Eski karım ısırıyor, tokat atıyor ve beni yumrukluyordu

Adı Ercan E. Yurtdışından yazıyor. Son zamanlarda gündeme oturan dayak olaylarına katkıda bulunmak üzere kendi öyküsünü anlatıyor.

Ama durum tersine.

O bir erkek.

Ve şimdi ayrıldığı karısından dayak yiyor.

Bizi de uyarmaya çalışıyor, ‘Tek taraflı düşünmeyin, kadınlar da erkeklere şiddet uygulayabilir’ diyor, bizi olaya bir de bu açıdan bakmaya davet ediyor:

‘İlk evliliğim 10 yıl sürdü. Eşim, yabancıydı. Aslında mutluydum da... Orayı fazla kurcalamayalım ne olduysa oldu, bir vesileyle İstanbul’a geldiğimde daha genç ve daha güzel birine tutuldum. Eşimden ayrıldım, onunla evlendim. Ama sadece sekiz aylık bir macera oldu. Çünkü her fırsatta bana saldırıyordu. Isırıyor, yumruk ya da tokat atıyordu. Erkek olduğum için daha da zor duruma düştüm. Karşılık versem bir türlü, o zaman ben kötü olacağım, vermedim ama dayanamadım sonunda bir gün polis çağırdım. Benden çocuk yapmak için çok uğraştı. Ben istemiyordum, erkek olmama rağmen ben korundum. İşsizdi nafaka bağlatmak için de elinden gelen her şeyi yaptı. Oysa, ikimiz de lisansüstü eğitim almış insanlarız. Ben 40, o 28 yaşında. Gördüğünüz gibi eğitim düzeyi ya da cinsiyet farkı bir şeyi değiştirmiyor. İnsanın yapısında varsa, biri size şiddet uygulayacaksa, uyguluyor.

Boşanma davası açınca daha da saldırganlaştı. Yasal olarak evden 10 gün uzaklaştırılma cezası aldı. Sokağa düşmesin diye boşanana kadar evde kalmasına izin verdim. Saldırganlığı kayıtlara geçtiği için, yabancı ülke vatandaşı olma imkanını kaybetti. Bir an önce ayrılalım diye boşanırken yüklü para ödedim ve onu İstanbul’daki ailesine teslim ettim.

Kıssadan hisse: Dayağa meraklı olanlar sadece erkekler değil!’

Bizim kuşağın ödemesi gereken bedelleri babamın kuşağı ödüyor

Benim babam öyledir mesela. Onuru için... Gururu için...

Namusu için...

Hayatından vazgeçebilir.

İsmi, repütasyonu bu kadar önemlidir.

Eski topraktır o...

Yapabilir. Kendine kıyabilir.

*

Rektör Yücel Aşkın’la aynı koğuşu paylaşan Enver Arpalı haberlerini okuyunca geldi aklıma.

‘İşte’ dedim, ‘Ar damarı çatlamamış biri daha, babam gibi...’

Üzüldüm.

Olan bitenin bedelini kendisine ödetmesine...

‘Bunları taşıyamam ben’ deyip, kendi pimini çekmesine...

Neden böyle oluyor diye biraz düşündüğümde...

Kişisel yapı farklılıklarından kaynaklanan tekil olaylar ayrı, onları kastetmiyorum ama kuşak olarak bu konuda farklı davranışların söz konusu olduğu kesin. Benim babamın kuşağı, bu konuda kendilerine bir suç isnat edildiğinde, gereğinden fazla hassas, alıngan ve yüksek bedelli tepkiler verebiliyor. İyi mi kötü mü tartışmıyorum sadece bir tespitte bulunuyorum.

Bir önceki kuşak için onur, gurur, namus gibi kavramlar acayip önemli. Bizim kuşak için öyle mi? Ih- ıh. Suçlamalar önce havada uçuşuyor, sonra delil olarak masaya konuyor, buna rağmen bizim kuşağın sanıkları pişkin pişkin ortalıkta dolaşıyor, suçu kabullenmiyor. Reddediyor. Ya da kabullense bile, ‘Ne var bunda, herkes yapıyor’ diyebiliyor. Yapılan kötü bir şeyse bile ona bir mazeret, bir kılıf bulabiliyor. Üzerinden atlayabiliyor, yoluna ve hayatına devam edebiliyor. Hiçbir şey olmamış gibi...

Bizim kuşağın ödemesi gereken bütün bedelleri babamın kuşağı ödüyor. Doğru mu yapıyorlar? Hayır, yanlış. Ama öbürlerinin yüzsüzlüğünü, vurdumduymazlığını gördükçe, onlar için üzülmemek mümkün değil.

Bakar mısınız adama? İnsanların aleyhindeki tepkilerini bile kendisine imaj yapacak haberler olarak değerlendirmenin peşinde. Gamze Özçelik’in eski sevgilisinden söz ediyorum.

İşte iki farklı tavır bu: Enver Arpalı ve Gökhan Demirkol. Tabii ki genelleştirilemez. Ama iki örnekten yola çıkarak bir kıyaslama yaparsak sonuç ortada...

Kızlar ağda erkekler waxing yaptırır

Dubai’de çok şeker bir kapı komşum var: Nadyn.

Deli dolu bir Fransız.

Geçen gün panik içinde zili çaldı, ben de kucağımda redbull Alya (babası taktı bu ismi, bu aralar ki enerjisine cuk oturuyor) kapıyı açtım.

Nadyn’in iki çocuğu var, biri 7 yaşındaki Nataşa, diğeri 11 yaşındaki Alexi.

‘Konuşmamız gereken çok önemli bir konu var...’ dedi.

Alya’yı yere bıraktım, emekleyerek direkt elektrik prizlerine yöneldi, ama içim rahat, hepsine 40 yıl uğraşsa sökemeyeceği koruyucular taktım.

‘Gel içeri’ dedim, ‘Hayrola?’

‘Alexi bacaklarına waxing yaptırmak istediğini söyledi!’

‘Nasıl yani? Kadınlar gibi ağda mı yaptıracakmış!’ deyivermişim...

‘Evet’ dedi ‘Basbayağı bildiğimiz, bizim yaptırdığımız waxing. Ne yapacağımı şaşırdım. Elinde moda dergileri, ben de bu Prada reklamlarındaki adamlar gibi olmak istiyorum diyor. Hepsini tek tek gösteriyor: Bak mama, hiçbirinin bacağında tüy yok...’

‘Sen ne yaptın?’

‘Ne yapacağım? Bahçeye Vincent’ın yanına götürdüm.’

‘Eee?’

‘Motosikletini tamir etmekle meşguldü. Bak Alexi dedim. Ne görüyorsun? Motorun altına yatmış babamı dedi. Dikkatlice bak dedim. Bacaklarına bak Alexi, bacaklarına bak. Tüy görüyorum dedi. Aferin! Ne kadar güzel değil mi babanın tüylü bacakları. Bir de şu elindeki dergilerdeki adamlara bak. Ama ben onlar gibi olmak istiyorum demesin mi?’

‘Vincent yorum yaptı mı?’

‘Yaptı. İngiltere’de waxing yaptıran erkek sayısı kadınlardan fazla dedi. Rahat bırak çocuğu ne istiyorsa yapsın dedi. Bunun üzerine biz birbirimize girdik.’

Nadyn’le konuşmamız burada sonlandı, çaresizlik içinde evine döndü. Ben de düşündüm: 11 yaşındaki bir çocuğun trendlere özenip bacaklarına ağda yaptırmak istemesine verilecek doğru tepki nedir acaba? Ya da şöyle söyleyeyim: Biz söyleyebileceğimiz laflarla, onların yapmak istediklerinin önüne geçebilir miyiz acaba? İşin içinden çıkamadım. Tek bildiğim erkek imajının fena halde değiştiği ve bundan sonra da fena halde değişeceği...

Ömür boyu vicdan azabı

Karı-koca Ürdün’deki otelin (Radisson SAS) balo salonuna gidiyorlar. Henüz oradaki kalabalık bilmiyor ama ikisinin de bedeni bombalarla sarılı. Onlar canlı intihar komandoları. Adamınki patlıyor. Kadınınki patlamıyor. Patlatmayan Allah, patlatmaz!

Düşünebiliyor musunuz, tam 57 kişinin ölümüyle sonuçlanan bu korkunç eylemde Sacide El Rişavi, aksini planlamışken, elinde olmadan hayatta kalıyor. Kocası gözleri önünde ölüyor. O ölemiyor. Burada duralım.

Olayın ve haberin vahameti bir tarafa. Bombacı kadının durumunu düşünün. Kurtulduğuna sevinmez. Ona düşen takılmış plak gibi sürekli ‘Ben neden beceremedim, neden ölemedim?’ demek. Muhtemelen, onu bir hapishaneye atacaklar. Muhtemelen, müebbet hapse mahkum edecekler. Ve o bir insanın alabileceği en ağır cezayı çekecek:

Ölünceye kadar vicdan azabı.

Sadece kocası ve ölen masum 57 kişi için vicdan azabı çekse iyi. Örgütüne (ve Allah’ına) görevini yerine getirememiş olmanın vicdan azabıyla da kahrolacak...
Yazarın Tüm Yazıları