Bir ben eksiktim şu televizyonda…

Gerek program öncesi gerek sonrası yine bir sürü e-postalar aldım sizlerden. Çoğunuz merak etmiş o gün yaşadıklarımı. Ben zaten size yetiştirmezsem çatlarım başıma gelenleri ve ruh halimi….

Haberin Devamı

Saba’nın program davetini kabul etmemin tek sebebi arkadaşım olmasıydı. Yoksa ne mümkün benim bir programa katılmam. Benim küçük cadı Ayça’dan vetoluydum. Kendisi Star TV pazarlama müdürü, aynı zamanda da iletişim medya mezunu. Yani bu konularda engin tecrübe sahibi. Ben ise toyum tabi bizimkine oranla.

Bir gece önceden beynimi yemeye başladı bizimki:

“Erken yat, tuzlu bir şey yeme. Bak suratın şiş çıkar! bir kasede bal limon suyu karıştır suratına sür bir saat beklet.”

Dediklerinin hiçbirini yapmadım tabii ki. Üstüne üstlük gece bir kavanoz en tuzlusundan turşuları lüplettim, sonra da birkaç filme takılıp sabah dört buçuk sularında yattım.

Sabahın bir körü beni telefonuyla ayağa dikti:

“Çabuk kalk, duşunu al. Şimdi sana beş çift ayakkabı yoluyorum, ayaklar çok gözüküyor programda. Ayrıca sakın o sevmediğim kılıklarından giymeye yeltenme, ayakkabı yanı yolladığım bluzları dene.”

Haberin Devamı

Zevklerimiz de çok farklı olduğundan, bana gelen ayakkabıları ve bluzları bi kenara itip en gıcık olduğu bluzumu, modası geçti diye gıcık olduğu ayakkabılarımı giyinip kanala doğru yola çıkıverdim./images/100/0x0/55ea276ef018fbb8f86e87a9

 Meğer bizim cadı akşamüstü işten çıkıp direk CNNTÜRK’e geçmiş. Saba’nın tüm ekibini esir almış:

“Şu soru sorulabilir, yok bu soru asla! Programdan önce  Ayşe’yi kamerada görmeliyim. Filtreye gerek var mı karar vereceğim...Vs… Vs… Vs…”

Kanal binasına varana dek sakin olan ben içeri girince başladım mı kuş gibi titremeye. Hani imkan olsa vazgeçip eve geri döneceğim. Allahtan beni çok sıcak karşıladılar. Saba’nın ekip arkadaşlarının hepsi çok şeker ve özel insanlardı. Hemencecik kaynaşıverdik. Özellikle Gamze ve Yasemin beni bir nebze de olsa yatıştırmayı başardılar.

Ayça beni görünce sandım ki karşımda bir kaplan var! Dişlerini  sıkarak kıyafetimi baştan aşağı süzdü…..

“İnatçısın abla inatçı! Yürü gidiyoruz makyaja... Ama bak gerçekten bu bluz çok açık.” Aslında haklıydı, sesimi çıkartmadım. Firkete, çengelli iğne gibi bir şey de bulamadığımızdan bluzumu arkadan zımbalamasına göz yumdum.

Haberin Devamı

Bir hengame de makyaj odasında koptu. Ben koyu gözler istedim, bizimki sırf rimel. Saçta da kapıştık ama ben kazandım ve dalgalı tarattım.

Canlı yayına beş dakika kala yine başladım zangırdamaya ve yıllar sonraki ilk panik atak krizim de sağ olsun bu duruma eşlik etti.

Kuzenim Gamze hemen bunu iç dedi bir bardak çay verdi. Görüntü çay ama tadı daha önce içtiğim hiçbir şeye benzemiyordu. Ne olduysa, işte o an panik ben gitti, yerine gayet sakin kendinden emin, sanki her gün canlı yayın yapan bir hatun geldi.

Yayın başladı ben kuş hafifliğinde başladım sorulara cevap vermeye. Bir gözüm Saba’da bir diğeri Ayça’da…

Küçük cadı oturduğu yerden hakimiyeti devam ettirdi, “Çek bluzunu yukarı… Ayak ayak!.. Düzeeelllllttt! Çek elini ağzından… Dik dur dikkkk!..”

Haberin Devamı

Reklam arası lavaboda başladık kavgaya, “Ay” dedim, “Karışıp durma, germe beni!”

“Oldu, karışmayayım da bluzun düşsün yere. Ayakların zik zak gözüksün… Ayrıca takma tırnaklarını da yemeye devam et… Yanımızda Japon yapıştırıcısı da yok… Ne halin varsa görrrr!..”

İkinci bölüm sırası benim cadı bir zılgıt da sabadan yedi. Bana, “Cevaplama aldatma sorularını” deyince… Saba yayın sırası, “Ay karışmayın canım sorucam işte. Bırakın bi rahat!..” diye bastı fırçayı.

Son reklam arası yine lavaboya koştum. Süre de az. Altı dakika. Geri döndüğümde stüdyoda bir koltuğa oturdum ama etrafıma bakındığımda tanıdık bir yüzle karşılaşamadım. O sırada Allahtan Sevcan geldi beni buldu, “Ayşe hanım ay burada ne işiniz var? Burası Muhabbet Kralı’nın stüdyosu. Çabuk. Yayına kaldı bir dakka!…”

Haberin Devamı

Yayına yetiştim, aşk doktoruyla meşk ettik, yine kadınlar erkekler derken programın sonunu sağ salim getirdik. Üzerimden koca bir yük kalkmıştı. Herkes de beni pek başarılı bulmuştu.

Gamze’ye dönüp sordum, verdiği çay neydi diye… Gerçekten işe yaramıştı çünkü.

“Ay abla” dedi, “Boşver ne olduğunu. Çünkü anladım ki, bu çay seni fazlaca yumuşattı. Seni aldatan eski kocana bi teşekkür etmediğin kaldı. Allahtan yarım bardak içmişsin…..”

Not: İşin ürkütücü yanı, hayırlısıyla kendi programımı yapacağım. Düşünsenize halimi bu cadı etrafımda dört dönerken…

Ayçaya: Bak canım… Hadi bu seferlik küçüktür falan dedim, ablalık yaptım, sesimi çıkartmadım ama bundan sonra benim borum öter peşinen söyliyim.

Yazarın Tüm Yazıları