Bürokrasiden gelen adaylar neyi simgeliyor?

MİLLETVEKİLİ olmak için kamu görevinden istifa eden adayların görev yapısı, devlet, bürokrasi ve siyaset ilişkisinde çok ilginç bir harita çiziyor.

Haberin Devamı

Bürokrasinin kilit isimleri ağırlıklı olarak AK Parti’ye yönelmiş durumda.

Yargı dünyasında ise farklı bir durum var.

Mesela Ankara Cumhuriyet Savcısı Mehmet Yücesoy’un AK Parti’den aday olması.

Ya da Sincan Hakimi Osman Kaçmaz’ın MHP’den, İlhan Cihaner’in CHP’den aday olması...

Ya da Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu eski Başkanvekili Osman Özbek’in CHP’den adaylığı gibi.

Muhalefet partilerinden aday olmak için istifa eden yargı mensuplarının  çoğu ya hakkında bazı soruşturmalar açılanlar ya da hükümetle çatışan, görüş ayrılığına düşen ve polemiğe giren isimlerden oluşuyor.

Bu da “Hizmet için mi, yoksa hesaplaşma için mi aday oluyorlar?” sorusunu akla getiriyor. 

Bu soru önemlidir.

Eğer CHP ve MHP Meclis’teki kadrolarını bir “hesaplaşma” üzerine odaklarsa bu siyaseten büyük bir hata olur.

Haberin Devamı

Çünkü “hizmet kadrosu”, “hesaplaşma kadrosu”na dönüşür ki; hırs ya da öfkeye göre siyaset yürümez.

VOLKAN BOZKIR

Dışişleri Bakanlığı’nın en kıdemli büyükelçisi Volkan Bozkır da aday...

Yalnızca başarılı bir diplomat değil, insan olarak da zarafetin sembolü bir kişiliktir Volkan Bozkır. AK Parti’nin Bozkır’a kapılarını açması çok anlamlıdır.

Bozkır, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği görevini yürütüyordu.

Devlet Bakanı Egemen Bağış’la birlikte çalışıyordu. Ciddi bir ekip kurdular. Bağış her kararda Bozkır’ın görüşünü alır.

Bu nedenle Avrupa’daki bütün temaslarda Bozkır’ın adı vardır.

AK Parti böyle bir diplomatı aday göstererek, AB ile ilgili kararlılık mesajını vermiş oluyor. Bu nedenle Bozkır’ın adaylığı önemlidir.

Bu açıdan bakınca; bürokrasiden gelen adayların niteliği seçim stratejilerini de belirliyor. Aday listeleri netleştiğinde siyasi partilerin hangi “hizmet anlayışı” içinde olacaklarını daha iyi analiz edebileceğiz.

İKİNCİ YAZI:

Kıyamet dersleri

KIYAMETİ canlı yayından izledik. Japonya depremi on binlerce insanın ölümüne neden olabilirdi.

Tam bir kıyametti.

Ve bu felaket görüntüleri arasında gözümüzden kaçan çok önemli şeyler oldu.

Depreme karşı Japon mucizesinden söz ediyorum. İnanılmaz bir organizasyon ve örgütlenme mucizesiydi bu...

Haberin Devamı

Peki neydi bu mucizenin detayları?

Başlıklar halinde aktarıyorum. Bizim durumumuzla karşılaştırmak size düşüyor...

- Japonya’da kurulan Erken Uyarı Sistemi sayesinde deprem, bir dakika önce tüm ülkeye duyuruldu. E-mail, SMS büyük bir hızla kullanıldı. Ve hepsinden önemlisi tüm TV kanallarının yayını otomatik olarak kesilerek “büyük bir deprem” olacağı uyarısı yapıldı. TV yayınlarının tek merkeze alınabilmesi çok önemli bir uyarı yöntemi. Bizde yapılabilir mi bilemiyorum.

- Bu uyarı sayesinde nükleer reaktörler otomatik olarak kapatıldı. Ancak yine de bu, reaktörlerden sızıntı riskini önleyemedi.

- Cep telefonu şebekeleri yurtdışına yapılan ve yurtdışından gelen aramalara anında kapatıldı. Sebebi de ülke içindeki iletişimin minimum düzeyde etkilenmesini sağlamak. Halka internet, skype ve sabit hatla yurtdışıyla temas kurmaları çağrısı yapıldı.

Haberin Devamı

- 8.9 büyüklüğünde ve karaya çok yakın bu depremde tamamen yıkılan bina yok.

- Ölü sayılarıyla ilgili en ilginç durum ise asla spekülasyona girilmemesi ve halka karşı çok da dürüst olunması. Hiçbir bilgi kamuoyundan gizlenmedi.

İKTİDAR MUHALEFET EL ELE

- Belki de en ilginç gelişme Meclis’te yaşandı. Deprem olduğu sırada parlamentoda başbakanın seçim kampanyasına usulsüz bağış aldığı iddiaları görüşülüyordu. Hatta başbakanın istifa etmesi, erken seçime gidilmesi gündemdeydi. Deprem ve tsunaminin ardından parlamento oturumu yarıda kesti. Başbakan tüm siyasi partilerden destek istedi. İlk destek, başbakanın istifasını isteyen ana muhalefet partisinden geldi. Tüm partiler hükümete desteğini açıkladı.

Haberin Devamı

Japonya’nın depreme karşı gösterdiği bu refleks, siyaset kurumundan organize sivil kuruluşlara kadar tam bir derstir. Alabilir miyiz bu dersleri?

ÜÇÜNCÜ YAZI:

Arka sayfa güzeli

GAZETELERİN arka sayfalarındaki kadın resimlerinin kaldırılması için bir öneri getirdim. Bunu da Dünya Kadınlar Günü’nde yaptım.

İlk soruyu da kendi gazetemiz için sordum.

Sizlerden çok sayıda yorum geldi. “Kalsın” diyen de var, “Kalksın” diyen de...

Enis Berberoğlu, “Diğer arkadaşlarımızın da görüşleri önemli” dedi. Ardından  Hürriyet’in “birinci sayfa büyücüsü”, (haberleri sayfada çok iyi patlattığı için bu ismi ben taktım) Yayın Koordinatörü Fikret Ercan aradı.

Fikret Ercan, arka sayfadaki kadın resminin kaldırılmasına karşı.

Haberin Devamı

Gerekçesini de şöyle açıklıyor:

“O resimler bir çıplaklık ya da kadın teşhiri değildir. O resimler bir yaşam biçiminin resimleridir. Kadının bir yaşam biçimini simgeler. Orada defileler, başarılar vardır. Bu nedenle kaldırılması yanlıştır...”

Elbette bu da bir görüş.

Bu tartışma yalnızca “arka sayfa güzeli” için değil, daha çok medyada kadına bakışın hangi düzeyde olduğunun tespiti açısından önemlidir.

DÖRDÜNCÜ YAZI:

Yılmaz Güney, Nebahat Çehre için tren durdurmuş

ÖNCEKİ akşam Nebil Özgentürk davet etti. Kubat çalacak, biz dinleyeceğiz.

Baktım sinema yapımcısı Abdurrahman Keskiner de orada.

Keskiner Türk sinemasının kara kutusudur. Tabii konu hemen Yılmaz Güney’e geldi. Nebahat Çehre’yi arabayla ezmeye çalışması türünden hikayeler anlatılıyor ya...

Ben de sordum:

- Bunlar doğru mu?

“Dahası var” dedi Keskiner; “Öyle muazzam bir aşktı ki o. Yılmaz’ın Nebahat’e yazdığı mektuplar, şiirler başucu klasiği gibidir. Bir keresinde Yılmaz treni bile durdurdu.”

- Nasıl yani?

- Nebahat kızıp Yılmaz’ı terk ediyor. Trene atlayıp Eskişehir’e gidecek, Yılmaz bunu duyuyor. O da arabaya binip gidiyor. Trenin önünü kesip durduruyor. Makinist Yılmaz’ı tanıyor. “Buyur abi” diyor. Yılmaz da “Senin trende benim bir emanetim var” diyerek Nebahat’i alıp İstanbul’a dönüyor... Böyle bir aşktı o yani...

Yılmaz Güney, Nebahat Çehre’ye yaptıkları nedeniyle eleştiriliyor. Aslında bunu ben de kabul edemiyorum. Demek ki; şiddetli aşklar, şiddeti de böyle beraberinde getirebiliyor.

Belki de Nebahat Çehre, aşkla şiddet arasında kaldığı için susuyor.

 

Yazarın Tüm Yazıları