Babalar da isyanda…

Geçtiğimiz hafta Tuvalette süt sağdınız mı hiç * diye bir yazı yazdım ya hani...

Haberin Devamı

Bu yazı benim, “çalışan annenin vehametine dair yazdığım bilmem kaçıncı çok yorum alan yazım”, dedim ya hani...

 

Bu yazı üzerine gelen yorumlardan bir derleme yapıp aynı hafta bir de Çalışan anne isyanda başlıklı bir yazı daha yazdım ya hani...

 

Hah işte...

 

Çok ilginç bir şey oldu.

 

Bu yazılara bu kadar çok yorum geldi; ama hepsi kadınlardan geldi. Hepsi.

 

İki tanesi hariç.

 

Sadece iki baba bastıra bastıra, dolu dolu, uzun uzun yazarak isyan etti bu duruma. “Bizim durumumuz da daha iyi değil!” dediler, isyan ettiler.

Haberin Devamı

 

O kadar da güzel ifade etmişlerki hislerini; bir dinlemek lazım kendilerini.

 

Çünkü onların da hakları var, haklılar. İsyan ede ede çalışan anne eşlerinin halinden onlar da kendilerince nasiplerini almaktalar.

 

Ama elimde değil söylemeden geçemeyeceğim...

 

Korkarım yine de bu iki baba oldukça istisnalar ve hala kaideyi bozamamaktalar.

 

J

 

Yonca

“kılçık”

 

****

 

Yonca Hanım selamlar tekrar,

 

Hem bir şey itiraf edeyim, hem de şu geçenlerde yazdığınız “Çalışan Anne isyanda” yazınıza da bir güzel isyan edeyim diye yazıyorum.

 

Öncelikle itiraf:

Size yazdığım bir yoruma verdiğiniz cevaptan sonr takipçiniz oldum. Sizi okudukça, tarzınızı, düşüncelerinizi anladıkça, o yorumum saçma geldi bana. Hatta size yazdıklarımı okurken, sizi savunmak geldi içimden, birden size acıdım. J

Haberin Devamı

Sanırım buradan benim payıma düşen şu oldu:

Ben kim oluyorum da birileri ve bir şeyler hakkında bir yorum yaparken; bir kişinin, bir tarzın, bir yazının, bir lafın ve hatta belki kimilerine göre bir idolün tamamına bakmadan, sadece bir kesitine bakarak yargılıyorum?

 

Daha önce de söylediğim gibi gerçekten çok sıradışı, çok çılgın, hani “down to earth” (ayakları yere basan) derler ya, (aslında cuk oturan kelimeyi bulamadım, bulursam yazarım) bir tarzınız var. Sizden başka bir numune var mı bilemiyorum; ama bazı konularda fikirlerimiz uymasa bile sizi severek (aslında bazen sevmeyerek bile olsa da) okuyorum. Bu bırakmak isteyip de bir türlü gözünüzü alamadığınız Yaprak Dökümü gibi bir şey. Haklısınız. Bitse de kurtulsak!

Haberin Devamı

 

Şimdi gelelim şu “Çalışan anne isyanda!” saçmalığına!

 

Saçmalık derken babalar isyanda değil gibi bir izlenim veriyor yazınız da ona vurgu yapmak istiyorum, ondan.

 

Sevgili Yonca Tokbaş,

 

Ben 2 kız babasıyım. Biri 5 yaşında, diğeri 2 yaşında. Ufaklığı her akşam ayağımda sallayarak uyutuyorum ve sonra her sabah 06:30 da o kaldırıyor beni: "Baba mama mama..." diye. Kalkıyorum yediriyorum, sonra zorla büyüğü kaldırıyorum, onu da yediriyorum. Kör topal tabi. Bu arada eşim de kalkıyor, ben beslenme çantalarını hazırlarken o da çocukları giydiriyor. Sonra alıyorum onları arabayla kreşe götürüyorum. Oradan koşa koşa her sabah saat 08:45’de yaptığımız takım toplantısına yetişmeye çalışıyorum. Akşamları 17:30’da çıkıp 18:00’a kadar çocukları alabilmek için yine koşturuyorum. Kreşten alıyorum, yanıma elma, armut, muz alıyorum ki yolda bir güzel yesinler diye. Onlar yorgun oldukları için arabada uyuya kalıyorlar. Park yerinde hangisini nasıl kucağıma aldığıma şaşırarak, biri bir kolumda diğeri diğer kolumda uykudalarken eve çıkarıyorum.

Haberin Devamı

Bazı akşamlar 10 dakikalığına şunu bunu doğra, yemeği ocağa koy, altını kıs ki yanmasın filan diye eve uğrayıp kreşe öyle koşuyorum ki böylece biz gelene kadar yemekler hazır olsun diye. Bazen akşamları toplantı oluyor, ha bitti ha bitecek geç kaldım kreşe diye devamlı saate bakarken kimin ne dediği aklımda bile kalmıyor.

“Eşin nerede be adam?” derseniz, o da çalışıyor. O da yoruluyor tabi. Hem iş, hem evdeki işler, hem çocuklar... bari çocuklarla ben isyan edeyim diyorum.

 

Şimdi söyler misiniz bana; anneler isyanda da, babalar vur patlasın çal oynasın, el işte göz oynaşta mı yani?

 

Asıl önemlisi, zavallı miniklerimiz değil mi peki?

 

O yavrucaklar bu koşturmaca ve hengamenin içinde, bizlerin işlerinden, parasından daha mı önemli ki, kimbilir kimlerin elinde nasıl büyüyorlar?

Haberin Devamı

 

Allah hepimize yardım etsin. Bu dünya, bu teknoloji, bu koşturmaca, bu stres, bu iş, bu güç...

 

Saygılarımla,

 

Kerem S.

 

***

 

Yonca,

 

Yazınla ilgili baktım da, facebookda bütün yorumlar kadınlardan gelmiş! Aslına bakarsan, birçok erkek de sizin gibi aynı duyguları yaşıyor; ama maço kültür erkeğin görev sınırlarını (o da ne demekse?) çit gibi sınırlarla belirlemiş. O yüzden erkek maçoluğuna devam eder gibi yaparken, kadının sırtına yük iki defa biniyor.

 

Batı ile Doğu arasında iş yaşamına bakış açısından korkunç farklar var.

 

Batıda kadın 1 sene ücretli, 1 sene de ücretsiz doğum izni hakkına sahip. İşe dönerken de sorun yaşamaz. İşini kaybetme riski olmaz. Erkek için babalık izni ücretli 2 hafta. Ancak kanun her erkeğin, her bir çocugu için 13 haftaya kadar ücretsiz izin alma hakkını baki tutuyor.

 

Şirketler bundan hoşlanmasa da, en kötü psikolojik olarak kariyer baskısı yapıyorlar; ama onu da açık açık yapmaları kolay değil.

 

En önemli husus aslında ast-üst ilişkisi ve toplumsal yapı.

 

Akdeniz ve Doğu kültürlerinde hiyerarşi o kadar baskın ki; üst ilah (hatta Tanrı), ast ise gerçek köle durumunda. Bu sistemle kişiliğini yitirmiş insan tipi yaratılmış durumda. İşin kötüsü şikayet edenler, iş kaybetme korkularından ortak hareket edemeyecek noktaya gelmişler.

Bir arkadaşım tüm departmanın fazla mesaiden şikayet ettiğini; ama “Ortak hareket edelim” deyince de, kimsenin ses çıkarmadığını, geç saatlere kadar çalışmaya devam ettiğini söylüyor. Buna ne demeli?

 

Hala bir çok şirket bizde ilk yıl çalışanına izin bile vermez. Bu saçmalık Batıda yoktur. Akıl ve mantıkla bu işi çözmüşler. Eğer 25 işgünü iznin varsa bu 12’ye bölünür ve aylık izin süren çıkar. Mesela ben işime 20 Kasım’da başlamıştım, Aralık’da “Alim 2 gün iznin var” diye mesaj aldım. “Ne izini yahu, daha yeni işe girdim!” derken anladım ki hesap ortada. Gel de bu yaklaşımı Türkiye'de uygulat!

 

Bilesin ki, ben de sizlerle aynı duyguları yaşıyorum. Kızımın tiyatro gösterisini kaçırdığımda ben de gözyaşı döküyorum.

 

Soru şu:

 

Sisteme mi, yoksa hem şikayet edip hem de topluca hareket edemeyen çalışana mı kızmalı?

 

Alim E.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları