Acun: “Ali Taran’ı Ali diye yazamazdık”

Yetenek Sizsiniz Türkiye programını izlerken dikkatimi çekmişti.

Üç jüri üyesinin adları hemen sahnenin üstünde yazıyor ya.
Hülya Avşar Hülya diye, Acun Ilıcalı Acun diye, Ali Taran ise Ali Taran diye.
Herkes isimleriyle yazılırken neden Ali Taran sadece “Ali” değil de, soyadıyla yazıldı acaba diye not düşmüştüm.
Acun Ilıcalı aradı konuyla ilgili.
Taran’ın, “beni adım soyadımla yazın” şeklinde bir talebi olmamış.
Bu tamamen Acun ve program ekibinin kararıymış.
Gerekçe de Taran’ı başka bir yere konumlandırmak değilmiş. şuymuş:
“Hani nasıl Mustafa Keser’e ya da Ali Bilgin’e sadece Mustafa ya da sadece Ali demezsin. Bu da onun gibi bir şey.
Ali de Mustafa da çoktur bu ülkede, soyadlarıyla kullanarak ayırt edersin.
Ama mesela benim adım sık rastlanan bir isim değil.
O yüzden soyadımla kullanmaya gerek yok.”
ılginç, bu açıdan bakmamıştım.
Sonuçta bu bir ayrıntı tabii... Gerçi ayrıntıda da eşitlik isteriz değil mi?

Olmamış Serdar

Serdar Ortaç yakın arkadaşının sahibi olduğu iç çamaşırı markası için modellik yapmış. Yanında üç-beş tane siyah rujlu vampirella görünümlü manken kızla beraber.
Gel gör ki olmamış. Serdar’ın tanıttığı iç çamaşırı üzerine bol gelmiş.
Madem böyle bir şey yapacaktı Serdar, vücut çalışsaydı biraz.
şimdiye kadar bu kadar zayıf iç çamaşırı modeli gördünüz mü?
Ünlü olsa bile bu kadar zayıflık kabul edilemez hani.
Kısacası, olmamış Serdar.

Contemporary İstanbul notları

Bu yıl dördüncü kez düzenleniyor Contemporary ıstanbul. Her zaman olduğu gibi mekan yine Lütfi Kırdar. ıçeriye geçmeden önce biraz dışarıda takılıyorum. Çünkü giriş kapısı önünde şık bir sigara kalabalığı var. Bu kalabalığın iki adım ötesinde ise sucuk/köfte ekmek satanlar. Sanırsınız maçtayız... Tam güncel sanat ortamı işte.
Tam İstanbul karmaşası/çelişkisi.

Beyaz ışıktan nefret ettiğimi söylemiş miydim? Söylemediysem, işte şimdi söylüyorum. Ama yapacak bir şey yok. Tüm sanat eserleri o hastane ışığında sergilenmek zorunda. Bana kalsa loş ışık kullanır, hatta ortamı kulüplerdeki gibi ışıklandırırdım. Eserler daha seksi görünebilirdi...

Galerist en popüler galeri standıydı açılış gecesi. Herkes orada sosyalleşti. Son günlerin olay adamı Haluk Akakçe ve kadın koruması Ümran da oradaydı. Haluk’un Milli Piyango işi tam bir hayal kırıklığı. Daha yaratıcı olmasını beklerdim...
Eda Taşpınar ve sevgilisi Bora Kozanoğlu da Galerist’te takıldılar. Eda sanat eserlerinden daha çok ilgi çekti. Ziyaretçiler tarafından da fotoğrafı çekildi! Tam saçmalık yani...

Bir tane yaşlı teyze ve ondan daha da yaşlı bir anneanne vardı galerileri gezen. Bu ikili ya o “sosyal böcekler”dendi ya da gerçekten sanatseverdi, bilemiyorum. İki yaşlı hanım dinlenmek için tam da Özgür Korkmazgil’in süper erotik tablosunun önündeki kanepeyi seçiverdiler!
Arkalarını bir dönseler tablodaki toplu cinsel ilişki eylemini görüp aniden gençleşe-ceklerdi belki, ama beklenen olmadı.

Kimle konuşsam sergilenen işleri beğenmediğini, daha doğrusu bunların “eskidiğini” söyleyip durdu. Ben birkaç şeyi beğendim, mesela Devrim Erbil’in ıstanbul işlerini, Dirimart Galeri’deki birkaç tabloyu, aşağı katta kafasını duvarlara vuran adamı...
Ama yok, genel görüş buydu: Bu işlerin hiçbirinde yenilik yok. Hepsi sıkıcı, hepsi çöp...

Aha! Domuz gribi buraya da damgasını vurmuş. Feridun Oral adlı sanatçımız domuz kafası bulmuş bir tane, domuzcuğun ağzına şık bir maske geçirmiş. Maskenin üzerinde swarovski taşlarıyla DG yazıyor. Bence korkunç bir işti. Ama ilgi çekiyordu.

Ben daha fazla beyaz ışığa ve sanat yüklemesine dayanamayıp dışarı attım kendimi. Ama bana bakmayın, uğrayın Contemporary ıstanbul’a...
Yazarın Tüm Yazıları