Hakkımızı yedirtmeyiz...

HER gün Avrupa Birliği'nden söz etmek ve ‘‘artık kabak tadı verdi’’ dedirtmek niyetinde değiliz. Ama eğer ortada sizi o konuya eğilmeye zorlayan sebepler varsa göz ardı etmeye de içiniz elvermiyor:

Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel kendisinden söz ederken ‘‘memur’’ dedi diye Avrupa Birliği'nin (AB) Genişlemesinden Sorumlu Komiser Bay Günter Verheugen alınganlık göstermiş.

Anımsanacaktır Gürel kendisine ‘‘Verheugen aralık ayında Kopenhag'da yapılacak AB zirvesinde Türkiye ile üyelik görüşmelerine başlanması için tarih verilmesi beklenmesin dedi. Siz bu konuda ne diyorsunuz?’’ diye soran gazetecilere aynen ‘‘(...) Beklentimiz, AB'nin bu yıl bitmeden müzakerelerin başlaması için bir tarihe karar vermesidir. Bunun için bir AB memurunun görüşü değil, AB siyasi iradesi gerekmektedir’’ demişti (3 Eylül 2002 gazeteler).

Verheugen işte bu nitelemeyi beğenmemiş. Dünkü gazeteler öyle yazıyor.

Böyle bir beyan incitici olabilir mi?

Olabilir. Ama incinmek istemeyen (sırça köşkte oturan) başkasına taş atmaz. Örneğin, siz TBMM'den geçen reform yasasını kuşkuyla karşılar ‘‘(...) Biz uygulamaların göz boyayıcı şeklini değil, gerçeğini görmek istiyoruz’’ (1 Eylül 2002 Hürriyet) diyerek koskoca bir ulusu AB'yi aldatmayı aklına koymuş bir ‘‘maskaralar güruhu’’ gibi gördüğünüzü söylerseniz Gürel'in nitelemesinden beş beterine kendinizi hazırlamanız gerekir.

Yoksa AB'nin ‘‘uygulamaları da görelim’’ demesinde anormal bir şey yok. Anormal olan uygulamaları görmek bahanesiyle müzakerelerin başlamasına ilişkin tarih vermeye yanaşılmaması ve gururumuzla oynanmasıdır.

Deniyor ki... Bu talep sadece Türkiye'nin karşısına çıkartılmadı. Madrid'de yapılan 1995 zirvesinden beri öteki aday ülkelerden de isteniyor.

Doğrudur, ancak... Eğer ‘‘görüşme tarihi verilmeden önce, tüm isteklerin yerine getirilmiş olması’’ gerekseydi, örneğin AB ile 13 Ekim 1999'da görüşmelere başlayan Slovak Cumhuriyeti'ne ilişkin Kasım 2000 tarihli raporda ‘‘Roman azınlığa yönelik ayrımcılık devam etmektedir’’ denmesine gerek kalmazdı.

Bir başka örnek... AB ile görüşmelere 31 Mart 1998'de başlayan Polonya ile ilgili Kasım 1999 tarihli İlerleme Raporu'nda ‘‘Yargı alanında bir önceki yıla göre büyük bir gelişme kaydedilmemiştir. Yolsuzlukla mücadele konusunda önemli bir gelişme kaydedilmemiştir. Cezaevi koşulları kötü durumunu korumaktadır. Yabancıların mülkiyet edinmesine karşı ciddi bir kısıtlama vardır’’ denilmezdi. Keza Kasım 2000 raporunda ‘‘Yargı alanındaki eksikler devam etmektedir. Cezaevi koşulları hálá kötü durumunu korumaktadır’’ cümleleri yer almazdı. 2001 Kasım raporunda hálá ‘‘Cezaevi koşulları daha da kötüye gitmektedir’’ denilmezdi.

‘‘Eksik ve aksak bazı şeylerin, görüşmeler başladıktan sonra düzeltildiği’’ öteki ülkelerin raporlarında da görülmesine rağmen Türkiye'ye neden ayrımcılık yapılıyor... Bizi isyan ettiren bu...
Yazarın Tüm Yazıları