’AB reformları(!)’ uğruna

TÜRKİYE gergin günler yaşıyor. Her gün kaldırılan şehit cenazelerinde kitleler hükümeti ve Arınç’ı protesto ediyor. Arınç, hükümete ve kendisine yönelik tepkileri dile getirenler için basın toplantısı düzenleyip "Aynı sözleri misliyle (fazlasıyla) kendilerine iade ediyorum" diyor...

Ve hadiseyi mahalle düzeyine indirmeyi başarıyor! Hani mahallede kavga eden çocuk kendisine sövene "Ben de senin..." der ya, aynen öyle! Devlet yönetiminin hangi düzeye düşürüldüğünün, kimlerin elinde kaldığının somut örneğidir.

* * *

Bugünkü konumuz bu değil. Şimdi konumuza geleyim.

AKP iktidarı 2002 Kasım ayında ülke yönetimini devraldığında, Türkiye’de terör yoktu. O beğenmedikleri koalisyon hükümeti terörü bitirmişti. Abdullah Öcalan yakalanmış, yargılanmış ve cezası kesilmişti.

Peki sonra ne oldu, nasıl oldu da bu bela yeniden fışkırdı? Sevgili okuyucularım, bu sorunun yanıtını bilmiyorsanız, ya da unuttu iseniz, belleğinizi lütfen tazeleyin.

AKP ile birlikte ABD ve AB ilişkileri yoğunlaştı. AB bizim iktidara "üyelik vaadinde" bulundu! Bizimkiler bu olaya balıklama atladı; çünkü o zaman "özgürlükler(!)" tam olacak, AB ilkeleri doğrultusunda din baronları, din tüccarı siyasetçiler tümüyle rahatlayacak ve üstelik Türk Ordusu bir kenara itilecekti.

"Fikir ve ifade özgürlüğü" ile birlikte "her alanda özgürlük" bu AB’nin olmazsa olmaz kuralı idi. Örneğin bölücülük, Kürtçülük propagandası yapmak serbest bırakılmalı idi... Ve bırakıldı!

Yasalar değiştirilmeli, güvenlik güçlerinin yetkileri elinden alınmalı, bütün mekanizmalar suçluların lehine çalışmalıydı... Ve gerçekleşti! Bunları çok özetle yazıyorum; çünkü bu köşede uzatacak kadar yer yok.

ABD ve AB’nin her dediği bire bir yapıldı. Güneydoğu’ya AB heyetleri sevk edildi. O bölgelerde yoğun propaganda başlatıldı.

Medyamızın bir bölümünde "özgürlük rüzgárları" estirildi. Kürtçülük, bölücülük özendirildi. Yasalarımız AKP iktidarı tarafından bu doğrultuda değiştirildi. Ülkenin düzeni altüst edildi.

Güvenlik güçleri kentlerde ve kırsal kesimde, ama özellikle Güneydoğu’da yıllarca feryat etti:

"Yetkilerimizi geri verin. Sadece terörle değil, kapkaç, hırsızlık gibi adi suçlarla bile baş edemez duruma geldik."

Kentlerde polis küstü, köşesine çekildi. Dikkat ediniz, Türkiye’nin dört bir yanında, bu yeni yasalar sonrasında korkunç boyutlara varan suç patlaması yaşandı ve yaşanıyor.

Güneydoğu’da ise bu boşluklardan yararlanan terör yeniden hortluyordu... Hem arkalarında AB desteği vardı, hem de güvenlik güçlerinin yetkileri budanmıştı.

Gözaltı süresi kısaltıldı.
Özel timler bölgeden çekildi. Sanık yakalandığında ifadesi bile alınamıyor, serbest bırakılıyordu. Üst ve araç araması yapılamıyordu, önceden izin alınmalıydı. Operasyon yapmadan önce bile validen izin almak gerekiyordu. İnsanlarımızın canını ilgilendiren bu gibi konular için sırf AB’nin gözüne girebilmek amacıyla, bir yığın formalite getirildi.

AKP
iktidarı hatasını anladığında ise iş işten çoktaaan geçmişti. Dış güçlerin emrine giren iktidar AB’den dışlandı ve nasihat aldı. Daha da önemlisi, geliyorum diyen terör adım adım büyüdü ve ne yazık ki bugünkü aşamaya gelindi.

Bunları, dış güçlerin emrine girmeyi, ülkemizin bu yüzden her alanda çok büyük belalarla yüz yüze geleceğini burada defalarca, hatta sizleri bıktırmak pahasına yazdım. Duvardan ses geldi, bizi yönetenlerden gelmedi!

Şimdi hepsi, her açıdan pişman. AB’nin oyununa gelenler şimdi kara kara düşünüyor.

Zamanı geldi, çoktan geçiyor. Yabancıların çıkarları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarının farklı olduğunu, Cumhuriyet mitinglerinde, şehit cenazelerinde dile getirilen kitlesel tepkilerin ardında bu gerçeklerin yattığını da hükümet artık inşallah anlar.

Başımıza ne geldiyse "AB reformları(!)" uğruna geldi.

BAŞBAKAN’IN OĞLU ASKERİ HASTANEDEN RAPORLU

Başbakanlık Basın Danışmanı Akif Beki, Başbakan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın, askerliğe elverişli olmadığına dair raporu bir askeri hastane olan Kasımpaşa Deniz Hastanesi’nden aldığını, bu konudaki raporun ilgili hastanenin kayıtlarında bulunduğunu açıkladı. Beki, raporun içeriğini kişilik hakları nedeniyle açıklamadıklarını belirtti.

Raporu veren Kasımpaşa Deniz Hastanesi’nin o dönemdeki baştabibi emekli Tuğamiral Arif Vehbi Alpman ise Milliyet Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, Erdoğan ile ilgili yapılan işlemlerde en ufak bir hata ve yanlışlık bulunmadığını anlatarak şunu söyledi: "Tüm değerlendirmeler bilimsel olarak titizlikle yapıldı. Verilen karar kesinlikle doğru ve yasaldır. Tanı konusunda hiçbir şey söylemek durumunda değilim, raporun hangi branşta verildiği konusunda da bir şey söylemeyeceğim."
Yazarın Tüm Yazıları