Bilen bilmeyen konuşuyor

Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Şarap polemiği

Bazıları siyah üzümden sadece kırmızı şarap, beyaz üzümden de beyaz şarap yapılır sanıyor.

Biz hala tüketmek için ayrı bir eğitime, öğrenime gerek olduğunu öğrenemedik. İşte buna yanıyorum.

Her yıl kullanmadığım birkaç ajanda gelir. Bir süredir onları küçük notlar aldığım defterlere dönüştürdüm. İçlerine zaman zaman gazetelerden kestiğim bazı yazıları da koyuyorum.

Zamanla defterler kabarıyor. Kabaran defteri boşaltmak lazım. Eskiyen defterleri ve hesapları kapatmak hep yararlı oluyor. Yoksa küçücük bir yara, işleye işleye kangrene dönüşebilir. Küçük bir alınganlığın dostlukları onulmaz biçimde yaraladığını yaşayarak öğrendim. Gerekiyorsa özür dilemesini de bilmek lazım. Çiçek atılacak dostlar varsa, o da yapılmalı.

Bunlar hep not defterimde kayıtlı.

Bugün biraz bu defterleri karıştırayım dedim...

ÖZELEŞTİRİ

İlk 'post-it' kendime ait.

Ajandamda geçen hafta yazdığım 'şampanya' yazıma ilişkin eleştiri notlarım var.

İnsan kendi yazısını eleştirir mi? Bence eleştirmeli. Çoğu insan kendisini gizli kapılar arkasında ya da düpedüz kendisiyle başbaşayken eleştirmekle yetiniyor. Böyle bir tutumu yetersiz buluyorum. Sanki doğrusu bunu herkesin önünde yapmak. Öyle yapılsın ki, iyi örnek oluştursun. Ancak büyüklük hastaları kendilerini eleştirmez diye düşünüyorum...

Şampanya yazısında söylenebilecek çok şey vardı. Ben de neredeyse hepsini söylemeye çalışmışım. Ama yer dar, söz çok olunca, zor okunur bir yazı çıkmış ortaya. Halbuki iyi yazar, birçok yazınsal erdeminin yanısıra, derdini en ekonomik biçimde anlatabilen kişi değil midir?

Yine de yer dar diye, yazıların son cümlelerinin kesilip atılmasını onaylayamıyorum. Çünkü çoğu zaman dramatik efekt yazının sonuna saklanır. Bazen bir cümle, yazının vurucu yanını oluşturur. Şampanya yazısının sonunda da böyle olmuş. O yazının ana fikri, içine karbondioksit gazı basılmış suni köpüren şaraplar ile köpürmesini uzun ve zahmetli bir sürece medyun olan gerçek şampanyaların arasındaki farkı göstermekti. Bunu bilmeyip, her gördüğü köpüklü şarabı şampanya zannedenleri eleştirmekti. Bilgiyi kutsamaktı. Bilgisizliğin ipliğini pazara çıkartmaktı. O yüzden yazının sonunu, 'hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?' cümlesiyle bağlamıştım. Hürriyet-Pazar'ın çok sevgili editörü, uzun düşen yazıdan bu cümleyi çıkartınca, yazı da habbeleri ve köpüğü kaçmış şampanyaya döndü.

KOMŞUYA HAKSIZLIK

Zaman zaman yanıma yeni komşular gelir. Sevgili Ceren Büke bunlardan birisi. 'Lezzet' köşesinde bizi aydınlatan yazılar kaleme alıyor. Zeytinyağı ile ilgili yazıma alınmış. Bir dipnotta, 'söz veriyorum, bundan sonra zeytinyağı konusunda mutlaka size başvuracağım' diye yazmış.

Bu alınganlığı düzeltmek isterim. Kimse yazısı için, büyük bir otorite sözkonusu olmadıkça, bir başkasına başvurmak zorunda değil. Ayrıca çok önemsediğim bir şefin böyle yapmasına hiç gerek olmadığını söyleyeyim. Ceren, yemek pişirmeyi Türkiye'de en iyi bilen insanların başında gelir.

Ben sözünü ettiği yazıda, ona atıf yaparak, toplumsal bir kadirbilmezliğimize atıfta bulunmuştum. Sözlerini de bir toplumsal 'lapsus' olarak nitelemiştim. Burada Freud psikolojisi ve 'lapsus' -yani bilinçaltı unutkanlık- üzerine uzun nutuklara girişecek değilim. Sadece ona kişisel bir eleştiri yöneltmediğimi söylemekle yetineceğim.

Bu arada yeri gelmişken, tartışmaların kişisel boyutlara kaydırılmasını şık ve zarif bulmadığımı da ekleyeyim. O üslup alkış toplayabilir. Ama ben böyle alkış almaktan hoşlanmam. Kalp kırmayı sevmem. Bir de, 'hükmetmeyin ki, hükmolunmayasınız; çünkü neyle hükmederseniz onunla hükmolunacaksınız' yargısına yürekten inanırım. İnsanoğlu, Japon yapıştırıcısı ile herşeyi yapıştıran bir bileşim keşfetmiş olabilir. Ancak şimdiye kadar kırılan kalpleri yapıştıracak sihirli formül bulunamadı.

ŞARAPLA İLGİLİ BİR NOT

Aynı günkü Hürriyet-Pazar'da, 'Happy Hour' bölümündeki şaraplarla ilgili yazıda da dikkatimi çeken bir cümle oldu. Köşenin yazarı, çok sevdiğim bir dostum, Merlot şaraplarından söz ederken, 'Merlot üzümü siyah renkte olduğu için bu üzümden üretilen şaraplar da benim zevkime uyan koyulukta oluyor' demiş.

Burada da bir başka kişisel 'lapsus' ortaya çıkmakta. Beyaz üzümden beyaz, siyah üzümden de kırmızı şarap yapılmadığını o satırların yazarı da çok iyi bilir. Yoksa Pinot Meunier ve Pinot Noir gibi -ki, bu sonuncusunun adında bile Fransızca 'noir' sözcüğü ile 'siyah' üzüme atıf var- siyah üzümlerden beyaz renkli şampanyalar yapılabilir miydi?

Rengi ne olursa olsun, üzümü sıktığınızda şırası, hemen daima, beyaz renkte olur. Şaraba rengini, üzümün renginden bağımsız olarak, kabuğu ve çekirdeğindeki bazı maddeler verir. Şıra içinde bu kabuk ve çekirdekler yüzmeye bırakılırsa -ki buna şarapçılıkta 'maserasyon' tabir edilir- şarabın rengi kırmızılaşır. Maserasyon kısa tutulursa roze şarap elde edilir. Yeterince uzun olursa, ortaya kırmızı şaraplar çıkar.

Not defterimde daha çok şey var. Ancak, lafı uzatıp sevgili editörümü yine sıkıntıya sokmamak için son bir kupürle sözü bağlayacağım.

TÜKETİM KÜLTÜRÜ

Murat Belge, geçenlerde Radikal'deki köşesinde 'sosyal-küfürbazlık' başlıklı bir yazı yazdı. Belge, basındaki polemikleri, refah toplumu aşamasına uğramadan tüketim toplumu koşullarında kendini bulmak ile bağlantılıyor.

Bu önemli bir konu. Çünkü, Murat Belge'nin de altını çizdiği gibi, toplumda sürekli bir talep var; arz yok. Ne istendiği de zaten çok iyi bilinmiyor. Sadece herkes, herşeyi fütursuzca istiyor. 'İstediklerimiz olmayınca da kendimizi haksızlığa uğramış hissediyoruz' diyor.

İstemek güzel de, kimsenin bunları hak etmek için çaba göstermeye niyeti yok. Herkesin gönlünde piyango zengini olmak isteği yatıyor.

Ve alabildiğine tüketmek. Hem de cahilcesine!

Biz hala tüketmek için ayrı bir eğitime, öğrenime gerek olduğunu öğrenemedik. İşte buna yanıyorum.

Kimseyi terbiye etmek bana düşmez, ama ben bu köşede kendi öğrendiklerimi okuyucularımla paylaşarak tüketim kültürünü yek parmak olsun geliştirmeye çalışıyorum. Böylece bilginin keyif almaktaki önemine işaret ediyorum.

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?

Yazarın Tüm Yazıları