1775 kez Çin işkencesi

1775 Başmüzakereci, Devlet Bakanı Ali Babacan’ın bir AB toplantısında dile getirdiği rakam.

1775 Türkiye-AB ilişkilerinde ince ve uzun yolun rakamlarla ifadesi. İlk bakışta teorik, ama fiilen varolan bir rakam.

Dün Lüksemburg’da Kıbrıs Rum Kesimi direniyor. İlgisiz bir konuda, bilim ve araştırma başlığının açılıp kapanmasında, "Türkiye bizim gemilere limanlarını açmazsa, ben de veto hakkımı kullanırım" diyor.

Oysa, hem Rumlar’ın, hem de diğer AB ülkelerinin önünde daha pek çok veto olanağı var.

ÜLKE BAŞINA 71

İlgi çekici bir hesap.

Türkiye ile AB arasındaki görüşmelerde 35 konu başlığı ya da bölüm var. Bilim ve araştırma, eğitim, çevre, sanayi, tarım gibi.

Her bölümü görüşmeye başlamak için AB ülkelerinin onayı gerek. Görüşmenin kapanması için, AB ülkelerinin yine tamamının onayı zorunlu. 25 ülkenin ortak kararı.

Her iki işlem sırasında da, yani açılış ve kapanışta, her AB ülkesinin veto hakkı var.

35 ayrı bölüm olduğuna göre,
her ülkenin açılış ve kapanışta veto hakkı olduğuna göre, her ülke toplam 70 kez veto hakkını kullanma olanağına sahip.

Ayrıca, tüm bölümler bittiğinde, toptan bir oylama var. Orada yine veto hakkı var. Dolayısıyla, her ülkenin Türkiye karşısında toplam 71 veto hakkı bulunuyor.

25 ÇARPI 71

AB’ye tam üye ülke sayısı 25.

25 ülkenin her biri tek tek 71 veto hakkına sahip olduğuna göre, 25 çarpı 71 eşittir 1775.

Özetle, 35 bölümde, 25 ülke, 71 veto hakkından, toplam 1775 kez veto kullanma hakkına sahip.

1775, Türkiye’nin AB üyeliğinde ince ve uzun yolun rakama dönüşmüş hali.

Kıbrıs Rum Kesimi dün daha ilk raundda, kendisine ait 71 vetodan ilkini kullanmayı deniyor.

35 bölümün her birinde, herhangi bir AB ülkesinden, böyle bir itirazın çıkması her zaman mümkün.

Bırakın siyasal ilişkileri, Kopenhag kriterlerini, dün olduğu gibi, bilim ve araştırma gibi en ilgisiz konuda bile, karşılaştığımız veto tehdidi, Ankara’nın zorlu diplomasi kavşaklarını gösteriyor.

35 bölümünün her birinde, açılışta ve kapanışta, Çin işkencesi. Onun için, bunlara alışmak gerek.

SU ÜRÜNLERİ

Lüksemburg’da bu ayak oyunları yapılırken, TBMM’de, yine Yunanlılar’ı tatmin etmek üzere, bir yasa görüşülüyor.

Su Ürünleri Yasası’nda değişiklik yapılıyor. Buna göre, Yunanlı balıkçılara Türk kara sularında avlanma hakkı getiriliyor. Ama, bu kural, bizim için geçerli değil. Yani, bizim balıkçılar Yunan karasularında avlanma hakkına sahip değil. Çünki, biz AB üyesi değiliz. Bizimkilerin orada avlanması için, AB üyeliğini beklemek gerek.

Buna rağmen, günü geldiğinde, balıkçılık görüşülürken, bu kez Yunanistan’ın çok ilgisiz bir bahane ile veto tehdidine başvurması sürpriz değil.

1775, son otuz yılda bir kaç kez yakaladığımız AB üyeliğini kaçırmanın faturası. 1970’lerden itibaren iktidara gelen tüm partilere kutlu olsun!

Don indirme başka kanalda

BİR gün don indiriyor, öteki gün espri uğruna, olmadık sululuklar. Bunun adına, show deniyor.

Mehmet Ali Erbil hangi kanalda olursa olsun, bu gibi densizlikleri ilk kez yapmıyor. Çirkin program anlayışı, vıcık vıcık üslup.

Ama, kabahat onda değil. Bunu bile bile, reyting uğruna, TV yönetimleri bu kuralsızlıklara ses çıkarmıyor. Hatta, gülüyor. Don indirmek işin suyunun çıktığı nokta.

Erbil o kanaldan ayrılıyor, ama onunla bu kez bir başka kanal yine anlaşma yapıyor. Şimdi don indirme serüveni bir başka kanalda.

Bunların sonu ne zaman gelecek? Reyting varken, hiçbir zaman.
Yazarın Tüm Yazıları