Cenazeyi alkışla uğurlamak

BİRÇOK okuyucumdan aldığım mektuplarda, bazı cenaze törenlerinde alkışlı uğurlamalardan bahsedilerek bunun dinimiz açısından sakıncalı olup olmadığı sorulmaktadır.

Görevde olduğum sıralarda bu konuda gerekli açıklamaları yapmış ve şu hususlara değinmiştim:

İslam inancına göre ölüm en etkili öğüt ve en büyük uyarıcıdır. Ölümden kaçış mümkün değildir. Allah’a ve ölüm sonrası hayata inanan Müslümanlar, ölüm gerçeği karşısında iman ettikleri Allah’ın engin rahmetine güven duyarlar. Bu güven ve umut bir yandan onların ruh ve beden sağlığını korurken, diğer taraftan onlar için aşırılıktan uzak, ebedi mutluluğa yönelik verimli bir dünya hayatını mümkün kılar.

Yüce yaratıcıyla gönül ilişkisini sağlam tutanlar, ölüme vuslat nazarıyla bakarlar. Mevláná’nın ifadesiyle, ölüm onlar için şeb-i arustur (düğün gecesidir). Hz. Peygamber ölümü unutmamayı, Allah’ın hoşnut olacağı iş ve davranışlarla ona hazırlanmayı, Allah’ın rahmetinden ümitli olmayı bizlere tavsiye etmektedir.

* * *

Cenab-ı Allah, hangimizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır (Mülk 2). Hayat anlamsız bir varoluş olmadığı gibi ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir. Hayat bizim için yararlı faaliyetleri icra edeceğimiz bir alan, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığını bulacağımız, ebedi varlık sahasına geçişimizi sağlayan bir dönüm noktasıdır. Hayatımızı anlamlı kılan, sosyal dayanışma, yardımlaşma ve adalet anlayışı içerisinde yaşantımızı sürdürmemizdir.

İslam dini sosyal dayanışma, adalet ve yardımlaşmaya bünyesinde geniş yer vermiş, biz inananları buna teşvik etmiştir. Hastaları ziyaret ederek onlara Allah’tan şifa, sıhhat ve afiyet dilemek, sabır ve tahammül tavsiye etmek, dünya hayatını terk etmek üzere olan hastaları kıbleye çevirmek, onlara şahadet telkin etmek gibi bazı hizmetlerde bulunmak, vefat hadisesi gerçekleşince ölüyü yıkamak, kefenlemek, namazını kılmak, kabre kadar taşımak, defnetmek ve ölü için dua etmek de İslam’ın Müslümanlara yüklediği sosyal görevler arasındadır.

Ayrıca ölen bir Müslüman’ın ardından Allah’tan rahmet dilemek, hayırla yád etmek ve iyiliklerinden bahsetmek, dinimizin öngördüğü davranış biçimidir. Ölü için kötü sözler sarf etmek veya arkasından varsa kötülüklerini açıklamak ise İslam’ın hoş görmediği bir hareket tarzıdır. Nitekim ölülerimizi hayırla anmamız bizlere tavsiye edilmiştir.

İslam’ın evrensel ilkelerini özümsemiş ve bunları milli değerleriyle sağlıklı bir şekilde bütünleştirmiş olan milletimizin, yukarıda zikrettiğimiz sosyal görevle ilgili konularda oldukça aktif ve gayretli olduğu memnuniyetle müşahede edilmektedir. Milletimizin fertleri, sosyo-ekonomik durumu ne olursa olsun, ölen kimselerin cenazelerine büyük bir arzuyla iştirak etmekte ve onlara karşı son vazifelerini yerine getirmek için fedakár ve samimi gayret göstermektedirler.

Bununla birlikte; son yıllarda bu konuda dinimizin özüne ve dış tezahürlerine uymayan bazı uygulamaların ve yeni alışkanlıkların (!) tatbik edilmeye çalışıldığı, bunun ölene saygı ve bağlılık göstergesi olarak yansıtılmak istendiği görülmektedir. Bunların başında da, cenazeyi alkışlama uygulaması gelmektedir. Son yıllarda yaygınlaşmaya başlayan bu uygulamanın dini, milli ve örfi hiçbir dayanağı yoktur. Kaldı ki, yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de müşriklerin dua şekliyle ilgili olarak, "Onların Beytullah yanındaki duaları ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir" buyurulmaktadır (Enfal, 35).

Cenaze merasimlerinin ölen bir Müslüman’a yapılması gereken son bir vazife olması yanında, yaşayanlara yönelik ölümü hatırlamak, ahiret álemini düşünmek ve ibret almak gibi amaçları da vardır. Bu nedenle cenaze merasimlerinde yüksek sesle tekbir getirmek bile İslam alimlerince hoş karşılanmamış, mekruh sayılmıştır. Dolayısıyla cenaze törenlerine bağırıp, çağırmak, yüksek sesle ağlamak, ölen kişileri alkışlamak, siyasi ve benzeri nitelikli slogan atmak, ıslık, zılgıt, tezahürat yapmak dinimizin aslında mevcut olmayan bidatlerdir ve özden sapma tezahürleridir.

* * *

İslam dininde emredilen veya tavsiye edilen her davranışın belirli bir usul ve adabı vardır. Ayrıntıyla ilgili durumlarda mahalli örf ve geleneklere müsaade edilmişse de özde ana espriye uygunluk esas kabul edilmiştir. İslam’ın özü ve ruhuna aykırı gelenek ve uygulamaların Kuran ve sünnetin yerine kaim olması düşünülemeyeceği gibi, bunlara hoş bakılması da uygun değildir.

İslam dininde ölü kabristana götürülürken, İslam’ın ve onun asli kaynaklarının öngördüğü ölçü ve prensiplere uyulmalıdır. Cenaze merasiminde hazır bulunanların sükûnet ve vakara riayetleri gereklidir. Bu, ölen kimseye gösterilecek saygının da bir gereğidir.

Bugünkü yazımızı şairin şu sözleriyle bitirelim:

"Dehr-i faniden nice can, nice cananlar geçer/Bezm-i işretten acep mestane yaranlar geçer.

Bir nefestir canımız yar leblerinde berkarar/Hey! Bu fanus-i sefa bir gün söner, canlar geçer."


SORALIM ÖĞRENELİM

Kabir azabı var mıdır?

Bekir YILDIRIM/ALMANYA

Ehl-i sünnete göre kabir azabı vardır. Müminun Suresi 46. Ayet’te "Firavun’a sabah ve akşam ateş sunarız" sözü buna delil olarak gösterilmektedir. Ayrıca bu konuda Peygamberimizden rivayet edilen hadisler mevcuttur. Kabir álemine ayrıca berzah (geçiş) da denilmektedir. Kabir azabı birçok ilim adamlarınca rüya álemi gibi nitelendirilmektedir. Ameli iyi olanlar iyi rüya, ameli kötü olanlar da kötü rüya görürler. Yine sünnet ehline göre ruh ve ceset birlikte azap göreceklerdir. Bu, ruhun cesede iadesiyle olacaktır. Bu konuda daha geniş bir makale yazacağız.

Allah hep kendisinden "biz" diye bahsediyor. Tek yaratıcı Allah değil midir? Burada sanki Allah’tan başka yaratıcı varmış gibi anlam çıkıyor.

Uğur ÇAKIR

Kuran’da geçen "biz" tabiri saygı ifadesi olarak kullanılmıştır. Çokluk anlamı taşımaz. Nitekim, Arap edebiyatında da bu tabir o anlamda kullanılmaktadır.

Üç günden sonra yapılan başsağlığı ziyaretlerinin mekruh sayılacağını yazmışsınız. Bu, uygulanmayan bir süre.

Fatma ÖZALP

Üç günlük süre, cenaze sahibinin acısını hatırlatmamak için konulmuştur. Bu konuda Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın yazdığı bir roman da var. Okursanız ne kadar önemli olduğunu görürsünüz. Günümüzde bu sürenin taşılması haram kapsamında görülmemelidir. Ancak, ifade ettiğimiz gibi acıyı tekrar tekrar hatırlatmamak için bu süre konulmuştur.

Uzun yıllardan beri lenf rahatsızlığı çekiyorum. Varis çorabı giyerek şişmeyi önlemeye çalışıyorum. Varis çorabının üzerine mesh edebilir miyim? Ayrıca sırt omurlarımdan rahatsızım, sandalye üzerinde namaz kılıyorum.

Hamiyet DEĞİRMENCİ

Varis çorabının üzerine mesh yapabilirsiniz. Ayrıca namazınızı da mazeretiniz dolayısıyla sandalye üzerinde kılabilirsiniz. Dinimizde zorluk yoktur.
Yazarın Tüm Yazıları