Acil serviste bir hafta sonu...

MESLEĞİNDE zirveye çıkmış bir tıp profesörü, "bizim en büyük rakibimiz, komşulardır" demişti bana... "İnsanlar bize gelir, teşhisi dinler, reçetesini alır, sonra gider, komşusu ne diyorsa, onu yapar."

Babamı hastaneye kaldırdık.

Şiddetli kanama.

Anladık ki, komşumuz Feride Hanım’ın tavsiye ettiği bir bitkiyi kaynatıp kaynatıp içmiş, bağırsakları iyi çalışsın diye.

Netice?

Acil servisteyiz!

*

Geçenlerde de, az daha belinden ameliyat ettirmek zorunda kalıyorduk.

Çünkü İzmir’in en seçkin doktorlarına gösterdik, babam gitti, astsubay emeklisi İrfan Bey’in çelik korsesini taktı.

-İrfan Bey ortopedist mi?

-Havacı...


*

Mahallenin yarısını toprağa verdik, hálá birbirlerine "tıbbi" tavsiyelerde bulunuyorlar.

*

Feride teyze iç hastalıklarına bakıyor, İrfan amca bel fıtığı, sırt ağrıları, Kübra teyze şeker, Mesut amca tansiyon...

Babamın uzmanlığı cildiye!

Henüz kendi kaşıntı sorununu halletmiş değil ama, neden bilmem, kahvedeki bütün arkadaşları ona soruyor, "egzama oldum, ne süreyim" diye.

Karaciğer üzerine tezleri de var, aynı zamanda...

Annem rakı için fazla dırdır ederse, trigliserid’inin arttığını öne sürüyor mesela.

*

Dinle bunları 5 dakika...

Zannedersin, Kral Arthur’un büyücüsü Merlin, bizim apartmana taşınmış, hayat iksirini tarif ediyor, "iki tutam zencefil, üç çay kaşığı bal, az kişniş, susam, kaynatıyorsun..."

*

Eğitim meselesi desen...

Değil...

Bakın, biz Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeyken, Kenan Evren’i apar topar Ege Üniversitesi’nin aciline kaldırdılar, aynı babamın kanamasından...

O niye?

İlaçlarını karıştıra karıştıra yutmuş.

Salata çünkü bu.

*

Varsa iddiaya giren, girelim...

Herhangi bir mahallede arama yap, Kenya’ya yetecek kadar antibiyotik çıkmazsa, ben de bu işi hiç bilmiyorum.

Bayılıyorlar evlerinin her dolabını ilaç kutularıyla doldurmaya... Ama ya, abuk sabuk bitkileri kaynatıp içmekten, ilaçların ambalajlarını bile açmıyorlar, tarihi geçiyor... Ya da, 8 kişiye yetecek kadarını bir defada içip, hastanelik oluyorlar.

*

Peki niye böyle derseniz...

Cevabı aynı profesör veriyor...

*

Biz hekimler, tıp fakültesinden mezun olduğumuzda, insan vücudu hakkında her şeyi bildiğimizi sanırız... Doçent olduğumuzda, insan vücudu hakkında az buçuk bilgi sahibi olduğumuzu düşünürüz... Profesör olduğumuzda ise, biliriz ki, aslında insan vücudu hakkında hiçbir şey bilmiyoruz!

Tıp okumayanlar ise, tersinedir...

Gençken, sorgusuz sualsiz her doktora güvenirler.

Yaşlanınca, her biri doktor.
Yazarın Tüm Yazıları