Daha ne kadar korkacağız halktan?

BUNDAN 200 yıl önce Amerika’nın ‘kurucu baba’larından Thomas Jefferson tarafından söylenen, “İki parti olacak, halktan korkanlar partisi, halktan korkmayanlar partisi” sözünü sık sık tekrar ettiğimi bilen biliyor.

Biz Türkiye’de tarihimizin hiçbir döneminde ‘halktan korkmayanlar partisi’ ile tanışmadık maalesef. Bütün partilerimiz, bütün yöneticilerimiz halktan şu veya bu derecede korkan insanlardan oluştu.
Bize de, halktan daha çok korkanlara ‘jakoben’ veya ‘elitist’ demek, halktan biraz daha az korkanlara ise ‘demokrat’ veya ‘liberal’ diye yalan isimler takmak kaldı.
Ama dikkat edin, karşımıza çıkan her büyük sistemsel sorunun kökeninde halktan korkan anlayış var. Geçmişte bu sorunlarla bu şekilde yüzleşmezdik biz. Demek, sistem artık halktan korkmayı taşıyamaz noktaya yaklaşıyor yavaş yavaş.

Son tartışmamıza bakın. Görece siyaset dışı bir tartışma bu. Üniversiteye giriş sınavında hile yapıldı mı, yapılmadı mı?
Hile yapıldığına dair güçlü bir kanıtı ben göremedim ancak bu sınavla ilgili böyle iddiaların ortaya çıkmasına münbit bir ortamın bulunduğunu aklı başında herkes görüyor.
Milyonlarca genç insanın hayatları için dönüm noktasını birkaç saatlik ve birkaç yüz soruluk bir sınava sıkıştırırsanız, o sınavı da merkezi olarak yaparsanız bir süre sonra her fırsatta bu çeşit söylentilerle, sorunlarla boğuşmak zorunda kalırsınız. Söylentileri ortadan kaldırmak için merkezi kontrolu arttırmayı seçerseniz (ki Türkiye hep bunu seçer) sorun küçülmez aksine büyür.
Zaten halktan korkmanın yönetim bilimindeki karşılığı kontrolu ve uygulamayı merkezileştirmektir.
Bir an için şöyle bir dünya hayal edin: Üniversitelerin her biri bağımsız, kendi öğrenci alma kriterlerini de kendileri belirliyorlar. Siz liseden mezun oluyorsunuz. Elinizde diplomanızla üniversitenin kapısına dayanıyorsunuz. Onlar da sizi alıyor veya almıyor.
Ortada ne YGS var ne başka bir sınav. Çünkü normalde elinizdeki lise diplomasının üniversiteye giriş için yeterli olması lazım. Üniversite, seçimini sizin diploma notlarınıza ve başka becerilerinize, belki düzenleyeceği sınavdaki başarınıza göre verecek.

Ama çok istiyorsanız Amerika’daki gibi biri dili kullanma, okuduğunu anlama yazma becerilerini ölçen, biri de bilim ve matematik başarınızı ölçen bir sınav yapılabilir. Bu sınavların sonuçları sizin üniversiteye girişinizde yegane belirleyici olmazlar ama.
Ama Türkiye böyle bir sisteme geçmez, geçemez. İtirazları şimdiden duyar gibiyim.
Ne kadar farkındayız bilmiyorum ama bütün itirazlar, halktan korkmaya ilişkin itirazlar aslında.

Üniversiteler neden bağımsız olmaz?

HEM dünyanın 16. büyük ekonomisi olacaksınız, hem ‘ileri demokrasi ülkesi’ olmak isteyeceksiniz hem de üniversitelerinizi YÖK isimli kurum aracılığıyla tek merkezden yönetecek, aynen liselerde olduğu gibi buralarda da merkezi iktidarın ağırlığını hissettirmek isteyeceksiniz.
Türkiye bunca yıldır konuştuğu halde YÖK’ü kaldırmaz; çünkü bu ülkede halktan korkulur, kontrol dışı olandan korkulur.
Üniversitelerimiz bağımsız olsa, kendi bütçelerini kendileri harcayıp kendi bilimsel kriterlerini kendileri belirlese ve kendi kontenjanlarını kendileri oluştursa, ülkede ne çok şey değişir. Ama olmaz. İktidarlar kontrol edemeyecekleri şeylerden, yani halktan korkarlar.

Seçim havasının gelmemesi de halktan korkmaktan

MİLLETVEKİLİ genel seçimine iki ay zaman kaldı. Pazartesi günü partiler milletvekili listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na sunacaklar.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin birkaç ilde yaptığı ön seçim benzeri uygulamalar, AK Parti’nin ‘temayül yoklaması’ adını verdiği şeyler dışında bu listeler genel merkezlerde hazırlanıyor.
Belki listeler illa genel başkanların iki dudağının arasından çıkacak sözlere göre değil başka parti içi denge ve kurallara göre oluşturuluyor ama fark etmez; milletvekilleri esas olarak merkezdeki dar bir grup kişi tarafından belirleniyor.
Yani o milletvekillerinin ana seçmen kitlesi halk değil o dar gruptaki kişiler; çoğu zaman da tek bir kişi, genel başkanın kendisi.
Halktan korkmanın kristalleşmiş hali budur işte. Genel başkanlar, “Ne yani sokaktaki adamın oyuyla benim oyun eşit mi olacak” derler her seçim öncesi.
Partilerimiz bu işlerle meşgul olduğu için de, memlekete seçim havası bir türlü gelmez, biz hâlâ partilerimizin seçimde ne vaat ettiklerini bilmemeye devam ederiz işte böyle.
Yazarın Tüm Yazıları