Emin Çölaşan: Uçakta bir Apo






Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

BUGÜN, Apo'nun yakalanmasının ikinci yıldönümünde size ilginç bir konudan söz edeceğim. Çoğunu bugüne kadar hiçbir yerde okumadınız. Apo nasıl yakalandı? Türkiye'ye getirilirken, acaba o uçakta neler oluyordu? Kenya'da içinde bulunduğu araçta ele geçirildiğinde Apo, kendini ön koltukla arka koltuk arasındaki boşluğa atmıştı. Meydanda bekleyen özel uçağın hemen yanında ensesinden tutuldu, kafası eğik biçimde dışarı çıkarıldı. Kafasına kar maskesi ters giydirildi. Önünü göremiyordu. Tek kelime konuşmadı. Yürüyecek durumda değildi. Üç kişi kollarından sürüklüyordu. Uçağa sokuldu. Son derece tedirgindi. Derin nefes alıyor, sürekli terliyordu.

İlk sorusunu Türkçe sordu. ‘‘Siz Amerikalı mısınız?’’ Yanıt verilmeyince tekrar sordu ‘‘Alman mısınız?’’ Soru tarzından, kendisini ele geçirenlerin Amerikalı veya Alman olmasını arzu ettiği anlaşılıyordu.

Yine yanıt alamayınca bu kez ‘‘Türk müsünüz?’’ dedi.

Kendisine yanıt verilmedi. Bu durum korkusunu daha da arttırdı. Uçak havaalanında bekliyordu. Henüz havalanmamıştı. Motorlar çalışıyordu. Sonra havalandı. Bir kez daha ‘‘Türk müsünüz?’’ diye sorunca bu kez yanıt verildi:

‘‘Evet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin görevlileriyiz.’’

Belki iki dakika sustu kaldı. Rengi atmıştı. Sonra yüzünde garip bir gülümseme oluştu:

‘‘Bunu hiç beklemiyordum. Çok sevindim. Beni aldığınıza göre herhalde öldürmeyeceksiniz.’’

Yine herhangi bir yanıt verilmedi. Telaşlandı. İki saat öncesine kadar Kenya'daki Yunan Büyükelçisi'nin konutundaydı. Oraya sığınmış ve günlerce kalmıştı. Bu kez onlar aleyhine konuşmaya başladı:

‘‘Yunanlılar bana, Türkiye'ye karşı savaşı sürdürmeyi teklif ettiler. Sen Avrupa'da barınamazsın. Sana Ortadoğu veya Afrika'da bir devlet ayarlayacağız, para vereceğiz. Savaşı sürdür. Birkaç yıl sonra seni bütün Avrupa'nın kabul edeceği bir kişi yapacağız dediler. Ben kabul etmedim. Yanlış bir yola saplandık, çıkamadık. Savaşa devam ettik. Artık savaşmayacağım. Türkiye'nin çıkarlarına hizmet edeceğim dedim.’’

Kendisine ‘‘Şimdi konuşma da, biraz dinlen. Yorgunsun’’ denildi ama susmuyordu:

‘‘Yunanlılara dedim ki Türkiye'de Türkleri Kürtlerden ayıramazsınız. Kaynaşmışlardır. Biz bu savaşı bu yüzden kaybettik. Artık savaşsam bile sonuç alamam. Yunanlı Yarbay Kalenderidis bana kızdı, seni Türklere teslim edeceğiz dedi. Ben de bundan mutlu olurum, devletime hizmet ederim dedim. Kızdı, o takdirde seni Türklere vermemiz kaçınılmaz oluyor dedi. Ben de 20-25 yıldır memleketimden uzak bulunduğumu, özlediğimi söyledim. Hatta yanımdaki (Kenya'daki PKK'lı) arkadaşlarım da benim bu tavrıma şaşırdılar.’’

Apo uçakta uyumaya başladı. Zaten kendisine yatıştırıcı iğne yapılmıştı. İğneden de korkmuştu. Aklına belki de öldürüleceği geliyordu. Biraz uyuyor, uyandığında uçağın nereye gittiğini soruyor, yaşamasına izin verildiği takdirde devlete hizmet edeceğini sürekli yineliyor, ‘‘PKK'yı savaştan uzaklaştıracak tek kişi benim. Bu süreçte büyük Türk devletine olumlu katkıda bulunmak benim için şeref olacaktır’’ diyordu.

Uçaktaki görevlilerin kim olduğunu merak ediyor, ancak bir şey soramıyordu. Fakat boş bakışları hep o kar maskeli görevlilerin yüzünde dolaşıyordu. Kendisine bir tek soru soruldu:

‘‘Neden bu kadar kolay teslim oldun? Madem yakalanacağını anlamıştın, Yunan Büyükelçiliği'nden sokağa çıkıp izini kaybettirebilirdin. Bunu neden yapmadın da, belki de öldürülme ihtimali olan teslimi seçtin?’’

Yanıtı çok kısa oldu:

‘‘Sokakta izimi kaybettirmek isterken çatışma çıkarsa öldürülürdüm. Ama teslim olunca bu ihtimal düşer. Beni teslim alanların öldürme ihtimali az olur. Bu açık cinayet olurdu. Göze alamazlar diye düşündüm. Doğru düşündüğümü şimdi anladım. Türk Devleti büyük devlettir. Teslim olanı öldürmez.’’

Ama doğru söylemiyordu. Yolculuk boyunca sürekli olarak öldürülme korkusu taşıdı.

Uçak saatlerce havada kaldı. Türkiye hava sahasına girildiğinde görevliler de rahatlamıştı. Pilotlardan o konuda haber geldiği anda ‘‘Memlekete hoşgeldin Apo’’ dediler. Yanıt vermedi. Uçak sabaha karşı İstanbul'a ulaştı. Havadan İstanbul'u görünce memnun olduğunu söyledi ve İstanbul'un güzelliklerinden söz etti. Uçaktaki görevliler artık dayanamayıp güldüler:

‘‘Madem bu kadar beğeniyordun, niye bu şehirde bile bunca cinayet işletip masum insanları öldürttün?’’

Yanıtı yine çok kısa oldu:

‘‘Pişmanım, pişmanım. Her şey düzelecek. Artık cinayet işlenmesine izin vermeyeceğim, yeter ki siz yaşamama izin verin.’’

İstanbul'a inildi, burada 40 dakika kalındı. Sonra uçak Bandırma'ya doğru tekrar havalandı. Bu durum, nereye gidildiğini ve neler olacağını bilemeyen Apo'yu yine korkuttu. İnfaz edilmekten endişe duyuyordu.

‘‘Lütfen beni yetkili birileriyle görüştürün. Devlete nasıl hizmet edeceğimi onlara anlatayım. Ben ölürsem kan akar, yapmayın’’ dedi. Bunları öyle acınacak bir sesle söylüyordu ki, uçaktaki görevliler kendisine acıdılar:

‘‘Merak etme, biz yetkiliyiz. Sana bir şey yapılmayacak. Seni niye öldürelim ki’’ demek zorunda kaldılar.

Bu sözler Apo'yu herhalde rahatlattı ki, uzun uzun kahkahalar atmaya başladı. Gerginliği bir ölçüde boşalmıştı.

Uçak Bandırma'ya inmeden önce yine gözleri bağlandı. Bir süre sonra bir hücumbota alındığında gözleri yine bağlıydı ve nereye gittiğini bilmiyordu.

İmralı'da olduğunu günler sonra öğrendi!

Yazarın Tüm Yazıları