Bizim köpeklerin hepsi “arıza”!

Şu hayatta Habitus’a yapabileceğiniz en büyük kötülüklerden biri nedir biliyor musunuz?

Haberin Devamı

Pet shop’a götürmek! Hatta önünden geçirmek! Vitrinden görünen bölmede baygın yatan küçük köpekleri izlettirmek! Öldür beni daha iyi.

Bunu her dile getirdiğimde “Fakat efendim, onlar pek iyi bakılıyorlar, maması, suyu eksik edilmiyor, aşıları yapılıyor, temizleniyorlar, siz esas gidin barınaklara bakın” diyorlar.

Tamam, pet shop’lar çoğu barınağa göre en azından fiziksel bakım konusunda daha iyi koşullara sahip. Ha, “bakım” dediğimiz şey de şu: Yedir, içir, aşıla, plastik bölmelere tık, satılana kadar kukla gibi yatsın orada...

Peki bakım bu mudur? Değildir. Psikolojik, davranışsal konuları es geçerseniz köpeğin bakımlı olduğunu söyleyemezsiniz. Yani “bakımlı köpek”in tek göstergesi parlak tüyler değil.

Eğer köpek almayı düşünüyorsanız çok rica ediyorum barınaklara gidin. Pet shop’a yüzlerce binlerce lira ödeyeceğinize barınaklardan bir köpek alır, o yüzlerce binlerce liranın geriye kalan yüzde 99’u ile geride kalan hayvanlar için faydalı işler yaparsınız.

Aslında öte yandan pet shop’tan köpek almak bana barınaktan köpek kurtarmakla eşdeğer gibi görünüyor. Tabii pet shop piyasasını beslememek adına bu “market”lerden hayvan temin etmeye bugüne kadar hiç yanaşmadım.

Barınakta da, pet shop’ta da aslında hikaye aynı. Her iki taraftaki köpekler de bir biçimde “yaralı”. Kimi fiziksel, kimi psikolojik.
Biraz detaylara ineyim mi? Bence ineyim.

Haberin Devamı

Doğru adres barınaklar

Pet shop’larda satılmak üzere bekletilen köpeklerin, eyvallah, fiziksel açıdan bir sorunları yok.

“Saklama koşulları”ndan ötürü pet shop’ların zararı son derece psikolojik.

Bu konuyu Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı’ndan Yasemin Salgırlı ile konuştum. Kendisi köpek psikolojisi üstüne çalışan bir akademisyen. Köpeklerin 3-12 hafta arası dönemlerinin sosyal gelişim açısından çok önemli olduğunu söylüyor. Tüm becerilerini esas olarak bu zamanda kazanıyorlarmış. Dolayısıyla köpek bu dönemi tahmin edeceğiniz üzere aydınlatılmış küçük bir bölmede geçiriyor ve bu durum onun tüm gelişimini etkiliyor.
Veterinerimiz “ıngiltere, Almanya gibi ülkelerde hayvan sahiplenmek istediğinizde pet shop’lardan değil, özel hayvan yetiştiricilerinden temin edersiniz, onlar da işi kuralına göre yaparlar. Hayvanlar ne fiziksel ne de psikolojik olarak zarar görmüşlerdir” diyor.

Tabii bizde sokak kedileri, köpekleri, parasızlıktan berbat durumdaki barınaklar ve pet shop’lar sayesinde sanıyorum akıl sağlığı yerinde olan bir hayvan pek
yok. Küçüklüğünden beri doğal ortamda ya da, ne bileyim, bahçeli evde büyümüş şanslı köpekleri bu konunun dışında tutuyorum tabii.
Tekrarlamak lazım: Eğer hayvan alacaksanız barınaklara gidin. Türkiye’de olan çoğu barınağın ulaşım bilgileri www.barinak.gen.tr
adresinde var.

Haberin Devamı

Müzik düşmanı Pako

Dedim ya, Türkiye’deki birçok hayvan psikolojik sorunlu diye... Bizim Pako da “kurtarılmış hayvan”lardan tabii, travması eksik değil.

Ben Pako’yu birkaç yıl önce sokakta buldum. 3-6 aylık olduğu zamanları nerede, nasıl yaşadı bilmiyorum.

Evet, rica ediyorum dalga geçmeyiniz, kendisi klasik müzik dinleyemiyor. Koyun şöyle bir kemanı bol bir Vivaldi, kendini yerden yere atıyor, ağlıyor, uluyor...
Stop’a basmazsanız ulumaları bir “yakarış” olmaya doğru ilerliyor... Caza, bilhassa da trompet sesine gıcık. Dizzy Gillespie çalarsak bizi evden gitmekle tehdit ediyor. Hüsnü şenlendirici’nin adını bile duymak istemiyor. Türk Sanat Müziği’ne ise hiç girmiyorum. Ha, bir de Arçelik’in robotu Çelik konuşmaya başladı mı kesintisiz uluyor.

Kısacası bizimki daha ziyadesiyle “yaylı ve üflemeli çalgılardan” hazzetmiyor.

Bu sorunu kökünden halletmenin yöntemi “sistematik duyarsızlaşma” imiş. Özeti şu: Önce müziğin sesini çok kısık tutuyoruz. Her gün sesi biraz daha açarak yavaş yavaş alıştırıyoruz... Zamanla köpek müzik duyduğu zaman üzülmemeyi öğreniyor.

Hadi bu biraz tuhaf bir travma da, ikincisinin birçok köpekte olduğunu tahmin ediyorum: Kabus görmek. Çocukcağız gözünü kapadığı anda başlıyor kabusları...
Üstelik her gece! Vıyk vıyklamaktan bir hal oluyor, kolu bacağı titriyor.

Peki böyle durumlarda uyandırmalı mı? Yasemin Salgırlı “Uyandırabilirsiniz ancak ani hareketlerden kaçının” diyor. Çünkü ona bir şey olmaz; siz “Yönlen-
dirilmiş saldırganlık” kurbanı olabilirsiniz.

Olay şudur: Bir köpek bir diğer köpeğe saldırmaya hazırlanıyor diyelim. Sahibi, aniden onu engellemeye çalışıyor. ışte bu noktada, köpek sahip olduğu tüm enerjiyi ona ani müdahale edene kullanabilir. Rüyada da böyle bir sahne görüyorsa, mesela sizin elcağızınızı hart diye ısırabilir Allah muhafaza. Yavaş yavaş, mümkün mertebe ismini söyleyerek uyandırmak gerekli...

Yazarın Tüm Yazıları