Beyaz Türkler’in ‘Büyük Göç’ü

SÖYLENDİĞİNE göre tam 80 bin kişi bugünden başlayarak bayram tatilini geçirmek üzere yurt dışına gidecek.

Haberin Devamı

En azından bir o kadarı da yurt içinde bir yerden bir yere hareket edecektir.
Bu mevsim, Ertuğrul Özkök’ün kulakları çınlasın, ‘Beyaz Türkler’in göç mevsimi.
Ben bu ‘Beyaz Türk’ lafından pek hoşlanmıyorum; fazlasıyla muğlak, dolayısıyla tanımsız bir kavram bu. Hoş, bir ‘Beyaz Türk’ü uzak mesafeden tanıyabiliyorum, hatta belki pek çoğuna göre ben de bir ‘Beyaz Türk’üm ama yine de bu belirsiz ve muğlak kavramdan hoşlanmıyorum.
Buna karşılık, ‘Siyah Türk’ kavramından da hoşlanmıyorum; aynı şekilde ve aynı sebeple o kavram da fazla muğlak, fazla belirsiz ve fazla geniş.
Oysa, zamanında Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, ilk kez bu satırların yazarı dahil üç kişilik bir Radikal ekibine söylemişti, ‘Biz Türkiye’nin zencisiyiz’ lafını, gazetem de bunu manşet yapmıştı.
Aradan geçen zamanda bu ‘Biz zenciyiz’ sözlerini Ak Partililerden de çok duyduk, hatta hafızam beni yanıltmıyorsa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da bir kaç kez söyledi bunu.
Yakın zamanda, Saadet Partisi’ni henüz Erbakan Hocaya kaptırmamışken Numan Kurtulmuş, Ak Partililer için ‘Eskiden mağdurdular şimdi mağrur oldular’ demişti, bence bu Beyaz Türk-Siyah Türk kıyaslamasına bir katkı olarak.
Şimdi Beyaz Türkler göçte.
Eminim aralarında bir zamanların ‘Siyah Türkleri’ de var. Onlar kendilerini ne Beyaz Türk gibi hissediyorlar ne de eskisi kadar siyah...
Zaten galiba, Türklerin çoğu dünyaya siyah olarak geliyor, sonra bir bölümü beyazlaşmaya başlıyor. Tamamen beyazlaşma belki bir kuşak sonra tamamlanıyor onlar için.
O yüzden ne oldum dememeli ne olacağım demeli.

Haberin Devamı

Teröre karşı küresel savaşın küresel ısınma boyutu!

ŞU sıralar neredeyse kafamı kaldırmadan Bob Woodward’un son kitabını, ‘Obama’s War’u (Obama’nın Savaşı) okuyorum.
The Washington Post’un bu Watergate Skandalını ortaya çıkarmasıyla ünlenen ama son on yılda yazdığı kitaplarla gazeteciliğini çok daha üst seviyeye taşıyan meslektaşımın kitabından çok şey öğreniyorum.
Kitabı bitirince daha ayrıntılı yazacağım ama geçen gün gördüğüm bir bilgi beni çok çarptı doğrusu.
Kasım 2009’da Beyaz Saray’da seri halinde toplantılar yapılıyor ve Başkan Obama’nın yeni Afganistan strtejisi belirlenmeye çalışılıyor. Bu hararetli toplantılardan birinde, Amerikan yönetiminin ‘AfPak’ yani Afganistan-Pakistan sorumlusu olarak büyük umutlarla göreve başlayan ama giderek yıldızı sönen Richard Holbrooke, askeri konuşmaların arasında söz alıyor.
Bundan sonrasını aynen kitaptan aktaracağım:
* * *
‘Hindistan’la Pakistan arasındaki gerilimin konuşulduğu bir tartışmada Holbrooke yeni bir açı getirdi. “Bu mücadelenin bir de küresel ısınma boyutu var sayın başkan” dedi Holbrooke.
Masadaki pek çok kişi kıkırdadı.
“Himalayalardaki buzulların üstünde onbinlerce Hint ve Pakistan askeri var” dedi Holbrooke, “Buzulların üzerindeki kampları yüzünden bu buzulların erken erimesi ve Pakistan ile Hindistan’da sellere yol açması söz konusu.”
Toplantıdan sonra katılımcıların pek çoğu sordu: Holbrooke şaka mı yapıyordu?
* * *
O gün öyle düşünmüşlerdi. Ama bugün Pakistan’daki sel felaketinin yaraları hâlâ sarılmış değil, İtalya büyüklüğünde bir alan hâlâ sular altında, milyonlarca insan evsiz barksız kamplarda yaşıyor.
O gün gülenler bugün ne yapıyor acaba? Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilimi yumuşatmak için ne yapıldı? Bu gerilim milyonlarca insanın sefaletine değer miydi?
Sorular, sorular, sorular...
Anlamsız kavgaların böyle vahim sonuçları oluyor işte.

Yazarın Tüm Yazıları