Asacaksın iki gazeteciyi

YENİ Türk Ceza Kanunu (TCK) 1 Nisan 2005’te yürürlüğe giriyor. Yeni TCK ‘basın’ için tuzaklarla dolu. TCK iletişim özgürlüğüne ciddi bir şekilde darbe vuruyor, basın yoluyla işlenecek suçları artırıp, üstüne üstlük bir de hapis cezası getiriyor.

Yeni Ceza Yasası’nın iletişim özgürlüğünü tehdit eden, ‘oto sansürü’ körükleyen maddeleri demokratik bir topluma yakışmıyor. Bu nedenle bugün bir köşe yazarı olarak değil, bir İletişim Fakültesi Dekanı olarak yazmayı uygun buldum. Biraz sıkıcı olmayı da göze alıyorum. Yeni TCK’nın tüm basını ‘can sıkıcı’ hale getirme olasılığı çok daha yüksek. Uyarmak görevim.

KİMİN ÖZEL HAYATI

YASANIN BAKIŞI:
Önce örnek vereyim. Yeni Ceza yasasının 134/2’inci maddesi ‘Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil basın yayın yoluyla işlenmiş ise ceza yarı oranında arttırılır’ diyor. Burada sorun yok. Özel hayatı korumak, özel görüşmeleri dinlememek demokrasiler için önemli bir kural.

BENİM BAKIŞIM: Peki politikacı, devlet görevlileri ve ünlüler ne olacak? Demokrasilerde bu kişiler her zaman için ‘özel hayat’ kavramının istisnalarıdır. Çünkü politikacı ve devlet görevlileri ‘kamu çıkarı’ açısından kamuoyunun denetimindedirler, ünlüler ise ‘ünlü’ olarak kendi istekleriyle özel hayatlarından vazgeçmişlerdir. Kürşad Tüzmen ‘göbeğimi içime çektiğim fotoğraf özel hayatıma ilişkindir’ diye dava açarsa ne olacak? KürşaD Tüzmen’in ‘göbeğini içine çektiği fotoğrafı da görmeyelim’ demeyin. Böyle bir fotoğraf bir politikacının ‘kişiliği’ hakkında bir bilgi vermiyor mu? Tehlikeleri görüyor musunuz?

GAZETECİ NASIL KANITLAYACAK

YASANIN BAKIŞI:
134/2 ile ilişkili 133’üncü madde de çok karışık. ‘Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları taraflardan birinin rızası olmadan bir aletle dinleyen ve kaydedeni’ ve ‘katıldığı aleni olmayan bir söyleşiyi konuşanların rızası olmadan kaydedeni’ ve de ‘bu konuşmaların basın ve yayın yoluyla yayınlanmasını’ altı aydan iki yıla kadar hapisle cezalandırıyor.

BENİM BAKIŞIM: Birçok gazeteci telefonda yaptığı görüşmeleri, bazen izin almadan, meslek uygulaması olarak kaydediyor. Ne olacak hepsini hapse mi atacağız? Bu maddeler daha çok ‘iftira’ olgusu ile ilgilidir. Gazeteciye ‘iftira’ atılırsa görüştüğü kişi ‘söylemedim’ derse, gazeteci nasıl kanıtlayacak? Birçok ikiyüzlü kişi, birçok yasalara aykırı olmayan ama kamu yararına haber nasıl günışığına çıkarılacak?

VURGUNCUYA GÜN DOĞUYOR

YASANIN BAKIŞI:
Madde 267/1-9’da düzenlenen ‘iftira’ maddesinden sonra siz artık Türkiye’de soygunların, vurgunların ortaya çıkarılmasını unutun. Diyor ki bu madde ‘Yetkili makamlara ihbar ve şikayette bulunarak ya da basın yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi bir yıldan dört yıla hapis cezası ile cezalandırılır.’

BENİM BAKIŞIM: Dünyanın her yerinde gazetecilikte yanlış yayın yapılabilir, suçsuz insanlar bu nedenle soruşturma geçirebilir. Ancak dünyadaki ve Türkiye’deki birçok yolsuzluk da vurgun da yasa dışı uygulama da gazetecilerin ‘iftiraları’ üzerine ortaya çıkarılmıştır. Eğer basından bir ‘ihbar’ haberi yapmadan önce yüzde 100 emin olmasını beklerseniz, söyler misiniz o zaman savcılara, hakimlere ne gerek kalır? Önemli olan ‘cevap ve düzeltme’ hakkının kutsallığıdır...

TÜRBANI SAVUNMAK SUÇ OLMAMALI

YASANIN BAKIŞI:
215’inci madde ‘İşlenmiş olan bir suçu veya işlenmiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alanen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ diyor.

BENİM BAKIŞIM: 218’inci madde de eğer bu işi basın yaparsa ‘ceza yarı oranında arttırılır’ diyor. Peki ne demek ‘işlenmiş’ suçu övmek? Ya biri ötenaziyi savunmak isterse? Ya biri türbanla üniversiteye girdikleri için disiplin suçu işleyenleri yazı yazıp avunmak isterse?

YASANIN BAKIŞI: 216’ıncı madde daha da tehlikeli, ‘halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ diyor. 218’inci maddede fiil basın yoluyla işlenmişse cezayı yarı tutarı oranında arttırıyor.

BENİM BAKIŞIM: Ne demek ‘aşağılama?’ türbandan söz ederken ‘sıkmabaş’ dersem ceza yer miyim? ‘Cumhuriyet kızları çarşaf giymeyin, çağdışı giysiler size yakışmıyor!’ diye yazarsam ceza yer miyim? Peki, dinsizleri aşağılamak niye suç değil? Böyle ‘belirsiz’ kanun maddesi olur mu?

KİME GÖRE MÜSTEHCEN

YASANIN BAKIŞI:
Madde 226’da ‘müstehcen yazı ve sözleri yayınlayana’ altı aydan üç yıla kadar hapis cezası var.

BENİM BAKIŞIM: Sizce çok dindar bir kişiye bizim arka sayfa güzelinin ‘müstehcen’ gelmesi normal değil mi? Bana da o resimler yetmiyor, daha bir açık saçık olsunlar istiyorum. Kime göre müstehcen? ‘Pornografi’ demek istendi galiba... Çok tehlikeli çok...

YASANIN BAKIŞI: 84’üncü maddesine göre eğer gazeteci ‘başkalarını intihara alenen teşvik ederse’ 4 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilecek. Yeni yürürlüğe giren 5187 sayılı Basın Yasası’nda ‘cinsel saldırı’, ‘cinayet’, ve ‘intihar’ olaylarını ‘haber vermenin sınırlarını aşarak’ ‘özendirici nitelikte’ yayınlamayı zaten yasaklıyor.

BENİM BAKIŞIM: Olması gereken de buydu. Peki şimdi ‘intihara teşvik’e hapis cezasına ne gerek var? Nasıl ölçülecek bu ‘teşvik’ olayı?

FELSEFESİ YOK

YASANIN BAKIŞI:
Madde 288 ise ilk kez ‘Yargıyı etkileme teşebbüsü’nden söz ediyor. Cezası altı aydan üç yıla kadar hapis. Suç basın yayın yoluyla işlenirse ceza yarı oranında arttırılıyor.

BENİM BAKIŞIM: Yani daha mahkeme başlamadan hazırlık aşamasında bile savcı, hakim, bilirkişi ve tanıkları etkileyecek bir şey yazdın mı istikamet kodes... İnsaf! Evet, gerçekten insaf! Yeni Ceza Yasası değil basından intikam alma yasası! Yukarıda örneklediğim yasa maddelerinin mantığı ile ‘Asacaksın bir iki basın mensubunu bak bir daha yapıyorlar mı’ mantığının birbirinden pek farkı yok. Çünkü her ikisinin de arkasında bir ‘felsefe’ yok.

AÇIK TOPLUM DÜŞMANLIĞI

Demokratik bir toplum konuşma, yazma ve seyahat özgürlüğünün olduğu bir toplum demek. Gazetecilik standartlarına aykırı uygulamalara bakarak ‘intikam’ yasası çıkarırsanız, ‘açık toplum düşmanlığı’ yaparsınız. Hiçbir iktidar, muhalefeti sevmez... Ama demokrasi felsefesini özümsemiş bir politikacı kendine bir kişi muhalif olsa bile onun görüşünü açıklaması için zemin hazırlamak zorunda. Demokratik ülkenin tanımı belli... İktidardakilere en ağır eleştirileri getireceksin, ama sonunda ceza almayacaksın... Ya Türkiye? Bir kedi karikatürüne bile tahammülü olmayan bir Başbakan’ımız var. Yeni TCK döneminde neler olabileceğini düşünebiliyor musunuz?

ACILAR ÇEKMİŞ BAŞBAKAN

Başbakan Tayyip Erdoğan ‘acılar çekmiş biri olarak’ gerçekten demokratik bir topluma ulaşmayı amaçlıyorsa Yeni Ceza Yasası’nın uygulamaya girmesini engellemeli. Daha sonra da yasa maddelerini arkasına bir ‘iletişim özgürlüğü’ felsefesi koyarak yeniden ele alınmasını sağlamalı. Nasıl bir felsefe mi? Tabii özgür bir toplumu hazırlayan bir felsefe... Tüm iletişim özgürlüğü yasalarını gerçeğe ulaşmak üzere kurgulayacak bir felsefe. Örnek vereyim. ABD’deki tüm iletişim özgürlüğü yasalarının arkasında John Milton’un (Paradise Lost, 1944) bir sözü olduğunu bilir misiniz? İşte o söz: ‘Bırakın yanlış görüş dahil her şey dolaşıma çıksın, açık ve özgür bir toplumda gerçeğin galip gelmeyeceğini kimse bilemez...’

YANLIŞ GÖRÜŞ DE DOLAŞSIN

Bırakın sayın Başbakan yanlış görüş dahil her şey dolaşıma çıksın, kimse dilini korkak alıştırmasın, kimse yazdığı, çizdiği, söylediği yüzünden hapishanelerde sürünmesin... Türkiye’nin demokrasi dersi verecek Başbakanlara gereksinimi var. Siz o Başbakan olamaz mısınız? Lütfen sayın Başbakan... Çocuklarımız için...

Çekirgelik

Önce sosyalistleri götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü sosyalist değildim. Sonra sendikacıları götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü Yahudi değildim. Sonra beni götürmeye geldiler, benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı. (Martin Niemoeller)
Yazarın Tüm Yazıları