Ayırın kadınla erkeği, iyidir!

Dün Hürriyet’te, Gençlik ve Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yaz aylarında 9 ayrı ilde açılacak kamplarda, 6 yıldan beri yapılan karma uygulamadan vazgeçilerek kız-erkek ayrımı getirildiğini okudunuz.

Haberin Devamı

Kadın ve erkeği birbirine yabancılaştırma çalışmalarından dolayı kendilerini tebrik etmeli.
Kadını nesneleştiren, tanımını “namus” üzerinden yapan bir anlayış, kadın ve erkeğin birlikteliğini zararlı buldu bugüne kadar; bunda şaşılacak bir yön yok aslında.
Ne var ki, “Normalleşmek” yerine kadın ve erkeği mümkün olduğu kadar birbirinden uzaklaştırarak huzurlu ve “ahlaklı” bir dünya arayışı ne yazık ki pek uzak görünüyor.
Kendi ahlak anlayışlarına göre dünyayı şekillendirmeye çalışan insanların hayallerine ulaşma yolunda körleşmesi, dünya tarihinin hiçbir diliminde mutlu bir döneme işaret etmedi...
Kadın ve erkeği birbirinin yanına sokmayan anlayışta, kadın ve erkek ancak görücü usulü ile bir araya geldiklerinde birbirlerini perdeler arkasından görür ve aileler anlaşıp da evlendikleri günden sonra “namuslu”, kurallara uygun bir “aynı ortam paylaşımı” yaşar. Öteki türlü iki türün -herhangi bir niyetle- bir arada bulunmasından namussuzluk doğar.
Küçükten bu anlayışı yerleştirmekse, bu tür bir “ortam paylaşma kanununun” doğru olduğunun öğretildiği dünya içinde yetişmiş insanların görev edindiği bir konu şüphesiz...
Fakat büyük resimde, gelecekte büyük arızalara yol açıyor.

Haberin Devamı

“Renk” aramayın, çünkü yok

Bu anlayış, erkeğin kadın açlığı duyduğu, kadının hayat içinde var olma sebebini “üreme zincirinde bir halka” olarak algıladığı, asla bir kadının erkekle aynı terazide tartılmadığı bir erkek dünyası yaratıyor.
Aslında kadın, üreme özelliği dışında fonksiyonsuz görülüyor ama “modern dünyaya adaptasyon” kisvesi altında “lütfen” kadınlara da birtakım görevler veriliyor.
Erkek ve kadın arasında mesafe koymanın uzun vadedeki çarpık sonuçlarıyla ilgili olarak “Niçin bunu görmüyorsunuz?” demenin pek bir fonksiyonu yok. Çünkü genlere işlemiş bir hayat biçimi ve bunun kaynağı olan; bir hayli yanlış yorumlanmış bir inanç üzerine inşa edilmiş anlayış sistemi doğrultusunda verilen kararlar, veren için hiç şüphesiz, doğru kararlar.
Kendi inancını, kendi bölgesel kültürünü “dinimiz ve kültürümüz budur, benimsemeyenler bizden değildir” şeklinde algılamış, bunun doğruluğu konusundaki kararı tam olanlar için, tartışma konusu olmayan kimi konuları tartışmaya açmak beyhude bir çaba. Ha, “biz” kim, o da ayrı konu.
Böyle bir anlayış içinde ne yazık ki “renk”e yer yok. Kurallar, kanunlar siyah ve beyaz kadar açık.
Türkiye’nin güzelliği bir vakit içinde barındırdığı renklerdi. Rengarenk bir “biz” vardı... Aynı çatı altında, tüm hayatını aynı topraklarda geçirmiş olmasına rağmen farklı farklı yetişmiş, farklı anlayış ve inançları taşıyan insanların bir arada mutlu olabileceğine inandığı, yeşil çimlerin üzerinde rengarenk çiçekler açan bir ülke. Şimdiki çimler grimsi bir yeşil sanki... Üstelik üzerinde çiçek yok.
Arada açmış çiçekler görüyorsanız, onlar da bilin ki işi “raconuna göre” yapmayı çözenler...
Başarıya erişmenin en büyük sırrının, nerede duracağını tayin etmekte saklı olduğunu bilenler...

Yazarın Tüm Yazıları