AB treni kaçarsa bir daha bu istasyona uğramaz

KÜÇÜK bir anıyla başlıyorum.

Haziranın ilk günlerinde Samsun gemisiyle Atina'daki Posedonia 2000 fuarına gidiyoruz.

Denizcilikten sorumlu Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu'nun gemide yaptığı bir basın toplantısındayız.

Söz dönüp dolaşıp AB-Türkiye ilişkilerine geliyor.

Mirzaoğlu ile birlikte geziye katılan MHP Kars milletvekili Arslan Aydar, Kars'taki berberinde rastladığı vatandaşların AB'yi sorduklarını anlatıyor.

‘Soran vatandaşlara, üyeliğin ‘‘tek tip tıraş’’ anlamına geldiğini söyledim. Şurasını kısa tut, favorileri uzat deme şansın yok’’ diyor.

Tabii milletvekilinin bu sözlerinden sonra orada bulunan gazetecilerden itiraz sesleri yükseliyor.

Geçen akşam, TURKAB'ın toplantısında, Yönetim Kurulu Başkan Erdal Kabatepe, ‘‘sokaktaki insanı hatta milletvekillerini AB konusunda doğru bilgilendirmek istiyoruz’’ deyince yukarıdaki anı aklıma geldi.

Öyle ya, hadi tut ki vatandaşı bilinçlendirdin.

Peki milletvekilinin kafa yapısını, düşünme tarzını nasıl değiştireceksin?

Neyse TURKAB'a (AB-Türkiye İşbirliği Derneği) dönelim.

Yaklaşık bir yıl önce kurulmuş olan derneğin üyeleri arasında Selçuk Maruflu, Güngör Keşçi, Talha Çamaş, Meral Gezgin Eriş, Mahfi Eğilmez gibi isimler var.

Erdal Kabatepe, derneğin amacının AB'nin içerde lobisini yapmak, en önemlisi AB fonlarına ulaşmanın yollarını göstermek olduğunu anlatıyor.

Çünkü proje hazırlamakta maalesef deneyimsiz olduğumuz için bu fonlardan hakkımız olduğu halde yararlanamıyoruz.

AB fonlarından en iyi yararlanan iki ülke Yunanistan ve İrlanda.

Şimdi bu iki ülkenin bulunduğu noktaya bakın.

Kabatepe, Ankara'da bir bakana fon meselesini açtığında ‘‘boşver şimdi bu fonları, monları’’ diye bir tepkiyle karşılaştığını anlatıyor.

TURKAB'ın bir diğer misyonu, çeşitli sektörleri, meslek gruplarını AB konusunda bigilendirmek amacıyla seminerler düzenlemek.

Bunlardan bir tanesi de bugün Antalya'da turizm sektörüyle düzenleniyor.

Peki bu kadar çaba karşısında AB'ye üyelik umudumuz ne durumda?

TURKAB'ın geçen akşamki toplantısında ortaya çıkan tablo oldukça karamsar.

Geçen hafta Holbrooke'un da vurguladığı gibi, 11 Eylül elimizi müthiş güçlendirdiği halde, özellikle AB ile ilişkilerimizde bundan gerektiği gibi yararlanamadık.

Erdal Kabatepe, ‘‘Ne yazık ki Meclis işini bitirmeden tatile girdi. Ev ödemizi tamamlamak için süre azalıyor. AB trenini kaçırırsak bir daha bu istasyona zor uğrar’’ diyor.

Saçma taşkınlığın sonuna geldik mi?

‘‘Şansını empoze et, mutluluğunu kucakla ve riske doğru koş. Sana baktıkça sana alışacaklar’’...

Ünlü Fransız şair Rene Char'ın bu cümlesi, hafta başında koltuğunu bırakmak zorunda kalan Vivendi Universal'ın CEO'su Jean-Marie Messier'nin en sevdiği cümleydi.

Dünya Ekonomik Forumu toplantılarında birkaç kez dinlemek fırsatını bulduğum ''megalo'' Messier bundan tam bir yıl önce Time Dergisi'nin kapağındaydı.

Yanlış hatırlamıyorsam eğer Time, Messier için şöyle diyordu:‘‘Fransa'nın eski bir su şirketini bir medya devine dönüştürdü. Şimdi Amerikalılara kendi bahçelerinde saldırmaya hazırlanıyor’’.

Bir yıl sonra duruma bakın.

Vivendi-Universal'in borcu 34 milyar Euro.

Hesaplarından pis kokular çıkmaya devam ediyor.

Park Avenue'de 17 milyon dolarlık, 520 metrekarelik apartmanda oturan Messier şapkasını aldı ve gitti.

Şimdi tazminatının pazarlığında.

2 yıllık maaşının karşılığı olan 12 milyon dolar talep ediyor.

Messier'nin düşüşünden sonra modern kapitalizm tarihinde bir dönemin kapandığı söyleniyor.

Nasıl bir dönem bu?

ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan bu dönemi ‘‘saçma taşkınlıklar dönemi’’ olarak tanımlıyor.

En fazla CEO'ların seslerini duyurdukları bir dönem.

Messier, WorldCom'un CEO'su Bernie Ebbers, Enron patronu Kenneth Lay ve diğerlerinin, yelkenlerini ‘‘yeni ekonominin’’ rüzgarıyla şişirerek iş dünyasını altüst etmek pahasına büyük bir hızla şirket evliliklerine giriştikleri bir dönem.

Fransızlar'a bakarsanız, devrim bir kez daha çocuklarını yedi.

Gerçek ekonomi, starlaşan CEO'ların parıltılarını söndürdü.

Parıltıları gitti ama servetleri yerinde.

Çünkü şirket evliliklerinde, kişisel varlıklarını büyütmenin yollarını daima bulmuşlardı.

Hollandalı ekonomist Hans Schenk, 1996 ile 2000 yılları arasında Avrupa ve ABD'de 9 trilyon dolarlık evlilik gerçekleştirildiği, bunun 5.8 trilyon dolarının ekonomiye herhangi bir katkısı olmadığı iddiasında.

Global durgunluktan söz edenlere duyurulur.

Bunda CEO'ların günahı çok.
Yazarın Tüm Yazıları