Fatih Altaylı: Recep Yazıcıoğlu deprem bölgesine vali olsun

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Sözde kriz merkezleri var değil mi?

Yok öyle bir şey.

Türkiye'de sistemin neden yürümediğini anlamak için bu kriz merkezlerine bir bakın yeter.

Bir sürü vali, kaymakam, yerel yönetim sorumluları.

Şaşkın. Panik içinde.

Hiçbir organizasyon yok.

Oradaki yetkili yetersizse devlet ne yapsın?

Hükümet ne yapsın. Yardım yağıyor, oradaki yerel yönetici ne yapacağını bilemiyor.

Yabancı kurtarma ekibi gelmiş, ilgilenen yok.

TIR'lar dolusu yardımın nasıl dağıtılacağı konusunda fikir üreten yok.

Tam bir keşmekeş.

Devletin valisinin, kaymakamının beyni kilitlenmiş.

Onların beyni kilitlenince devlet kilitleniyor.

Çünkü ortak bir beyin oluşturulmamış.Yerel yönetimler, yerel sivil inisyatifleri şimdiye dek adam yerine koymamışlar.

Valilik Ankara’dan geleni karşılamak olmuş.

Sivil savunma, iki kova kum, bir kazma bir kürek olarak görülmüş.

Ne yapılmalı?

Aklıma tek bir fikir geliyor.

Bir vali.

Becerikli bir vali.

Deprem bölgesinde koordinasyonu sağlayacak, kafası çalışan, işi bilen ve deprem konusunda tecrübeli bir vali.

Erzincan Valisi, süper vali Recep Yazıcıoğlu.

Getirsinler Recep Yazıcıoğlu'nu deprem bölgesinin başına. Geçici bir OHAL bölgesi ilan edip, OHAL valisi yetkileri versinler. Bir günde adam etmezse hiçbir şey bilmiyorum.

Işıkara doğrusunu yaptı

PERŞEMBEYİ cumaya bağlayan geceyi parklarda geçirenler, sabah ilk iş olarak Kandilli Rasathanesi Müdürü Profesör Doktor Işıkara'ya sövdüler.

‘‘Bak işte deprem meprem olmadı. Boşuna sokakta yattık.’’

Ben sokakta yatmadım ama Işıkara'nın son derece haklı olduğunu düşünüyorum.

Işıkara'nın iki seçeneği vardı, ya düşüncesini söyleyecek ve milyonlarca kişi sokakta sabahlayacaktı, ya da düşüncesini söylemeyecek ve herkes huzur içinde yatağına girecekti.

Depremin gerçekleşmesi halinde Işıkara'nın iki seçeneğinin sonuçları şöyle olurdu:

Halk uyarılmış olduğu için evde olmayacak ve evler yıkılsa bile kimsenin burnu kanamayacaktı. Ya da halk tehlikeden habersiz evinde yatacak ve sabah yüz binlerce yeni ölümüz olacaktı.

Siz, Işıkara'nın yerinde olsaydınız ne yapardınız?

Ben Işıkara gibi davranırdım.

Çünkü binlerce ölünün karşısına geçip, ‘‘Keşke uyarsaydım’’ demektense, ‘‘Sizi uykusuz bıraktığım için özür dilerim’’ demek daha kolaydır.

Hiç mi uykusuz kalmadık? Ders çalışmak için, eğlenmek için, uyku tutmadığı için hiç mi uykusuz kalmadık? Bir geceyi uykusuz sokakta geçirmeyi mi tercih edersiniz, yoksa geri kalan bütün gecelerinizi karanlık bir mezarda mı? O yüzden Işıkara'ya kızmayın.

İlle de birine kızacaksanız, Başbakanlık Kriz Merkezi'ne kızın.

Çünkü Profesör Mete Işıkara'yı halkla karşı karşıya bırakıp kaçma sorumsuzluğunu gösteren o kriz merkezidir.

İnsanlara tehlikeyi haber vermek işi Işıkara'nın işi değildir.

Işıkara elindeki bilgileri bu merkeze aktarır ve sonuç olarak devleti yönetenler, tabii eğer öyle birileri varsa, verileri değerlendirerek böyle bir açıklama yaparlar.

Devlet yönetmek, bir bilim adamını, sorumluluk yükleyip halkın önüne atmak değildir.

Parasal zarar çok büyük değil

YİTİRDİĞİMİZ 10 binlerce insanı geri getirmek mümkün değil. Ama acılarımızı yüreğimize sıkıştırıp hayata geri döneceğiz.

Ve karşımıza bir tablo çıkacak.

Bayındırlık ve İskán Bakanı Koray Aydın'a sorduğum zaman, kaba bir hesap yaptıklarını söyledi.

Bakan Aydın'a göre altyapıdaki zarar, yıkılan binaların yeniden yapılması, yolların ve şebekelerin tamiri, kentlerin yeniden imarı için gereken para yaklaşık 2.5 milyar dolar olarak görünüyormuş.

Enerji Bakanı Ersümer de zarar gören enerji tesislerinin onarımı, işletmelerin duraklamasından doğan kayıp ve enerji iletiminin yeniden reorganize edilmesinin maliyetinin 500 milyon dolardan fazla, 1 milyar dolardan az olacağını söyledi.

Maliye Bakanı Oral, kaybın çok olmayacağı görüşünde.

Ekonomi uzmanları, sanayinin zaten düşük kapasite ile çalıştığı bir dönem yaşadığımız için üretimden kayıpların 200 milyon dolar ile 350 milyon dolar arasında olacağını söylüyorlar. Sanayi bölgelerindeki kalifiye işgücü kaybının parasal karşılığı yok.

Ancak bunun üretim kaybı olarak hesaplanması uzun vadede mümkün. Kabaca 300 milyon dolar civarı olarak öngörülüyor. Toplamda depremin ekonomiye maliyeti 4 milyar doların biraz üstünde olacak. Buna karşın, lokomotif sektörlerde canlanma yaratacağı için ekonominin, kaybın en az yarısını bu yolla telafi edeceği öngörülüyor.

Uzmanlara göre Türk ekonomisi bu depremle sarsılmayacak kadar sağlam.Bu depremden ekonomiye aksedecek en büyük sorunun, enflasyonla mücadele programını aksatması olacağı ifade ediliyor. Çünkü kemer sıkma politikalarını bu aşamada sürdürmek imkánsız.

Sınavları durdurun

ÖĞRENCİLERİN haklı bir sıkıntısı var.

Kimse evine giremezken, halk psikolojik bir travma yaşarken üniversitelerde sınavlar sürüyor.

Kimsenin aklına bunları ertelemek gelmiyor.

Çünkü YÖK binasının altında ve sadece burada olması gereken deprem, ne yazık ki başka yerlerde oldu.

YÖK'ün bir an önce bu duruma dur demesi lazım.

Yoksa YÖK'ün Ö'sünü başka türlü yorumlamaya başlayacağım.

Kış için geçici iskán

BAYINDIRLIK ve İskán Bakanı Koray Aydın, depremin ilk dakikalarından beri büyük bir özveriyle çalışıyor.

Dün yine konuştuk.

Şimdi aklı fikri evsiz kalanların durumunda.

Enkaz kalkar kalkmaz hemen geçici iskán için girişimde bulunacağını söylüyor.

Vatandaşların kışı geçirebilmeleri için prefabrik konutlar yapılacak.

Bu arada da uzun vadeli yerleşim sorununun çözülmesi için gereken hazırlıklar.

Bakan Aydın, ‘‘Kışa 3 aydan az süre var. Bu kadar kısa sürede tam anlamıyla iskán sağlanamaz. Önce kışı geçerecek bir yer sağlayacağız. Sonra gerisini’’ diyor.

Tüpraş rezaleti/

Galatasaray Lisesi’nden sınıf arkadaşım sevgili Babür (İmirzalıoğlu) yıllardır yurt dışında petrol dünanın en büyük petrol şirketlerinden birinin bakım, teknik ve işgüvenliği uzmanı olarak çalışıyor.

TÜPRAŞ’ta yaşananların tam bir rezalet olduğunu ve dünyanın hiç bir yerinde böyle bir şey yaşanmayacağını anlatıyor. Konunun uzmanı olan bu dostumun söylediklerini yarın aktaracağım.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Çok zor be!



Yazarın Tüm Yazıları