Fadime

GALİBA ‘‘iyi insan’’ olmanın nasıl mümkün olabileceğini keşfettim.

Gerçi ‘‘iyi insan’’ın tarifi yok. Misal, devlet bankalarından usulsüz kredi kullanan bir işadamı için, bu hususta kendisinden yardımlarını esirgemeyen banka genel müdürü ‘‘iyi insan’’dır.

Fakat yine de herkesin hemfikir olacağı şartlar vardır.

Bilirsiniz işte, beylik şeyler...

Kimsenin hakkına tecavüz etmemek...

Küçükleri sevmek, büyükleri saymak...

Yardımsever olmak... Tabii karşılık beklemeden.

Ay! Sayarken sıkıldım. Yurttaşlık Bilgisi dersi gibi.

Daha okul çağlarında yaza okuya içini boşaltmışız hepsinin. Manasız ve sıkıcı geliyor. Hatta bu şartları haiz birisi batabilir bile bana. Neyse ki böyle birini tanımadım bugüne kadar.

Pardon!

Tanıdım. Zaten bu yazıyı da onun yüzünden döşenmeye kalktım ya...

***

Fadime...

Daha önce de onunla ilgili birkaç anekdot okumuştunuz, hafızası kuvvetli olanlar hatırlayacaklardır.

Evet, ‘‘iyi insan’’ olmak için ‘‘Fadime’’ olmak gerekiyor. Budur keşfim.

Önce, Fadime kimdir?

Fadime, ara sıra bozuşsak ve ben başkalarını denesem de 15 senedir ev işlerini beraber kotardığımız, ailemin bir ferdiymiş gibi sevdiğim, 38-40 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim, fındık kurdu gibi bir kadındır.

Yaşını kendisi de bilmez. Okuma yazması da yoktur. Beyi'nin (kocasına 'Beyim' diyor) okuyup yazıyor olması onun için káfidir. Ben de bugüne kadar gerçek yaşını öğrenmeye kalkışmamışımdır. Onun yaşsız oluşu hoşuma gider. Keşke hiçbirimiz bilmesek yaşımızı diye de düşünürüm zaman zaman. Onun tuhaf bir şekilde daima mutlu olmasını, arkasındaki ve önündeki yıllarla bağını kesmiş olmasına bağlarım.

***

Gelelim iyiliğine...

Mesela ne diyor bana bakın...

‘‘Abla, bi karı var, çok güzel iş yapıyor, onu alalım sana.’’

Dediği şuna benziyor:

Ben Ertuğrul Özkök'e gidiyorum, ‘‘Benden dahi iyi yazan bir kadın var, benim yerime ona yazdırın Ertuğrul Bey’’ diyorum.

Yapar mıyım böyle bir şey?

Asla.

Ama Fadime yapıyor işte. Öyle içten söylüyor ki... Benim evim daha temiz olursa mutlu olacak. Aynı işi yapanların neredeyse yarısı kadar ücret alıyor bazı evlerden.

‘‘Fadime, sen aptal mısın?’’ diyorum.

Cevap, ‘‘Niye ablacım, çok seviyorum o karıları.’’

(‘‘Karı’’ lafını yadırgamayın. Fadime'nin orijinal dilini bozmak istemiyorum.)

***

‘‘Evin mis gibi, boşuna para vereceksin şimdi bana’’ diyor mesela.

Vallahi Fadime'nin yanında kendimi Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'deki Kötü Kraliçe gibi hissediyorum. Ve herkesi de öyle görüyorum. Kolumuzda zehirli elma sepeti, dolanıp duruyoruz.

Şu anda yaptığı gibi ‘‘Gittiğim hiçbir karı oturmuyor, kalk bana bi nemli bez getir!’’ de demese gökten inmiş melek olduğunu düşüneceğim. Gerçi kola hususu da melekliğine gölge düşürüyor. Bilmiyorum melekler bu kadar çok kola içerler mi?

Lambadan cin çıkıp ‘‘Dile benden ne dilersen!’’ dese buna, ‘‘Kola fabrikasına götürüp, kola tankının içine atın beni’’ diyebilir.

***

Uzun lafın kısası, insanlar okudukça, öğrendikçe, kötülüğe daha yatkın hale geliyorlar sanki.

O fizikler, matematikler, cinlik, hinlik, hainlik, teammüden kötülük için zihin açıyor gibi.

Neyse... Şu nemli bezi götüreyim, ‘‘Hayret bişeysin abla!’’ diye bağırmasın şimdi.


MIŞ-MUŞ


Türkiye, Avustralya'dan sokmayan arı ithal etmiş.

Daha ne yapsın hükümet, nazik bedenimizi bile düşünüyor.

*

Şair İsmet Özel, ‘‘Kadın erkeğin kölesi olmalıdır’’ demiş.

Memnuniyetle, ancak kölesi olunacak erkek henüz anasından doğmadı.

*

Ekransız bilgisayar üretilmiş.

Bu da bir şey mi, biz ne bilgisayarlar gördük gençliğimizde, zaten yoktular.
Yazarın Tüm Yazıları