Düğün olsa da gitmesek çağırmasalar da küssek

30 Haziran Çarşamba günü sabah erken saatlerde terk ettim memleketi; 5 Temmuz Pazartesi gecesi geç saatlerde döndüm.

Haberin Devamı

Kaba hesapla 1 hafta boyunca Danimarka’da, Kopenhag yakınlarındaki Roskilde’de düzenlenen rock müzik festivalindeydim.

Bir nevi manevi detoks işlemi sayılır.

Normalde gürültülü ve kalabalık ortamlardan sıkılan birinin tatilinin bir bölümünü on binlerce Kuzey Avrupalı ile birlikte sürünerek ve “zaba zuba” rock dinleyerek geçirmiş olmasına bu gözle bakınız.

Danimarka’ya iner inmez telefonun 3G özelliğini iptal ettim.

İki sebebi vardı bunun: Birincisi cep telefonu servis sağlayıcısı firmanın “haşırt tu dı blekbord!” tarzı faturasından mümkün mertebe kaçabilmekti.

İkincisi de malum, memleket gerçeğinden bir süre uzaklaşmak, Recep Bey’siz, Kemal Bey’siz, Başbuğ Bey’siz, Mümtaz’er’siz, Şamil’siz, Zileli’siz, Bulut’suz bir paralel evrene geçiş yapabilmek.

Kimse üstüne alınmasın kendimden bile sıkılmıştım!

Gitmeden önce liderlerin zirvede buluşmak konusunda yan çizip durmalarına Mohikanlar’dan kalma ayak oyunlarına sıkıntıyla “Of be!” çekmiştim: “Buluşmayın bari...”

* * *

Bir hafta içinde Danimarka’da, Türkiye’de, Zanzibar’da ne oldu bilmiyorum.

Fakat döndüğümde TBMM’deki salı konuşmalarına, demeçlere vesaire bakınca görüyorum ki durum aynı.

Yok “Buluşurum ama dilini burnuna değdireceksin”, yok “Çömelirsen ıslık çal”, yok “Çağırırım ama sek sek adımıyla geleceksin...”

Türk gazetecilerinin beylik geyik muhabbetleri arasında şöyle bir kalıp vardır:

“Türkiye’de gazetecilik çok kolay, her an bir bomba gelişme var. İskandinavya gazetecileri ne yapsın? Sistem oturmuş, sorun yok, haber yok!”

İflas etmiştir bu muhabbet gözümde artık. Al işte gittim geldim, 1 hafta geçti hâlâ aynı cümlelerle aynı konular konuşuluyor.

Erdinç Ötgen adlı okurum, “Of be! Buluşmayın bari” şeklindeki infilakım üzerine şu notu yollamış:

“Yazınızı okuyunca Edremitli bir arkadaşımın yöresine ait olduğunu söylediği şu cümle geldi aklıma: Düğün yapsalar da gitmesek, çağırmasalar da küssek.”

Durum daha güzel özetlenemezdi.

Buluşmaları çok mu önemli? Buluşsunlar, öyle tartışalım.

Hepsini götürüp Gabar’da bir tepeye bırakacaksın, artık çömelerek mi, yere uzanarak mı, birbirlerine iyice sokularak mı tartışırlar kendileri karar verecek.

Terör tur bindirmiş, aynı aileden 13 yıl sonra ikinci canı alıyor.

Bu kadar mı değişmez bir memleket?

Pes!

Yuh!

Haberin Devamı

Pet-shop katliamı

Haberin Devamı

HAYATIMDA iki kedi var ama pet-shop’a yolum düşecek diye ödüm kopuyor. Aralarında iyi yürekli, hayvanlara doğru dürüst davranan pet-shop’lar da vardır elbette ama ben rastlamadım.

Ödüm kopuyor çünkü manzaraya, eziyete dayanamıyorum; mama, kum gibi işlerimizi telefon siparişiyle hallediyorum.

Son olarak “tipin biri”, bu sıcakta sevimli elemanların üzerine kilit vurup çekip gitmiş.

Vatandaş faciayı görüp yetkilileri uyanmış, “tipin” bir arkadaşı günler sonra gelip kapıyı açmış ama kedicikler dayanamamış, ölmüş gitmiş.

Bu gibi durumlar için bir Hayvan Hakları Mahkemesi kurulsa başına da beni getirseler, hakikaten herkese örnek teşkil edecek yaratıcılıkta cezalar bulabilirim gibi geliyor.

Kısasa kısas bile yeter: Tık o berbat tel kafese, koy vitrine, 3-5 gün aç susuz bırak... Yok mu bu işe bir çözüm, bir standart, bir ilgilenen?

Haberin Devamı

Füsun Akatlı için

SESSİZ, kırılgan görünümlü, tatlı bir kadın.

Kendi yazdıkları bir yana, sadece Bilge Karasu’yu tanımak ve kendimce anlamak yolundaki rehberliği için bile okur olarak borcumu ödemem çok zor.

Füsun Akatlı aklına, fikrine dar gelen, önüne sayısız acı yığan (Eşini diri diri yakmak dahil) bu güzel ama gaddar ülkede çilesini doldurup aramızdan ayrıldı.

Yerine koyacak insan bulmakta güçlük çekeceğimiz bir sevgiliyi daha kaybettik.

Kızı, tatlı arkadaşım Zeynep başta olmak üzere öğrencilerinin, okurlarının, sevenlerinin başı sağ olsun, başımız sağ olsun.

Yazarın Tüm Yazıları