Allah yar ve yardımcınız olsun

EĞER “öteki taraf”ta bir “gelen havale/giden havale” birimi, kutusu vesaire varsa, sanırım en fazla evrak Türkiye’nin bölümünde yığılmıştır.

Haberin Devamı

Malum, “hak, hukuk, demokrasi” gibi kavramlar/değerler muktedirin üstünde oturduğu sandukadan ibarettir memlekette.
Sistemin gadrine uğrayanların tevekkül duvarı da çöktükten sonra her dönemde sığınma şeklidir: “Allah’a havale ediyorum...”
17 Aralık sonrasında kutsal kitaplar, tefsirler, hadisler, menkıbeler hükümet/cemaat arasındaki savaşta cephenin ön saflarına cephane olarak taşınırken iki taraf da sıkça kullandı, kullanmakta bu cümleyi: “Allah’a havale ediyorum...”
Muktedirlerin de çareyi öteki tarafa havale yağdırmakta buldukları bu günlerde, “bazı gelen evrakı” hatırlamakta fayda var.
Çünkü o “Türkiye’den gelenler” kutusunda bizzat bugünün havalecilerine ter döktürecek başka dilekçeler de bulunuyor.
Kullanışlı/kullanışsız aptallar, elverişli kurnazlar, “gücebakan” dangozlar, konjonktür gülleri, ikbal bülbülleri, kerli ferli parti komiserleri için, Sergen Yalçın’ın deyişiyle “Sıkıntı var” öteki tarafta...
Kimlerin havaleleri vardır o kutuda?
Başbakan Erdoğan’ın “Türkiye’de bir, iki, üç, dört kişi polise şiddet uygularken ölüyor...” demekten öte anmadığı gençler için yollanan havaleler vardır.
Eskişehir’de izbe sokakta dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın annesi dün iki bin polis, TOMA vesaire gölgesinde yapılan duruşmada “destan yazan kahramanlara” oğlunun fotoğrafını gösterirken şunları söylüyordu:
“Ali size ne yaptı? Ali’yi niçin öldürdünüz? Nasıl bakabiliyorsunuz çocuklarınızın yüzüne? Ben Ali’yi temiz ellerimle büyüttüm. Oraya değil buraya bak, çocuğum var derken gözlerimin içine bak...”
Ali İsmail
’i ve diğer gençleri öldürenler havale edilmedi herhalde sadece, Başbakan Erdoğan’ın “Bir, iki, üç, dört, beş” diyerek adlarını anmadan ölü genç saydığı günlerde lâl olanlar da o kutudadır herhalde.
Uludere’de katledilenlerin, geride kalıp hâlâ adaleti bulmak bir yana baskı gören, evleri basılan yakınlarının da havaleleri o kutudadır.
Berfo Ana’nın, Hrant Dink’in, Festus Okey’in ve nicelerinin havaleleri de “yasal yolların hep mazlum için çatallaştığı ve tükendiği” bu ülkeden, bu dünyadan ötede bir yerde bekliyordur.
Alevi diye, solcu diye, Kürt diye, özetle “Bizden değildir” diye işlerinden edilen, sürülen, yerlerine kerameti ustalarından menkul tipler yerleştirilenlerin de havaleleri yüzlere çarpılacaktır.
Kurutulan derelerin, peşkeş çekilen koyların, modernleşme kisvesi altında ranta kurban edilen ağaçların dili yoktur belki ama havalelerini yollayanlar çıktı, haberiniz olsun.
Haksız yere “Kurunun yanında yaş” diyerek sahte belgelerle, düzmece davalarla haysiyetleri ayaklar altına alınan, yıllarca hapis yatan, ölen, hasta olanların da havaleleri vardır elbette.
Örnek ister misiniz?
“Amirallere suikast” iddiasıyla suçlanan, haysiyetiyle oynanan Yarbay Ali Tatar, canına kıymadan yazdığı son mektupta şöyle sesleniyordu:
“Gökçen’im canım kızım derslerine çok iyi çalış. İyi çalış ve önemli yerlere gel ki, benim hesabımı sorabilesin!
Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez...
Bu şekilde giderseniz ne yaşayacak bir cumhuriyet, ne bir ülke bulacaksınız...
Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben,
bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa
bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum.”
Daha ne havaleler var, biliyoruz, “havale merkezi” de biliyor.
Nasıl diyorduk? “Allah yâr ve yardımcınız olsun...”

Yazarın Tüm Yazıları