GeriEtkinlikler Kim onlara anne-kız diyebilir ki!
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi

Kim onlara anne-kız diyebilir ki!

Kim onlara anne-kız diyebilir ki!

İlkay Akkaya ve kızı Özge, abla kardeş gibi…

Grup Yorum ve Kızılırmak’ın unutulmaz sesi İlkay Akkaya, genç yaşta anneliği tadan isimlerden. 21 yaşında dünyaya getirdiği kızı Özge, şu anda 26 yaşında. Abla kardeş gibi görünen Akkaya ailesi ile hamilelik döneminden çocuk yetiştirmeye, kadına yönelik şiddetten müzik çalışmalarına kadar uzanan keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

İlkay Akkaya, hamile kaldığında henüz Gazetecilik Bölümü’nde okuyan bir öğrencidir. Son sınavından 2 gün sonra dünyaya gelen kızına 2 yıl boyunca kendi bakar ve bu süreç sonunda müzik çalışmalarına başlar. O yılları ve sonrasını biz soruyoruz, İlkay Hanım ve Özge Hanım anlatıyor…

“Depresif değil ama obsesif bir dönem geçirdim”

Hamilelik döneminiz nasıl geçti? Özge hanım bugün hamile olsa neler önerirdiniz mesela ona?

İlkay: Stressiz olmasını tavsiye edebilirim ilk olarak. Öğrenciyken hamile kaldığım için ekonomik olarak bazı zorluklar yaşadığımız bir döneme denk geldi. Zamanla atlatılabilir bir sorundu bu. Hamileliğimin 5. ayında Çernobil vakası ortaya çıktı ve zorlu bir süreç başladı. Beslenmeme çok dikkat etmem gerekiyordu radyasyon kirliliği yüzünden. Emzirirken de bu stres devam etti. 18 ay emzirdim Özge’yi çünkü en sağlıklısının bu olduğunu düşünüyordum. Radyasyondan etkilenmeyen yerlerden alışveriş yapmaya çalıştım sürekli. O dönemde hava durumu ile ilgili bilgi almak da zordu. Dolayısıyla depresiften ziyade obsesif bir dönem geçirdim :)

Yaşınız küçük, öğrencisiniz, bir de annelik eklenmiş… Zor değil mi hepsinin altından kalkmak?

İlkay: Gençlik cesareti ve heyecanıyla üstesinden gelebileceğimi düşündüm sanırım. İnsan yaşı ilerledikçe hayatıyla ilgili karar almakta zorlanıyor, “Nasıl bakarım, çocuk yetiştirmek kolay mı?” gibi şeyleri düşünüyor. İkinci çocuğu da istedim mesela ama yaşla beraber gelen kaygılar beni caydırdı. Yaşı küçük olunca insan “Yapabilirim” diyor ki gerçekten de yapabildim, beraber büyüdük Özge ile.

Müzik hayatınız başladıktan sonra anneliğin sorumlulukları zorlaştırdı mı işinizi?

İlkay: İki yıl ben baktım zaten, sürekli birlikteydik. Sonrasında aile desteği vardı. Uzun süreli konserle olduğunda Özge de bizimle geliyordu. Bu şekilde geniş bir sosyal çevresi de oldu.

Özge: Evet, arkadaşlarımın hepsi benden büyüktü.

Yaramaz mıydı Özge Hanım? 

İlkay: 6 kişilik bir grubun içinde benimle birlikte provalara katılıyordu Özge. Bu da enerjisini dökebileceği 6 kişi var demek. Şimdi düşününce prova ortamına bir çocuk götürmek ne kadar da zor geliyor. O zaman başka yolumuz yoktu.

“Bana hep çok normal geldi annemin sahnede oluşu”

Çocukken annenizin mesleğini hiç garipsemediniz o zaman değil mi?

Özge: Arkadaşlarım da bazen soruyorlardı “Çok garip değil mi anneni sahnede görmek?” diye. Ben onu hiç ayırt edemedim galiba. Bana çok normal geldi annemin sahnede oluşu. Annemin işi sonuçta bu.

Sizi müziğe itti mi annenizin mesleği?

Özge: Ben çok istedim ama öyle bir yeteneğim yok. Annem olduğunu düşünüyor ama bence çocuğu olduğumdan yaptığım her şey güzel geliyor ona.

İlkay: Güzel bir sesi var, kulağı da iyi. Yani ritmik olarak bazı problemleri olabilir ama o giderilebilirdi. Yönlendirmeye de çalıştım. Pera’yı okuyup bitirdi ama istemedi sonra.

       

Kim onlara anne-kız diyebilir ki
       

Hangi bölümü bitirdiniz?

Özge: Tarih bölümü. Şu anda kitap çevirisi yapıyorum, annemin menajerliğini yürütüyorum. Tabii bir de iş arıyorum (Gülümsüyor). Okuduğum bölüm çok zevkliydi, belki iş bulmak da kolaydır ama araması zor.

Kızınız sizden ayrı, kendi evinde yaşıyor. Bizim toplumun henüz pek sindiremediği bir şey bu. Baskıcı bir anne değilsiniz o halde, değil mi?

Özge: Şu anda siz sorunca fark ettim bir gariplik olduğunu. Annemin sahnede olmasını nasıl doğal karşıladıysam bu durumda çok normaldi benim için. Ayrı eve çıkmak istediğimde “Bir şey konuşmak istiyorum” dedim. Hiç gergin olmayan bir sessizlik oldu önce, sonra annem “Tamam” dedi. 20 yıldır birlikte yaşıyorduk, haliyle üzüldü, gözlerimiz doldu.

İlkay: Aslında çok komik oldu. Konuyu açmadan önce “Bulaşık makinesi lazım mı? Bu çamaşır makinesini kullanıyor musunuz?” gibi sorular sormaya başladı. Anladım bir planı olduğunu, evdeki eşyalara gözünü dikmişti (Gülüşmeler). Zaten bir insan bir şeye karar vermişse ona engel olunmamalı bence. Kötü bir şey değilse tabi. Ama makul isteklerle geldi o nedenle sorun olmadı.

Evliliğiniz devam ediyor mu?

İlkay: Özge’nin babasıyla ayrıyız. Başka biriyle evliyim altı aydır.

“Telefonu çalıp açılmadığında biri kaçırdı diye düşünüyorum”

Anneler genelde daha evhamlıdır ama siz daha rahatsınız sanırım.

İlkay: Aksine çok evhamlıyımdır. Evindeyken bile kontrol ediyorum.

Özge: Öğlen uyuyorum mesela telefonu duymuyorum. Sonra annem insanları kapıma gönderiyor merak ettiği için. Hatta bir seferinde banyonun havalandırma camından bile girdiler :)

İnsanlar sayenizde epey aksiyon yaşıyor desenize.

İlkay: Evham yapmayı bazen abartıyorum ama neler neler duyuyoruz, insan endişeleniyor. Telefonu çalıp açılmadığında biri kaçırdı diye düşünüyorum (Gülüşmeler).

Özge: Komik bir anımız da var. Bir gün telefonun çekmediğini bildiğim bir bara gidecektim ve anneme söyledim ulaşamayacağını. 3 gibi çıkarken oradan annemden bir mesaj geldi: “Polise haber veriyorum” diye. Olayın aslı şöyle ki mesajı bana değil beni kaçıranlara gönderiyor ve onları tehdit ediyor (Gülüyor).

               

Kim onlara anne-kız diyebilir ki
               

Yaptığınız müziğin politik yanı var. Çocuğunuzun olması, politik yanınızı etkiledi mi?

İlkay: Genelde kadınlar çocuk yaptıktan sonra politikadan uzaklaşırlar, en azından bir süreliğine. Bende çocuk doğduktan sonra başladı. Öğrenciyken de politiktim ama fiili anlamda değil.

Geçişiniz nasıl oldu?

İlkay: Grup Yorum ile başladım. Grup elemanlarından Tuncay ve Metin okuldan arkadaşlarımdı. Önceleri birlikte türkü söylerdik korolarda da. Özge’ye hamileyken bana teklif getirdiler solistlik için ama durumum uygun olmadığından kabul edemedim. Özge biraz büyümüştü ve sütten kesme dönemi de gelmişti, tekrar teklif getirdiler. Kabul ettim ve 2 yıl Yorum ile çalıştık. Sonrasında pratiğe yönelik bazı çalışma sorunlarımız olunca Tuncay ile birlikte Kızılırmak’ı kurduk. Özge bu süreçte hep yanımdaydı. Hem Yorum’daki hem de Kızılırmak’taki arkadaşlar, gerçek bir aile dayanışması gösterdiler bize.

“Sanatımızı yüz yüze ilişki kurarak aktarabiliyoruz”

Kızılırmak sonrasında yine başka albümlerde de dinledik sizi. Özellikle üniversiteliler tarafından sıklıkla dinleniyorsunuz.

İlkay: Beni herkes öğrenciyken dinliyor. Okul bitince iş hayatının hengamesi içinde belki de o tür alanlara zaman kalmıyor. Ya da insanların ilgileri değişiyor.

Sanat üreten insanların dinleyiciye ulaşma yolları farklı farklı olabiliyor. Bizim gibi sanatçıların medyayı kullanma olanakları kısıtlıdır. O nedenle biz hayatın içinde, yüz yüze bir ilişki kurarak aktarabiliyoruz. Konserlerin yasak olduğu dönemler ya da kliplerin ekonomik nedenlerle çekilemediği dönemler bile yine öğrenciler yaptığımız her şeyden haberdar oldular. Üstelik o zamanlar internet denen bir şey de yoktu. Bu kurulan bence duygusal bir ilişki. Çünkü bizim ulaşabildiğimiz kaç tane üniversite var ki! En çok İstanbul’daki üniversitelerle iletişim halinde olabiliyoruz. Ama bütün Anadolu’da etki böyle. Bir de dostluk ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Sadece dinleyici sanatçı ilişkisi değil, aile ilişkisi de var. Tüm müzik hayatım boyunca en çok önemsediğim şey dostluk kurabilmek olmuştur.

İcra ettiğiniz sanatta politiklik ve müzikalite açısından nasıl bir dağılım taraftarısınız?

İlkay: Bizim bazı albümlerimiz kendi atmosferi olan albümler, o kategoriye “Gidenlerin Ardından” albümü girebilir. Orada politika ön plandaydı ve ben öyle olması gerektiğini düşünüyordum, grup üyelerini de ikna ettim. Çünkü o dönemde Doğu Bloğu ülkelerinin birer birer çözülüyor olması, bizim inandığımız herkesin özgür, eşit yaşayabileceği bir dünya özleminin bittiği anlamına gelmezdi. Anadolu üzerinde de böyle bir dünya için savaşan çok insan vardı ve onların hakkında halkın yaptığı türküleri topladık bir araya. Her zamanda gurur duyuyorum iyi ki öyle yapmışız diye.

“Kadına şiddet konusunda, erkeğin psikolojisi de değerlendirilmeli”

Son günlerde kadına şiddet konusunda önlemler alınmaya çalışılıyor. Siz bu adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlkay: Bence farkındalığın artırılması için yapılan her şey doğru. O nedenle kimsenin niyetini tartmam, iyi niyetli yapıldığını düşünürüm. Ben de yer alıyorum kadına karşı şiddetle ilgili bazı etkinliklerde. Fatma Şahin’in çalışmalarını, olaya yaklaşımını, duyarlılığını ve insani tarafını çok beğeniyorum. Diğer bakanlarla kıyasladığımız zaman onu daha duyarlı buluyorum.

Kadına şiddetin çoğalmasında bir başka boyut olduğunu da düşünüyorum. Tüm toplumu ilgilendiren bir depresyon olduğunu görüyorum. Mesela; kadını öldürüyor sonra kendini öldürüyor. Toplumsal bir cinnet boyutu da var. Bence erkeğin psikolojisi de değerlendirilmesi gereken bir durum. Sosyoloji bunu da araştırmalı, insanların dayanma sınırlarına da bir şeyler oldu.

Toplumsal anlamda linçe de çok yatın bir toplumuz. Toplular aslında çok farklı değil birbirlerinden, içinden geçtikleri koşullarla daha öne çıkıyor. Her insanın “Ben asla yapmam” dediği bazı şeyler vardır ama neyi yapıp neyi yapamayacağını, yaşadığın zaman bilirsin. İnsan içindeki karanlık bölgelerini, başına gelince anlayabilir ancak.

Araştırmaların sonucunda; çalışan, üniversite mezunu, eşi de eğitimli olan insanların da bunu yaptığı ortaya çıkıyor. Hep eğitim seviyesine bağlardık oysa böyle şeyleri.

İlkay: Evet, eğitimle alakası var ama bir başka eğitim. Ataerkil sistem olunca bu kadar oluyor. 20 yıl öncesine göre ne kadar değişmişiz ki? Reklamlarda bile hala kadının ev işiyle yükümlü olduğu gerçeği üzerinden kadın-erkek ilişkisini destekleyen fikirler mevcut.

                      

Kim onlara anne-kız diyebilir ki
                      

Sizce annelerin toplumu yönlendirmedeki en önemli rolü nedir?

İlkay: Bence en önemli şey; özgür bir insan yetiştirebilmek, onun kendi başına bir insan olduğunu anlamasını sağlamaya çalışmak. Ama her anne- baba çocuğu doğduğunda nasıl davranması gerektiğini bilmiyor, her yaşını yeni yaşıyorsun. Benim ilk defa 25 yaşında bir çocuğum var, o yaş geçtikten sonra böyle olmalıydı diye düşünebiliyorsun. O nedenle herkesin ilişkisi çok özel, bir reçete olabileceğini düşündüğüm bir şey yok. Olması gereken en temel özellik nedir diye düşünürsek, bence başkasının hakkını yemeden bağımsız davranabilmek ve vicdanlı olabilmek ama kendi özgürlüğünün de kısıtlanmasına izin vermeden yapabilmek.

Önümüzdeki günlerde müzik çalışmalarınızla ilgili ne gibi planlarınız var?

İlkay: Birikmiş çok fazla şarkı var elimde. Karar veremedim doğrudan bir albüm mü yapayım, yoksa bağımsız paylaşım sitelerinde tek tek mi paylaşayım? Hepsi bittikten sonra bir albüm olarak, arşivinde durmasını isteyenler için bir araya getirebilirim. Çünkü albüm satışları eskisi gibi değil, internet üzerinden yürüyor her şey. Yeni şarkılarımı o şekilde paylaşabilirim. Bir ay sonra bile olabilir tüm bunlar.

Diğer çalışmalarımdan dolayı 3 senedir tamamlayamadığımız bir çalışma var. Fransız bir müzisyen arkadaşımla, Fransa’da ve Türkiye’de konserler verip konser kayıtlarını paylaşabiliriz dinleyicilerle. Bunun yanı sıra şubat ayında Güney turnesi yapılacak. Avusturya’da bir konser olacak. Türkiye içinde her hafta bir konser oluyor hemen hemen. Üniversitelerin etkinlikleri oluyor, bazı platformların konserleri oluyor.

Bu yazıyı sonuna kadar okuyan sevgili okuyucu, size bir sır vereyim mi? Bazı röportajlar sadece iştir bizim için, bazıları ise keyifli bir iştir. İşimizi keyifli hale getiren Sayın İlkay Akkaya ve Özge Akkaya'ya paylaşımlarından ötürü çok teşekkür ederiz.  

Röportaj: Hanife Yaşar

Fotoğraf: Melin Kahraman

False