Eli kırbaçlı bir adam lazım

HARRISON Ford’a bakıyorum.66 yaşına gelmiş.İlk Indiana Jones filmi vizyona girdiğinde 39, bilemediniz 40 yaşındaydı.

Demek ki aradan 27 yıl geçmiş.

O yıl ben 34 yaşındaydım.

Bu yazıyı Amerika Birleşik Devletleri’nden yazıyorum.

Son zamanlarda yurtdışına çıkmak bana çok iyi geliyor.

Türkiye’deki cüce meselelerden kopup, beni ben yaptığına inandığım özelliklerimi yeniden buluyorum.

Mesela hayalciliğimi.

Üç günden beri gazetelerde, televizyonlarda yeni Indiana Jones filmiyle ilgili haberleri okuyorum, izliyorum.

Filmin açılışı Cannes Film Festivali’nde yapıldı.

Amerika Birleşik Devletleri’nde bugün vizyona giriyor.

Ben de merakla bekliyorum.

* * *

Indiana Jones benim için, basit bir filmden çok öte anlam taşıyordu.

Film çıktığında dünya yeni bir liberal çağa giriyordu.

Dijital devrim kapıdaydı.

Komünizmin duvarları çatırdamaya başlamıştı.

Yeni bir umut çağı başlıyordu.

Türkiye ise 12 Eylül askeri yönetiminin etkisi altındaydı.

Geceleri sokağa çıkma yasakları henüz geride kalmıştı.

Siyaset buzdolabına konmuştu.

Bana göre çok da iyi olmuştu.

Çünkü terörden ve siyasetten bitap düşmüş dimağlarımız, o arada dünyaya bakmaya başlamıştı.

Kızıl Süvariler, Tütün, Durgun Akardı Don edebiyatından, John Irwing’lere bakma fırsatımız olmuştu.

"Felsefenin Temel İlkeleri" kitabını başucumuzdan kaldırıp yerine ufuk açıcı yeni kitaplar koymuştuk.

* * *

İşte öyle bir dönemde Özal geldi.

Ezberimizi bozmaya ant içmiş yeni bir siyasetçi hayatımıza girmişti.

Sadece ezberimiz bozulmamış, rahatımız da kaçmıştı.

KDV’den bahsediyordu.

Türk Parasını Koruma Kanunu gibi bir dragonun kafasını kesmeye giden şövalye gibiydi.

Gümrük kapılarını açmaktan, yerli malları haftasına ayarlanmış kafalarımızı kırmaktan söz ediyordu.

Yavaş yavaş hepimizi ikna etmişti.

Hepimiz, onun çizdiği bu yolda "gönüllü dönekler" olmayı kabul etmiştik.

Sihirli bir el Türkiye’ye dokunmuş, ülke kanatlanıp uçmaya başlamıştı.

Komşularımız, "Bizim mahallede ikinci bir Japonya doğuyor" demişlerdi.

* * *

Indiana Jones işte bu yeni çağın ilk filmiydi.

İğdiş edilmiş hayallerimize; macera denilen keşif ve fetih duygusunu, kök hücre eker gibi ekmişti.

O ve George Lucas’ın "Yıldız Savaşları"; Potemkin Zırhlısı’yla uyuşturulmuş dimağlarımızı bir anda azat etmişti.

Açılmıştı...

Dünyayı daha net görmeye başlamıştık.

Gördükçe de, hayatı bize zehir eden solculuk, milliyetçilik, ülkücülük tartışmalarının ne kadar cüce şeyler olduğunu keşfetmiştik..

Indiana Jones geldi, bizi Gulliver’in cüceler ülkesinden alıp götürdü.

Müthiş bir 10 yıl yaşadık.

* * *

Indiana Jones 27 yıl sonra yine geliyor.

Dimağlarımız yine uyuşmuş vaziyette.

Parlak bir geleceğe yürüyen Türkiye’nin ayaklarını türban meselesiyle, imam hatiple, şu bu marazalarıyla prangalamışız.

Habire tökezliyoruz.

Vizyon sahibi siyasetçiler hayatımızdan çekilip gitmiş.

Geriye kupkuru, çorak bir ülke kalmış.

Meydan cücelerin.

Şimdi kırbaçlı adam Indiana Jones dönüyor.

Ben ülkemden uzaklarda 34 yaşımın hayallerine dönüyorum ve kendi kendime konuşuyorum:

Acaba kırbaçlı adam ufkumuzu yine açabilecek mi?
Yazarın Tüm Yazıları