Bürokrasiye meydan okuyan sergi

İstanbul Tasarım Bienali kapsamında gerçekleşecek Adhokrasi sergisi, tasarımcı, kullanıcı ve üretici üçgenindeki geleneksel ilişkilere ve ağır işleyen bürokratik süreçlere meydan okuyan dinamik, yenilikçi bir yapıya sahip olacak.

Haberin Devamı

Adhokrasi aslında tam da bugünü anlatan bir kavram.
Aslında 1968’de, hayatının büyük kısmını liderliğin her türlü tanımını araştırmaya adamış ABD’li bilim adamı Warren Bennis tarafından dile kazandırılıyor. Yaygınlaşmasını ise yazar ve futurist Alvin Toffler’e borçlu.
Bürokrasi neyse, adhokrasionun tam zıttı. Adhokrasi, bir görevi gerçekleştirmek için kurulan ve iş tamamlandıktan sonra dağılan yapılara denir.
Bu, yönetimin alışılagelmiş prensiplerini görmezden gelen bir organizasyondur.
Bürokratik yapının tam tersidir çünkü dinamiktir. Akışkandır, adaptasyon yeteneği yüksektir.
İşte tüm bu nedenlerden dolayı bayağı bir bugüne aittir. Bürokrasinin demode, çağın gerisinde, alakasız kaldığı bugüne.
İşte bu nedenle küratör Joseph Grima, 13 Ekim-12 Aralık tarihleri arasında İstanbul Tasarım Bienali kapsamında, Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda yer alacak sergisinin kavramsal çerçevesini adhokrasi olarak belirledi.
Bu sergi tasarımcı, kullanıcı ve üretici üçgenindeki geleneksel ilişkilere ve ağır işleyen bürokratik süreçlere meydan okuyan dinamik, yenilikçi bir yapıya sahip olacak.
Grima tasarımın artık neredeyse görünmez bir hal aldığından, gündelik hayata sonuna kadar nüfuz ettiğinden söz ediyor.
Bizimkisi bir tür kanıksama hali. “Tasarımın aslında geniş bir etki alanı olan, kaçınılmaz surette politik bir eylem olduğunu unutuyoruz” diyor Grima ve ekliyor: “Oysa bugün tasarım kısa ve çelişkilerle dolu tarihinin en önemli kavşaklarından birinde duruyor.” Aslında bildiğimiz ama oturup üzerine fazla düşünmediğimiz hikaye...
Tasarım artık elitist bir alan değil. Seçkinlerin hakimiyetinde hiç değil. Grima’nın da dediği gibi, iletişim ağı modelinin gelişiyle büyük bir değişimin göbeğindeyiz:
“Anında bilgi paylaşımı, sayısız uluslarötesi iletişim ağının ortaya çıkışı, yeni üretim teknolojileri ve rekabet kültürü yerine işbirliği kültürüne doğru yönelen kolektif dürtülerin bileşimi tasarım eyleminin ekonomik ve politik bağlamda yeniden yorumlanması gerektiğini öneriyor.” Ve bu noktada tasarımın üstlendiği ve üstleneceği yeni bir rol var. Toplumu şekillendirme rolü. Nasıl mı?
Öz-örgütlenme, karşılıklı etkileşim platformları üretme ve kökleşmiş üretim ağlarının güçlendirilmesi gibi alanlarda işlev göstererek.  
Grima, tüketim kültürünün yerleşik geleneklerinden uzaklaşan ideolojik bir dönüşüme, tasarımın toplum içinde yeni bir rol üstlendiğine ve son kullanıcıların yalnızca pasif tüketiciler değil, aynı zamanda aktif aracılar oldukları yeni anlayışın başlangıcına işaret edenler arasında şunları sayıyor:
“Açık-kaynak hareketinin ortaya çıkışı, ekonomik mikro-üretim teknolojilerinin devreye girişi, yetenekli ve zeki bilgisayar kurtları kültürünün patlaması, teknolojinin demokratikleşmesi ve katılımcı platformlar.”
Belki de tarihte ilk kez devletler, büyük şirketler ve bireylerin taktiklerinin aynı düzlemde buluşma ihtimali doğdu. Bunun yanında yerleşik iktidar yapıları da hızla evrim geçiriyor.
“Birçok açıdan tasarım, dünyanın geleceğine dair hızla gelişen çelişkilerin sahnesi konumunda” diyor Grima, “Tasarımın kendine ait yeni bir dil arayışı aslında yeni ağ örgüsü içerisinde bir halk tabakası oluşturulma uğraşı niteliğinde.”
Beklenen yenilik henüz içine girdiğimiz bu adhokrasi çağıyla gelecek. Ve tabii ki en bariz örnekleri tasarımda hayat bulacak.
İşte bu yüzden Tasarım Bienali’ndeki bu temayı önemsiyorum ve merakla sergiyi bekliyorum.

Yazarın Tüm Yazıları