Aykırı bir Necip Fazıl yazısı

DÖNEM, Demokrat Parti dönemi. Yani 1950’ler.

Bugünlerde Vakit Gazetesi yazarı olan Hüseyin Üzmez, dönemin ünlü gazetecisi Ahmet Emin Yalman’a suikast girişiminde bulundu.

Üzmez, olayın ardından yakalandı.

O günlerde herkes, ülkede büyük gürültü koparan bu suikast girişiminin arkasındaki ismi arıyordu.

Ve o isim bulundu: Necip Fazıl.

Çünkü "milliyetçi-mukaddesatçı" kesimin ünlü şairi Necip Fazıl, o günlerde Yalman aleyhine çok ağır yazılar yazıyordu.

Ayrıca... Üzmez, iflah olmaz bir Necip Fazıl hayranıydı.

Sonunda Necip Fazıl, "azmettiricilikten" tutuklandı ve mahkemeye çıkarıldı.

"Ünlü şair"in mahkemede kendisini savunurken söylediği şu cümle "unutulmazlar" arasındadır:

"İngiliz’in biri, kıskançlık krizi içinde karısını öldürse... Ve adamın cebinde Othello piyesinden bir sayfa bulsanız... Azmettirici diye Shakespeare’in iskeletini mezarından çıkarıp Londra köprüsünden mi sallandıracaksınız?"

Evet, Necip Fazıl işte böyle bir laf cambazıydı.

***

Tumturaklı laflar söyler, üst perdeden konuşur, genellemeler yapar, asar ve keser, gerçekçilikten hayli uzak hedefler koyar ve sanki o hedefe hemen yarın ulaşılacakmış gibi bir hava yayardı.

"Kompleksli" olmaktansa "özgüven sahibi" olmak iyidir ama haddinden fazla ve mesnetsiz bir "özgüven" de farklı bir kompleksin işaretidir.

Necip Fazıl’ın sorunu buydu.

Mesela...

"Batı’ya yönelip Doğu’yu ihmal etmeyelim" demek yerine Doğu’yu aşırı ve abartılı bir şekilde kutsallaştırmak.

"Tarihe tek yönlü bakmayalım" demek yerine, resmi tarih ne diyorsa, onun tam tersini, hem de en abartılı bir şekilde söylemek.

Birileri Abdülhamid’e "kızıl sultan" mı diyor? Hemen "Ulu hakan" hükmünü devreye sokmak!

Birileri Vahdettin hain mi diyor? Hemen Vahdettin’in ne denli bir vatan aşığı olduğu tezini ileri sürmek!

Ya da... Dikkat çekici genellemeler yapmak. Mesela: "Türkler idare sanatında ne kadar ileriyse düşünme sanatında o kadar geridir" falan demek!

Karşıdakini anlamaya sonuna kadar kapalılık, buna karşılık mugalataya, demagojiye sonuna kadar açıklık.

Kısacası Necip Fazıl, makulde kalmak yerine uçuşa geçmeyi tercih ederdi.

***

Necip Fazıl’ın oğlu Mehmet Kısakürek, babası hakkında şöyle diyor:

"O öyle bir insandı ki herhangi bir kalem heveslisinin onun kalemine şahit olduktan sonra kalemini çöpe atması gerekirdi. Öyle bir konuşma kabiliyeti vardı ki, onun konuşmasına şahit olan birinin artık dilini yutması gerekirdi."

Övgüde hayli ileri giden bu sözleri, bir "oğul"un, babasına karşı duyduğu aşırı sevgiyle açıklayıp bağışlayıcı olabiliriz.

Ama unutmayalım ki: Türkiye’de bir büyük kitle, Mehmet Kısakürek’in babası hakkında söylediği bu hayli iddialı sözleri kabullenmeye dünden hazırdır.

Eskiden de böyleydi, şimdi de böyle.

Ve işte "Necip Fazıl’ın dramı" da buradadır.

Ne kadar tumturaklı söz söylersen, ne kadar asar kesersen, ne kadar uçarsan, ne kadar büyük hedefler koyarsan, o kadar büyük kabul görürsün ve bir daha inmemek üzere "üstat" makamına çıkarsın.

Çünkü bu topraklarda, "haddinden fazla özgüven"le ortaya çıkan başka tür kompleks, her zaman prim yapmıştır.

Eğer rencide olacaksan

CHP Milletvekili Canan Arıtman, Başbakan’ın eşi Emine Hanım’ın kıyafetinden çok ama çok rencide oluyormuş.

Yurtdışında bazı cahil Batılılar, "Siz ülkenizde develerle mi seyahat ediyorsunuz?" diye sorular sorar ya...

Canan Hanım, işte bu sorulardan bıkmış.

Ve Emine Hanım, işte bu nedenle kıyafetini değiştirmeliymiş.

Madem tam olarak anlatamadık, o halde, Arıtman’a bir kez daha anlatalım:

Sayın Hanımefendi!

Siz bırakın, Türkiye’nin haritadaki yerini göstermekten aciz, üç beş cahil Batılı’nın sorduğu "gerzek" sorulardan yola çıkarak imaj peşinde koşmayı da, Türkiye’nin durumunu çok iyi bilen Batılıların sordukları sorularla ilgilenin.

Rencide olacaksanız, onların "Sizin ülkenizde kaç darbe olmuştu?" şeklindeki sorularından rencide olun!

Eğer rencide olmaya bu kadar meraklıysanız, herhangi bir Batılı politikacının, "Ülkenizde yeni bir darbe olur mu?" diye sormasından rencide olun!

"Sizde milli gelir kaç dolar?" diye müstehzi bir ifadeyle sorulan sorular karşısında rencide olun!

Eğer yerin dibine girecekseniz, "Sizdeki bebek ölümlerinin oranı neydi?" sorusu karşısında yerin dibine girin!

Utanmaya hazırsanız, "Sizin ülkenizdeki üniversitelerin durumu nedir? Bilimsel sıralamada kaçıncısınız?" diye sorduklarında utanın.

İşkence haberlerinden rencide olun, daha düne kadar düşüncenin yasak olduğu bir ülkenin vatandaşı olduğunuz için utanın.

Tabii eğer tek derdiniz imaj ise...
Yazarın Tüm Yazıları