konulu konuşmasında nüfus artışı hakkında söylediklerini çok farklı ve ilginç buldum.

Prof. Kınacı’ya göre ‘Yaşadığımız ortamın (çevrenin) kirlenmesi, nüfus artışı ve sanayileşmeyle hızlandı. Dünyanın nüfusu 6 milyar, ‘0’ (sıfır) yılında 250 milyon, ‘1850’ yılında 1 milyar idi. Artık kirlenmede nüfusun yüzde 10, endüstrinin ise yüzde 90 oranında etkili olduğu belirtilmekte. 1970’li yıllar itibarıyla ortalama olarak dakikada 232, günde 234 bin kişi doğmakta, dakikada 93, günde 134 bin kişi ölmekte. Doğumların yüzde 74’ü azgelişmiş ülkelerde.’

Prof. Kınacı’nın söylediklerinden (aşağıda özetleyeceğim gibi) bilim çevrelerinde uzun zamandır ‘Dünya ne kadar nüfusu besler?’ sorusuyla meşgul olduğunu öğrendim. Benzer bir şeyi kendi ülkemiz ve şehirlerimiz için de yapanlar oldu mu bilmiyorum. Örneğin, İstanbul’un mevcut su kaynaklarına göre kaldırabileceği nüfus ne kadardır? Küresel iklim değişiminin artmasına neden olacağı kuraklık nedeniyle, örneğin 2050 yılında İstanbul’un nüfusunun ne kadar azaltılması gerekecek? Ya da hangi yaşam standardında İstanbul ne kadar nüfusu besleyebilir?

Prof. Kınacı’ya göre, ‘İnsanlar 20. yüzyılın ortalarına kadar doğayı (çevreyi) sonsuz bir hammadde kaynağı ve kirleticilerini hiçbir sınırlama olmadan boşalttıkları bir alıcı ortam olarak düşündüler. Bunun sonucu olarak bir kısım doğal kaynaklar geriye dönülemez şekilde yok oldu. Diğer taraftan doğal ortam (su, hava, toprak) deşarj edilen kirleticiler sebebiyle doğal özümleme kapasitesinin üzerinde kirlendi. Kirletilen ortamların bir kısmında kirlenme kontrol altına alınırken diğer kısmında bazı kaynaklar tamamen yok oldu (Örnek: İstanbul ve doğal ortamı tamamen değişti). İnsanoğlu doğal kaynakların sonsuz olmadığını fark edince dünyanın ne kadar nüfusu besleyebileceği sorusu sorulmaya başlandı. Bu sorunun cevabını vermeden önce aslında bir karşı soru sormak gerekli. Bu soru şudur: Hangi yaşam standardında dünya ne kadar nüfusu besler?

DOĞAYI TÜKETMENİN BEDELİ

Aslında günümüzde ülkeler ve toplumlar arasındaki savaş ve anlaşmazlıkların temelinde de bu sorunun cevabı yatmakta. Amerikan Bilimler Akademisi’nin 1969 yılında yayınlanan bir çalışmasına göre dünya o zamanki ortalama bir ABD vatandaşının hayat standardında 3.5 milyar nüfusu besleyebilir. Dünyanın nüfusu 6 milyarı aştığına göre, ya bir kısım insanlar günümüzdeki gibi çok yüksek hayat standardında yaşarken diğer kısmı açlık sınırında hayatını sürdürecek, ya da gelişmiş ülkelerin vatandaşları hayat standartlarını düşüreceklerdir.

ABD’li bir tarım ekonomistinin 1970 yılındaki çalışmasına göre ‘sadece sebzeyle beslenmek ve nükleer enerji kullanmak kaydıyla dünyanın besleyebileceği nüfus 45 milyardır. Japonların 1971’deki bir çalışmasına göre o yıllardaki Japonların yaşama biçimiyle dünyada yaşayabilecek insan sayısı 145 milyardır...’

Görüldüğü gibi ya Amerikanlaşıp azalacağız; ya da Japonlaşıp çoğalacağız. Her iki durumda da insan yaratılışından bu yana doğadan uzaklaşarak doğayı tüketmekte aşırıya kaçmanın kötü sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacağız.
Yazarın Tüm Yazıları