Eski güzeldir, genellikle

Birkaç güne sarkan gazete yazıları, dizi filmler falan bana uymaz. Hep en kritik bölümü kaçırırım ve aklımda kapağı açık unutulmuş sıcak kola kıvamında bir izlenim takılı kalır. Tatsız olur yani.

Bu konuda, standardı belirlemediğim gerçeği ortada. Bir diziyi düzenli izleme becerisine sahip olmamam kimsenin umurunda değil, uzun dizi yazılar ve dizi filmler falan yıkıyor ortalığı... Madem öyle, madem konuya talep yüksek, ben de bir kereliğine kısa bir nehir yazı olayına giriyorum ve geçen hafta yazdıklarıma gösterilen tepkileri cevaplıyorum.

Ne söylemişim geçen hafta? Günün birinde ben de zamanı istediğim gibi kullanma lüksüne kavuşursam, denizi hayatımın merkezine oturtacağım. Bunun için, bir tekne yaptırabilirim, maddi-manevi hazırlıklara başlamalıyım. Ve bu tekne de Ted Hood tasarımı Little Harbor 50 olabilir. Buydu.

Modern teknelere birkaç kez yoğurt kabı dediğimi hatırlatan bazı okurlar, 20 yıl önce çizilmiş ve artık üretilmeyen bu teknenin neden çekici olduğunu anlamadıklarını yazdı. Doğrudan söylenmese de, beni sanayi devriminin başında öfkelendiği makineleri kıran bir el işçisi gibi gördüklerini hissettim. Doğru düşünmüşler. Tekneler konusunda öyleyim.

*

Çok uzun yıllar önce, henüz internet Amerikan ordusunun en gizli silahı iken, Little Harbor broşürlerini Amerika’dan istemiş ve günler boyu bakmıştım. İyi broşür, iyi sanattır tabii ki. Little Harbor’un broşürleri en az tekneler kadar güzeldi ve ben yalnızca broşürlerle yetinmeliydim, yetinebilirdim ve büyük olasılıkla yetinecektim. Yıl 1988.

Ağır tekneler olmalarına rağmen performanslarının yüksekliği şaşırtıcıydı. Biraz araştırınca, Ted Hood’un ağır tekne- güçlü arma ilkesi ile hareket ettiğini gördüm. Sert havada az yalpalayıp, buzkıran gibi giden tekneler.

Geçen Haziran ayında Ted Hood ile İstanbul’da tanıştım. İşine hálá gösterdiği özen etkiledi beni. Tasarım felsefesini sorduğumda, "Performans, teknenin denizdeki tavrını etkilememeli" diyerek, çok kısa bir yanıt verdi. Performans için teknenin sualtı ve suüstü formunun bozulmasından hoşlanmadığı ortadaydı.

Amerika ve Avrupa’nın refahı, son 25 yılda denize ilgiyi arttırdı. Bunun en önemli sonucu ise tekne kiralama sistemlerinin geliştirilmesi oldu. Elde çantalarla kışın ortasında uçağa atlayıp, dünyanın öteki ucunda birkaç hafta yelken yapmak artık mümkün. Karayipler’de, Uzak Doğu’da, Ege’de ve Akdeniz’de dev yat filoları yelkencileri bekliyor.

Bu durum tekne tasarımlarını da etkiledi kuşkusuz. Tasarım önceliği aynı anda çok sayıda tekne alan büyük kiralama şirketlerinin isteklerine verildi.

Küçücük tekneler yükseltildi, akşam sefası için dev havuzluklar, üç çiftin uyuyabileceği nohut oda bakla sofa kamaralar yapılır oldu. Tekne satışları patlarken, tekne estetiği alt üst oldu ve silikonlu yoğurt kapları ortaya çıktı. 11,5 metrelik tekneye pasarella ile tırmanılır mı? Artık tırmanılıyor. Böyle giderse, yelkenciler teknelerine binmek için dağcı olacak.

*

Beğenmek zorunda değilsiniz ama beğenseniz iyi olur, çünkü çok güzel: Little Harbor 50. Forma bakın. Bir balık gibi! Salması boydan boya uzanıyor, ağır bir tekne. Açık deniz seyrinde hareketli kanat (centreboard) indirildiğinde, teknenin yanal direnci artıyor ve rayın üzerindeki lokomotif gibi gidiyor. Hacimli. Bir yıl hiçbir yere uğramayın; o okyanus senin, bu okyanus benim dolaşın.

Unutmayın, tekneler en eski ulaşım aracıdır. Otomobil ve uçak 20. yüzyıl buluşlarıyken, tekneler yüzyıllardır var. Yani, isteseniz de istemesiniz de, suda üzerinde şaşkın bir insan ile yüzen ilk kütükten, Volvo Okyanus Yarışı teknelerine uzanan sürecin altın orana sahip teknelerinden biri Little Harbor 50’dir.

Eski, kuşkusuz, her zaman güzel değildir. Ama söz teknelere gelince, eski, genellikle güzeldir.

Okyanus aşan lüks oyuncak

Wally, 10 milyon euroyu bir yelkenli tekne için harcayacak kadar zengin olanların akıl defterinde kesinlikle yazılı olan bir marka. 1993 yılında, gezi yelkenlileri kavramını kökünden değiştirme hedefi ile kurulan şirket, hedeflediği değişimi gerçekleştirmekle kalmadı, değişimi kendi markasıyla özdeşleştirdi. İşte buna gerçek başarı denir.

Şirketin sahibi Luca Bassani tam bir deniz kurdu. 48 yaşında ve 34 yıldır denizlerde. Hep yat yarışlarına katılmış ve hep kazanmış. Avrupa Şampiyonlukları ve dereceleri, bir Dünya Şampiyonluğu var. Bassani’nin bu derin deneyimi, ona, yelkenli tekne tasarımının köklü bir şekilde değiştirilmesinin mümkün olabileceğini düşündürmüş. Şu anda Wally, lüks ve modern yelkenli tekne dendiğinde akla gelen ilk şirket.

Bunun birçok nedeni var kuşkusuz. Bir Wally’yi incelediğinizde ilk göze çarpan güvertenin büyüklüğü ve sadeliği. Tamamen elektrikli ya da hidrolik sistemle donatılan Wally’lerde yelkenlerin ipleri ve halatlar hep güvertenin altından geçiriliyor.

TEKNE Mİ, BEŞİNCİ CADDE’DE EV Mİ?

Wally tanıtım fotoğraflarının çoğunda, koskoca bir havuzlukta tek başına dümen tutup, önünde uzanıp giden güverteye bakan birini görüyorsunuz. Verilen mesaj açık: Yelkenli tekne kullanmak o kadar zor değil. 40 metrelik bir Wally’yi tek başınıza kullanabilirsiniz. Konuklarınızı da teknenin dev güvertesinde rahatça ağırlayabilirsiniz. Şirket güverteye bu nedenle "denizdeki teras" diyor.

Güvertede göze çarpan bir diğer güzellik, teknenin içinin çok aydınlık olmasını sağlayan "gök penceresi." Uzun bir pencere, klasik yelkenli teknelerin bazılarına ağır gelen atmosferini dönüştürüyor, aşağıda da aydınlığını hakim kılıyor.

Salon ve kamaraların tasarımı modern. Sanki bir teknede değil de, New York’da 5. Cadde’deki bir gökdelenin 89. katında, moderne eğilimli bir iç mimarın elinden çıkmış bir dairede gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Cam lavabolar, açık renkli ağaç kaplamalar, rahat ve kaygısız bir yaşama işaret eden ipuçları.

UÇTU UÇTU WALLY UÇTU

Kompozit malzemelerin kullanılması sayesinde, gövde çok hafif ve çok dayanıklı oluyor. Wally, böylece, teknelerinin yalnızca lüks oyuncuklar değil, okyanus aşabilen lüks oyuncaklar olmasını sağlıyor.

Dünyanın en pahalı ve en hızlı otomobili olan Bugatti Veyron’un üreticisi Bugatti’nin İcra Başkanı Dr. Thomas Bscher için üretilmiş olan Wally 94.3 Open Season, 250 beygirlik makinesi ile 12, yelkenle 20 deniz milinin üzerinde hız yapıyor. Hediyesi 9 milyon euro. Bugatti Veyron ise 1 milyon euro. Saatte 400 kilometrenin üzerine çıkabilen bir Bugatti’den inip, saatte 45 kilometreye ulaştığında uçtu denen bir Wally’e binmek, gerilen sinirleri yatıştırmaya birebir gelse gerek.

WallyPower 118, Luca Bassani’nin hızla büyüyen motoryat işinde attığı büyük bir adım. 36 metrelik bu tekne titanyum gaz çıkışlı üç dizel türbini ile 16 bin 800 beygir güce sahip ve saatte 60 deniz mili yapabiliyor. İlk örneği 2002 yılının sonunda denize indirilen WallyPower 118, tasarımı ile bir kurgu bilim filminden çıkıp gelmiş gibi görünüyor. Gri gövdesi ve elektronik aygıtların konumlandırılma şekli bir hücumbotu çağrıştırıyor. WallyPower 118, cam kullanılan güvertesi sayesinde yine aydınlık bir iç mekan sunuyor.

WALLY MARKA YATLAR

Denize çıkmayı sevseniz de, sevmeseniz de yelkenleri fora bir tekneye uzun uzun bakmamanız mümkün değildir. Denizin sertliğine zarafetle kafa tutan tasarımları ile yelkenli tekneler, birbirlerine çok benzer. Ancak bir şirket var ki, ürettiği süper yatlar gittiği her limanda 12 yıldır ilgi odağı oluyor, baş döndürüyor. Dünya Şampiyonu İtalyan yelkenci Luca Bassani’nin şirketi Wally, tekne tasarımını yeniden yazıyor, klasik yelkenli formunu 21. yüzyıla taşıyor.
Yazarın Tüm Yazıları