Erkeklik travmaları toplamı: KABADAYI

Biri eski kabadayılardan. Artık o işlerden elini eteğini çekmiş, durulmuş, bir kenarda sakin/sessiz hayatını sürdürmekte. Dönem arkadaşlarıyla bir araya gelip eski günleri yadetmekte.

Ve maalesef artık giderek unutmakta. Birdenbire ama: İsimleri/insanları/semtleri...

Diğeri günümüzün kabadayısı. Yani mafyası. Eski kabadayının tabiriyle, "pimi çekilmiş bir bomba". Ya da işte kestirme yoldan: Tam psikopat. Yakıp yıkan, yok eden cinsten. Kendi dahil.

Bir başkası, günümüz gençlerinden. Bir rock barda müzik işleriyle meşgul. Rastalı, dövmeli, küpeli. İzbe bir Beyoğlu evinde kız arkadaşıyla yaşamakta. Geçmişi flu. Çünkü reddetmiş.

Ve sonuncusu, eşcinsel amca. Zamanında kendisini beladan kurtardığı için eski kabadayıya minnettar. Yol arkadaşı, fedakar, naif. Gözleri sürmeli ve bıyıklı. Rol modeli direkt Cemil İpekçi.

Cuma gösterime girecek Kabadayı’nın dört erkek karakterinin özeti bu.

Film de zaten erkek dünyası üzerine, erkek halleri/erkek travmaları üzerine...

Aslında her şey bir kadının olayı tetikleyici sözüyle başlıyor: Seninki onunkinin yanında ne ki?

Ama işte o kadın karakter hem var hem yok gibi. O kadınla neredeyse hiç ilgilenmiyor film.

Tüm karakterlerin ardını/aslını bir şekilde veriyor oysa.

Hatta en finalde en kötü olanına bile neredeyse şefkat besliyoruz.

O yüzden diyorum ya, "Kabadayı", farklı türdeki Türk erkeklerini anlama/okuma rehberi gibi bir şey.

Epey sert, dolambaçsız ve "böyleyken böyle" diyen bir film.

Hele polis-mafya-işadamı-hayta diye diye giderek katmerlenen ilişkiler dünyasındaki en dipsiz raconları ortaya dökmesi açısından da aydınlatıcı ve maalesef iç hırpalayıcı...

Senaryoyla adeta döktüren Yavuz Turgul’a, oyunculuklarıyla insanı koltuğa mıhlayan Şener Şen-Kenan İmirzalıoğlu’na yine dolambaçsız, tebrikler.

Tek eksik şu sanki: Bu filmin müziği yok. Varla yok arası tema müziği de zayıf.

O da olsa, yeni "Eşkıya" mıydı sanki?

Tolga Karel’in travmaları

Ve günü/yazıyı bir magazin karakteriyle bitirmeli. Tolga Karel’le.

En son Kelebek röportajında "Ne gay’im ne psikopat" demişti.

Peki ama Tolga Karel nedir, derdi nedir?

Anlamaya çalışmalı. Hatta onu Cem Mumcu’ya yollamalı. Yeterli olur mu, Mumcu onu "sahici değilsin sennn" deyip yollar mı, bilinmez. Ama Karel’in de travmaları olduğunu sanıyorum/hayal ediyorum, geçmişinde/yakın geleceğinde...

Ki aynı Kelebek röportajında anlatıyor zaten, babası polismiş.

Bu yüzden paranoyak/kapalı bir hayat yaşamış. Yaşatılmış. Çocukken evlerine boyacı diye çağırdıkları adamlar meğer terör örgütü mensubuymuş, filan.

Kısacası, Karel pek gıcık/pek şımarık gibi görünüyor kameralara her defasında. Bile isteye belki, bilemem. Ama işte incelenesi: Bir tür yerli Lindsay, yerli Britney olarak.

O manada, o kapsamda. Yoksa: Cem Mumcu ünlülerle "travma" röportajları mı yapmalı? Artık.

’Hoca’ travması

Kabadayı filmini izleyip ardından yazı yazınca travmaları pörtlüyor insanın.

Misal, son zamanların gündemi olan (kabadayı?) bir öğretmenin öğrencisini dövmesi meselesi.

Böyle öğretmenler geçmişte kaldı/tedavülden kalktı sanırdım, yanılmışım(z).

Çok gördüm bu model "hoca". Eminim siz de, öteki ve beriki de...

Bir tanesini hatırlıyorum mesela, hortumla sıra dayağı çekerdi, çocukların kafasını çöp kovasına filan sokmaya çalışırdı.

Bu hocalar niye böyle davranır, onları buna iten travmalar nedir, karanlık.

Tipik: Türkiye karanlığı.
Yazarın Tüm Yazıları