Aşk acısı biter mi?

Biter.

Bal gibi biter.

Haberin Devamı

İnsan üzerine de bir güzel “Ohhh beee!” çeker. İnsan hiç aşık olmamış olmaktansa, aşık olup aşk acısı çekmiş olmayı tercih eder. Ben tercih ederim yani. Acı bitince insan hayata kaldığı yerden aynen, ve hatta bazen çok daha güzel devam eder. Bunları aklıma Yonca tarihinin en uzun sürede okunan kitap ödülünü verecek olduğum Janet Malcolm’ un “The Silent Woman” kitabı getirdi. Bir seneyi aşkın süredir didik didik okuyor, okuyor, kurtulamıyorum. Kitapta altı çizilmeyen satır kalmadı. Öyle bir “aşk acısı” anlatıyor ki kitap, okurken ben de onunla sürüm sürüm sürünüyorum. Bazen insan acıdan zevk alır ya hani sapıkça, bitsin istemez ya, öylesine. Lanet olsun zaten ne zaman karşıma Sylvia Plath’ la ilgili herhangi bir şey çıksa hep böyle oluyorum. Takılıyorum, üzülüyorum, acıyorum, düşünüyorum, anlayamıyorum; anlıyorum, kıskanıyorum, nefret ediyorum, çok seviyorum. Acayip de sinirleniyorum. Kadın inanılmaz bir kadın. Öyleydi yani. İntihar etti. Çok, çok acıdır hikayesi. İnsanın kalbini büker. Gözlerim dolar aklıma her geldiğinde Sylvia’ nın bu dünyayı terk ediş biçimi. Çaresizliği...

Haberin Devamı

Yonca

“berduş”

 

Giden gidiyor

 

Sylvia ne aşk acısına, ne kendi ağırlığına, ne bu dünyanın hafifliğine, ne de içindeki çığlıklara sessiz kalmaya dayanamaz sanırım.

 

Uyuyan çocuklarının başucuna bisküvilerini ve birer bardak süt bırakır. Gider mutfağa, açar gazı sonuna kadar ve sessizce uykuya dalar. Gidiş o gidiş. Geride kalanlarını da işlemedikleri bir suçtan sonsuza kadar hükümlü bırakır. İntiharı sanki eşine müebbete kadar verilmiş bir cezadır. Sylvia hakkında yazılmadık yok ama, bu kitap farklı. Ya da ben artık anneyim ya farklı okuyorum okuduklarımı. Her Sylvia Plath analizinden daha çok etkiledi beni. En çok da Sylvia’ nın çapkın kocasına karşı duyduğu o çaresiz aşk acısını tarif edişi etkiledi galiba. Bir mektubunda kocası için: “Birine kalbini tümüyle verdiğinde eğer o bunu istemezse, kalbini bir daha geri alamazsın. Kalbin artık sonsuza dek onun olmuştur çünkü...” demiş. Ben “Olmaz işte!” demek isterdim ona olsaydı hala hayatta. İnsanın kalbi kendisinindir. Kimseye ait degildir. Sadece istediklerine yer açar. Kalp bir dolar bir boşalır. Kalbin kapasitesini ve kendini yenileme kabiliyetini küçümsemek hatadır. Tam ben bunları dert edip düşünürken, Perihan Mağden’in “Ali ile Ramazan”ını okuyup ruhuma tuz biber ektim. Çarpıldım, henüz toparlayamadım. Kaçayım bunlardan derken Mehmet Ergüven’ in “Pusudaki Ten” kitabına sarıldım. O da Miguel de Unamuno’dan bir alıntıyla daha ilk sayfadan tokatladı beni anında: “...belki de beden, salt ıstırap kendini belli edebilsin diye bağışlanmıştır”. Kaçayım dedikçe battım çukura. Yetmedi, o sırada Grey’s Anatomy vardı ekranda, birileri birilerinden ayrılıyordu ağlaya ağlaya. Dayanamadım daha fazla aşk acısını taşımaya, açtım Ipod’ u nefes almaktı amacım aslında. Duran Duran'dan “Come Undone” çıktı iyi mi bahtıma. Başladım avaz avaz ağlamaya!

Haberin Devamı

Yonca

“sulu zırtlak”

 

Anne senin kalbin ne kadar büyük?

 

Oğlumuz doğunca kızım ağlamaklı halde yanıma gelip aynen bu soruyu sordu bana: “Anne senin kalbin ne kadar büyük?”.

 

Ben şapşal şapşal yumruğumu gösterip; “Sanırım bu kadar.” dedim. Çocuk dehşet içinde: “Eyvah çok küçükmüş Anne! Kardeşim de geldi, bana yer kalmadı kalbinde!” deyince ayıldım. Topladım kendimi; “Hayır!” dedim, “Sen onun boyutuna aldanma. Balina gibidir aslında. Nefes aldıkça büyüyen yanacıkları var. İşin içine sevgi girdi mi hele, öyle bir şişip büyüyor ki şaşarsın. Nasıl o senin küçücük kalbinde hem beni hem babanı hem oyuncaklarını sevecek kadar yer var; benim kalbimde de hem sana, hem kardeşine hem de babana yetecek kadar ve dahasına da yer var. Üzülme”. Bana en büyük hayat dersidir kızımın o sorusu. Cevabını verince farkına vardım çünkü ben de; kalp bir kere sevmeyi öğrenmişse, sonsuza kadar yer açabilir yeni birilerine. Acı da çekse, gelecektir kendine.

Haberin Devamı

Yonca

“geridönüşümlü”

 

Aysel Gürel...

 

Sylvia: “Zaman tüm acıları, yaraları yumuşatıp iyileştirirken; tarih yaraları taze tutar. Tarih yaraların kabuklarını koparıp yeniden kanatır.” demiş bir yerde.

 

Feci takıldım bu cümlesine. Hayır efendim, insan acı çekmeye, geçmişiyle küsük yaşamaya bağımlıysa bunu yapar kendine. Aysel Gürel’ in yazdığı “Vur yüreğim vur” diye bir şarkı vardır hani Sertab’ ın söylediği; “Hatıralarla yaşanmaz ki yazık olur!” der hani. Ne kadar doğru değil mi? Benim de yaralarım var, evet. Ama zamana bıraktım onları. Bu anı yaşamayı seviyorsam, ki manyakça seviyorum, şimdiyi yaşayacağım. Tarihe yaralarımı kanattırmayacağım.

Yonca

Haberin Devamı

“anında görüntü”

Aşk acısı biter mi
Şu anda Radyo Ben’ de ne mi çalıyor?

E tıklayın dinleyin lütfen...

 

Dinlemek için tıklayın

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları