Bürokrasinin akıl almaz tüccarlığı

SANAYİCİDEN kültür-sanat adamı çıkar mı?

İnan Kıraç bu dönüşümü Türkiye’de gerçekleştiren ender isimlerden...

Haberin Devamı

Bunda “en büyük pay” kendi ifadesiyle karısı Suna Kıraç’ın.

Dışarıdan bakınca her şey çok kolay... Ne de olsa Koç Ailesi’ne mensuplar.

Amerikalıların tabiriyle “ağızlarında gümüş kaşıkla doğanlardan”.

Ama bir de içerden bakmak var bu hikâyeye.

* * *

Yıllarca çocuk sahibi olamamak, amansız bir hastalığın pençesinde kıvranmak...

Fakat yine de “ömründen büyük hayaller” kurabilmek.

10 yıl önce ALS hastalığına yakalanan Suna Kıraç dünya ile sadece gözleri aracılığıyla iletişim kurabiliyor.

Eşi İnan Kıraç ve kızı İpek tüm varlıklarıyla onu hayatta tutmaya çalışıyor.

Ve yaklaşık 5 yıldır tüm aile onun “son arzusunu” gerçekleştirmek için çırpınıyor.

Daha doğrusu çırpınıyordu...

Sağ olsun Türk bürokrasisi inanılmaz bir aymazlıkla Kıraçlar’ı canından bezdirdi.

* * *

Suna ve İnanç Kıraç çiftinin en büyük hayali Tepebaşı’ndaki eski TRT binasının yerine İstanbul’a yakışır bir kültür-sanat kompleksi kurmaktı. Bu amaçla yıllardır o bölgeye müze ve araştırma enstitüsü dahil birçok sanat yatırımı yaptılar.

Son bir arzuları kaldı.

Tepebaşı’ndaki çirkin TRT binasını yıkıp dünyanın en önemli mimarlarından Frank Gehry’e çizdirdikleri projeyi hayata geçirmek.

Ama tam 5 yıldır bürokrasinin labirentlerinde hayallerini kaybettiler.

Hem de bu iş için 200 milyon doları gözden çıkarmış olmalarına, Tayyip Erdoğan ve Kadir Topbaş projeyi destekliyor olmasına rağmen.

* * *

5 yıl önce Gehry’e gittiklerinde 75 yaşındaydı.

Kimsenin bilmediği bir sanayi şehri olan Bilbao’yu, Guggenheim müzesiyle turist cennetine çeviren Frank Gehry iki ay sonra 81 olacak.

Adamın tek arzusu; “son eserini” âşık olduğu İstanbul’a yapmak.

Kıraçlar’ın son arzusu hayattayken bu projeyi bitirebilmek.

Ama ne mümkün, arazinin sadece %20’sine sahip olan TRT tam 5 yıldır projeyi öldürmek için elinden geleni yapıyor.

Doğrusu ben TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in bu işi çoktan bitirmesini bekliyordum. Fakat o ya da bürokratları bu işe bir kültür-sanat projesi yerine alışveriş merkezi gibi yaklaşmış.

Doğrusu İstanbul’u uçuracak böylesine önemli bir projenin akamete uğraması kadar, Şahin gibi vizyonlu bir bürokratın “küçük hesap” peşinde olmasına hayıflandım.

* * *

Düşünün, Büyükşehir Belediyesi %80’lik payını yap işlet devret modeliyle 30 yıllığına Kıraçlar’a ihale etmiş, TRT’ye alternatif yer göstermiş, fakat buna rağmen TRT bürokrasisi “Hazır buradan taşınacağız ne kadar çok para kazanırsak o kadarı kârdır” mantığıyla işi yokuşa sürüyor. Akıl alır gibi değil.

Başka ülkelerde Kıraçlar gibi sanatsever yatırımcılara devlet teşvik verir, Frank Gehry gibi bir mimarın eserini şehre kazandırmak için takla atar, Türkiye’de bürokrasi bu kadar önemli bir projeyi nasıl boğarım diye uğraşıyor.

* * *

En son geçen yıl o çirkin binayı boşaltması için Kıraçlar 14 milyon dolar teklif ettiler, 2002’de 4 milyon dolara satılamayan bina için.

Şimdi TRT bürokrasisi tutturmuş iki katını isteriz diye.

Sanki Kıraçlar kârlı bir sanayi yatırımı yapacaklar.

Hayır, ceplerinden 200 milyon doların üzerinde harcayıp İstanbul’a şahane bir eser kazandıracaklar.

Olacak şey mi İbrahim Bey, sizin gibi bir bürokrata yakışıyor mu bu yaklaşım?

Bir bürokrat olarak size illa da “kültür-sanat adamı” gibi davranın demiyorum ama eğer biraz daha oyalarsanız bu meseleyi, adınız tarihe “tüccar bürokrat” olarak geçecek.

İstanbul’un en önemli projesini “küçük hesaplarla” yok eden bir ticaret anlayışı ne TRT’ye ne de size yakışır...

Yazarın Tüm Yazıları