Behiç Aşçı’ya çağrı

GEÇEN gün seni ziyarete geldim sevgili Behiç Aşçı.

O gün ölüm orucunun "251. günü"ndeydin.

Şişli’deki o bezgin ve iddiasız apartmandan içeri girip yukarı katlara tırmanırken tuhaf bir çaresizlik içinde hissettim kendimi.

Ne yapacaktım senin karşında? Söze nasıl başlayacaktım?

Gülümseyecek miydim? Mesafeli bir nezaket sergileyip, "İyi günler, nasılsınız?" falan mı diyecektim. Yüzümü döküp üzgün pozlar mı takınacaktım? "Aslan Behiç Aşçı! Nasıl da güzel ölüyorsun, öl be kardeş" tarzı bir kutlama havası mı estirecektim?

Hiçbirini yapamadım.

Yanında önce gülümsedim, sonra yaptığımdan utandım. Ardından ellerimi nereye koyacağımı şaşırdım.

Kısacası "Behiç Arkadaş", bir yandan senin bir deri bir kemik kalmış vücuduna baktım, bir yandan da yaptığım "Sağlıklı beslenme temrinleri"ni anımsadım.

Utandım, inan ki çok utandım.

Sevgili Behiç Aşçı...

"Mahpushanelerde tecrit olmasın"
diye bir adamın, sahip olduğu tek şeyini, yani hayatını ortaya koymasının hayli etkileyici olduğunu kabul ediyorum.

"İrade sahibi" olma konusunda herhangi bir iddia taşımayan bir adam olarak, tam 255 gündür sergilediğin "çelikten irade" karşısında şapka çıkarıyorum.

Ancak "Behiç Arkadaş", artık buna bir son vermelisin.

Çünkü başardın!

Herkesin unuttuğu ve bir daha hatırlamak istemediği "F tipi cezaevi" sorununu yeniden gündeme taşıdın.

Senin bir deri bir kemik kalmış vücudun, bizim gibi taş kalplilere, mahpushanelerdeki "tecrit" uygulamasının nasıl bir şey olduğunu öğretti. Sendikalar ayakta. Sivil toplum örgütleri duyarlı. Barolar toplantılar yapıyor, yürüyüşler düzenliyor.

Senin adın artık "Tecrit uygulamasına son" cümlesinin hizasına yazılmıştır.

Tamam, "devlet" denilen mekanizma, belki somut bir adım atmadı ama unutma ki, bu mekanizma kuru bir bilgisayar tıkırtısıyla çalışır. "İnsaf" ve "vicdan" sözcükleri bu mekanizma için gündem dışıdır.

Buna rağmen... Mekanizmanın bazı dişlilerinin mucizevi şekilde insafa gelmiş olduğunu da sana hatırlatırım.

Sevgili Behiç Aşçı...

Görüyoruz ki: Ölüme doğru koşar adım gidiyorsun...

Gel yol yakınken bundan vazgeç!

Gel 255 gündür süren ölümcül açlığının neden olduğu kazanımla yetin.

Hadi kalk o ölüm yatağından. Kamu vicdanına bir kez daha "F tipi eşittir ölüm" denkleminin yol açtığı bıkkınlığı yerleştirme.

Hayata dön ve zaferini kutla.

Hadi Behiç Aşçı... Artık senden "Kalktım ve hayata döndüm" haberini bekliyoruz.

Ömer Çelik köprü rüzgárı yememiş

AKP Adana Milletvekili ve Başbakan’ın siyasi danışmanı Ömer Çelik, bir kez daha "akacak mecra" olarak sosyete dergisi Alem’i seçmiş.

Bu bir tercih meselesidir, saygı duyarım.

Ancak Alem Dergisi’nde hayli afili pozlar eşliğinde yayınlanan "Ömer Çelik röportajı"ndaki bir bölümün beni benden aldığını söylemeliyim.

Şöyle diyor Çelik:

"Boğaz Köprüsü’nün üzerine çok uzun bir yemek masası koyalım ve dünya liderlerini yan yana, bir akşam yemeğinde bir araya getirelim. Bu yemeği Boğaz Köprüsü’nün üstünde verelim ve yemek masasının üzerine de masa örtüsü olarak bir dünya haritası koyalım. Liderler kafalarını yanlarındaki lidere çevirdiklerinde Asya’yı, soldaki lidere çevirdiklerinde Avrupa’yı görsünler."

Vallahi harika bir fikir! Türkiye’nin yerini ve önemini dünyaya anlatmak için bundan daha muhteşem bir öneri olamazdı.

Ancak... Ömer Çelik’in atladığı bir husus var.

Bizim Boğaz Köprüsü, biraz fazla rüzgar alır. Hele akşamları rüzgardan çelik halatlar bile titrer.

Yani... Boğaz Köprüsü’nde dünya liderlerine bir akşam yemeği ziyafeti, bırakın liderlerin üşütüp hasta olma ihtimalini, Allah muhafaza, düşüp ölmelerine bile neden olabilir.

Böyle bir sonucun ise murat edilenle hiç örtüşmeyeceği aşikar!

Kısacası Ömer Çelik’in bunu "metaforik bir öneri" olarak bırakmasını, Başbakan nezdinde girişimde bulunarak somutlaştırma girişiminde bulunmamasını dilerim.
Yazarın Tüm Yazıları