Gökçek’in lafları havada projeleri ise rafta kalıyor

Ankara bir yanda küresel krizle boğuşurken, diğer yanda da 29 Mart’ta yapılacak yerel seçimler nedeniyle ezeli bir rekabete sahne oluyor.

Türkiye’nin en önemli dördüncü makamı olarak değerlendirilen Büyükşehir Belediye Başkanlığı için dört dönemdir başkanlık koltuğunda oturan Melih Gökçek ile DSP destekli, CHP adayı Murat Karayalçın kıyasıya yarışıyor. Sağ cephede Gökçek’in karşısına MHP’nin adayı olarak çıkan Beypazarı Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise yarışta "ben de varım" diyor.

Dört dönemdir yoksul halk kesimlerini gıda paketleri, kömür torbaları ile kendine mahkûm eden Gökçek; raylı ulaşım sistemleri yerine yaptığı alt ve üst geçitler, köprülü kavşaklarla Başkent’i tam anlamıyla ’modern köye’ dönüştürmekle suçlanıyor. Gökçek’in Ankaralıları çileden çıkaran son icraatını ise Türkiye’nin en kaliteli şebeke suyuna sahip bu kentin musluklarından artık ’zehir tartışmasının yapıldığı su’ akması oluşturuyor.

Başkent adaylığı için başında bulunduğu SHP ile yollarını ayıran Karayalçın ise; uygulayacağı tedavi programıyla Ankara’ya kaybettiği itibarını iade edeceği sözünü veriyor. Ancak ihtiyacı olan her aileye 600 TL’lik sosyal yardım paketi ulaştıracağını söylemesi ise; "Gökçek insanları hazıra alıştırdı, yardım paketleriyle oy topluyor" eleştirileri yöneltenleri umutsuzluğa itiyor. Ancak planlı yapılaşmanın simgesi Batıkent, Dikmen vadisi ve metronun temellerini atan kişi olması nedeniyle Karayalçın, özellikle sosyal demokrat kesimin tüm oylarını toplayacak görünüyor. Yardım paketi projesi ise, Gökçek’e mahkûmiyetten bıkan yoksulların oyunu hedefliyor.

Karayalçın’ın en önemli söylemini ise Kızılırmak suyunu gerçekten arıtan bir tesis yapmanın ötesinde, Gerede havzasındaki ’zehirli olmayan suyu’ Ankara’ya getirmek oluyor. Bu söylem de çok tutmuş görünüyor ki, Melih Gökçek, hemen Gerede Projesini programına alıyor. Bu durumda da vatandaş haklı olarak şu soruyu soruyor. "Madem Gerede projesini yapacaktın da, Kızılırmak suyuna ne gerek vardı? "

Zaten bu seçim döneminde lafla peynir gemisi yürütmenin doruklara ulaştığı söylemlere tanık oluyoruz. Nasıl mı? Özellikle Gökçek’in geçmiş icraatlarını şöyle bir hatırlarsak ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

ALTIMIZI OYDU, METRO YERİNE OTOBANI KOYDU

Aslında herkes biliyor ki, büyük kentlerde ulaşımın ana çözümü toplu taşım araçlarında. Yani hafif raylı sistemlerde, metrolarda ve düzenli işleyen otobüslerde. Gel gör ki, toplu taşım araçları yönünden Başkent çok gerilerde. Daha doğrusu kavşak, alt üst geçit ve otoban sevdası yüzünden ihmale uğramış durumda.

Aslında Ankara, Türkiye’nin gelişmiş ilk metrosuna ve raylı sistemine sahip, ama ilk olma dışında başka bir özelliği yok. Birçok ana arterinde metro çalışması var ama, çukurlar, tüneller kazıldığıyla kalmış. Yıllardır ne bir ray döşeniyor, ne de vagon siparişi veriliyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da bu durumun farkına varmış olacak ki, Ankara’da yerel seçim startını verdiği gün metronun Ulaştırma Bakanlığı tarafından tamamlanacağını söyledi. Bu demektir ki, belediye başkanı Melih Gökçek’te olsa, Mansur Yavaş’ta olsa, Murat Karayalçın’da olsa metroyu Ulaştırma Bakanlığı bitirecek. Tabii, Gökçek seçimleri kaybeder de, Başbakan, "Ben bu işten caydım" demezse. Böyle bir davranışın hiç etik olmayacağını, güvenirliğine gölge düşüreceğini ve yalancının mumunun yatsıya kadar yanacağını Başbakan herkesten çok iyi bilir.

KALDIRIMLAR DARALIYOR YAYALAR BUNALIYOR

Melih Gökçek
, 1998 yılında başlayan Akay Kavşağı projesinden sonra, Ankara’yı kelimenin tam anlamıyla bir "köstebek yuvasına" çevirdi. Seri halde başlayan alt geçit ve üst geçit projelerinin ilki sayılan Akay Kavşağı projesi, çok fazla eleştirildi. Hiçbir işe yaramadığı, çok yüksek paralara mal olduğu gibi eleştiriler, o dönemde gazete sayfalarını doldurdu. Ama hiç biri Gökçek’i yıldırmadı. Birbiri ardına açılan iptal davalarına rağmen, Ankara’nın ortasından bir otoban geçirdi. Çankaya’yı, Esenboğa’ya, trafiğin hiç aksamadan akması hayaliyle birleştirmeye karar veren Gökçek, trafik tıkanıklığı gördüğü her yeri alt ve üst geçitlerle doldurdu, Ankara’nın çehresine, geri dönülmez müdahalelerde bulundu.

Kısacası Ankara’yı, kelimenin tam anlamıyla, sadece otomobillerin yaşadığı bir şehre dönüştürmeyi istiyor. Hal böyle olunca da yolların genişletilmesi için, yayaların kullandığı kaldırımlar, gitgide daraltılıyor.

BAŞKAN SEÇİLDİĞİNDE İLK İCRAATI SANATA TÜKÜRMEK OLDU

Şimdilerde Başkenti "Kültür kenti" yapmak istediğini söyleyen Melih Gökçek, koltuğa oturduğunda ilk çıkışını sanatın içine tükürerek yapmıştı. 1994 yılında, Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un, Altınpark’taki "Periler Ülkesi" isimli eserini, "Böyle sanatın içine tüküreyim. Ahlaksızlığın adını sanat koymuşlar" diyerek parçalatınca, bir anda tüm Türkiye’nin gündemine oturmuştu. Daha başkan seçildiğinin ilk yılında bu eylemiyle tepki toplayan Gökçek, daha sonraki süreçte yapacaklarının da sinyalini vermişti.

Heykel operasyonları ise bununla sınırlı kalmamıştı. Bakım için depoya kaldırılan kadınlar ve çocuklar heykelini de, yine "müstehcen" bulduğu gerekçesiyle, bir daha depodan çıkartmamıştı. Bu arada içine tükürerek parçalattığı "Periler Ülkesi" heykeli için de, eserin sahibi Mehmet Aksoy’a yüklü bir tazminat ödemek zorunda kalmıştı. Aslında Gökçek’in kültür anlayışı İbrahim Tatlıses gibi sanatçıları açık hava toplantılarında ve açılışlarda sahneye çıkarmaktan öteye gitmemişti. Her çeşit sanat dalında uluslararası etkinlikler, festivaller ve yarışmalar Melih Bey’in anlayışından çok uzaktı.

HUYUNDAN YETMEZMİŞ GİBİ SUYUNDAN DA ÇOK ÇEKTİK

2007 yazı, Ankara’nın tarihine "susuz yaz" olarak kazındı. Su konusunda gerekli tedbirleri almayan ve yatırımları yapmayan Melih Gökçek, Ankara’yı susuz bıraktı. Ankara aylar boyunca, bir tek damla suya hasret kaldı. Gökçek’in gereksiz yere suyu kesmesi ise sıcaktan kavrulan Başkent’e Kerbela’yı yaşattı.

Oysa 2004 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi uyarılmış ve birkaç yıl içinde yatırım yapılmadığı takdirde, Ankara’nın susuz kalacağı söylenmişti. Ama Gökçek, "Su önceliğimiz değil" diyerek, bu uyarılara kulak asmamıştı. Su konusunda Allah’a sığınan ve yağmur duasına çıkmayı önerirken, "Cenab-ı rabbim yağmur yağdırırsa, susuzluğa çare buluruz" diyerek, tarihi açıklamalarından birini yapmıştı..

Su krizi Ankara’da giderek büyüyordu. İşte günlerce süren su kesintileri devam ederken, devreye Başbakan Recep Tayip Erdoğan giriyor, daha doğrusu girmek zorunda kalıyordu. Bir gece Gökçek’i AKP Genel Merkezi’ne çağıran Erdoğan, rivayetlere göre onu epey haşlıyor ve "Hatası panik çıkartmak" diyerek eleştiriyordu. Zaten ertesi gün de su kesintileri son buluyor, birkaç günlük suyu kaldı denen Ankara’da daha sonraki günlerde su kesintisi yaşanmıyordu.

ZİHNİ SİNİR PROJELERİN SON VERSİYONU

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in 2004 seçimlerinde yeniden seçilmesi halinde yapacağı işleri sıraladığı bildirgesi elime geçti. Şöylesine bir gözden geçirirken "Zihni Sinir" projelerini çağrıştıran bölümlere takılıp kaldım. Uçuk kaçık projeler arasında neler yoktu ki? Ankara’nın sekiz ayrı girişine dev heykellerden restoranlar yapmak, safari alanları oluşturmak, maymunlar cenneti yaratmak. Kısacası say say bitmiyordu. Tüm bunlar ise Ankara’nın turizm kentine dönüşmesi için yapılacakmış. İşte, uçuk projelerden bazı örnekler:

Çubuk Barajı’nın yanında bulunan binlerce dönümlük ormanlık arazinin etrafını çitlerle kapatarak safari alanı haline getirecekmiş. Ancak üstü kapalı araçlarla gezilebilecek parkta, Afrika’daki safari alanlarında bulunan zürafa, fil, aslan gibi vahşi hayvanlardan oluşan sürüler dolaşacakmış. Bir başka bölgede de maymunlar cenneti yaratılacakmış. Dünyada bulunan birçok maymun cinsi bu özel alanda ziyaretçileriyle buluşacakmış. Bir diğer projeyle de, Ankara Kalesi’nin 150 metre uzağında bulunan tepede, iki tane dev yolcu uçağı restoran olarak hizmet verecekmiş. Yaklaşık 50 metre yüksekliğindeki özel direkler üzerine oturtulacak uçaklarda, Ankara’ya yukarıdan bakarak yemek yenecek, kanat kısımlarında kenti seyir zevki sağlanacakmış.

Peki bu projelerden gerçekleşeni, ya da başlananı var mı? Bırakın kazma kürek vurulmasını, bu gün hiç biri Sayın Gökçek tarafından telaffuz bile edilmiyor. Önümüzdeki yerel seçimin projeleri arasında neyi seslendiriyor? Dısneyland, Hayvanat Bahçesi ve Ankara Fuar Alanı. Anlaşılan o ki, 2004 seçimlerindeki Zihni Sinir Projeleri’ni unutup, büyük ihtimalle yine tozlu raflara kalkacak yeni projelerini sayıp duruyor.
Yazarın Tüm Yazıları