Yeteri kadar dürüst müydü gerçekten?

Baştan beni bana "kelime oyunu" var gibi geldi.

Hoşuma gitmedi.

Benim için yeteri kadar dürüst değildi.

Sen "soykırım"ı "büyük felaket" yapıyorsun, ben imzayı çaktığım anda da aslında "soykırım"ı kabul etmiş oluyorum ve Ermeniler’den özür diliyorum.

E peki onca şehit olmuş Türk’e ne olacak?

Ben milliyetçi değilim, özür dilerim değilim ama baştan beri bu bildiride benim adalet duygumu rahatsız eden bir şey vardı.

"Özür dilemek" bence dünyanın en şahane şeyi. "Seni seviyorum" diyemeyenler özür de dileyemez. Onların onur, gurur gibi abuk sabuk gerekçeleri vardır, affedemezler. Bence affedememek, en çok da affedemeyeni oyar.

Türkler de Ermenileri affetmeli, Ermeniler de Türkleri.

İki taraf da birbirinden özür dilemeli.

Ama olmuyor, olamıyor.

Hep "Ama benim kaybım senden daha fazla" deniyor.

Onu bunu bilmem, benim gibi her şeyi "dan" diye söyleyen birine uymayan bir şey var o bildiride. Biraz sinsice. Ama gel gör ki, bu olayda ne o tarafım ne bu taraf. Ve benim gibi düşünenlerin zannettiğinizden çok daha fazla olduğunu düşünüyorum.

Bir de hep aynı insanların aydın ve demokrat olarak ortalığa atlamasından, başkalarına demokrasi dersi vermesinden fena halde sıkıldım. Bu da onların varoluş biçimi olsa gerek. Yani herkes geri zekalı, bir onlar her şeyin en iyisini biliyor. Ben başkalarının zekasını küçümseyenleri de oldum olası anlayamadım.

Diyeceğim şu: Bütün bu itiş, kakışlar, bağrış çağrışlar, havada uçuşan tehditler, hakaretler bende güzel bir müzik dinleme, iyi bir roman okuma isteği uyandırıyor.

Türkçesi yaşanan bu çirkinliğe gözümü kapatmak istiyorum.

Kendi dünyama kaçmak istiyorum.

O zaman da adın, "apolitik" oluyor.

Olsun anasını satayım.

Utandım

Ben en çok kadınlardan böyle "faşizan" tavır görünce üzülüyorum.

Kadınların daha şefkatli, kollayıcı, bütünleştirici, sevecen olmaları gerekir diye düşünüyorum.

Halt ediyorum tabii.

Gerekmiyor, ben sadece öyle olmasını temenni ediyorum.

CHP üyesi Canan Arıtman’dan bir kadın olarak fena halde utandım ben.

Onu sarsmak istedim, "Sen deli misin, kendine gel" diye.

Ama bir faydası olmadığını, onun kendini son derece haklı gördüğünü biliyorum.

O yüzden, boşa çaba.

O da eminim en haklı kendisini görüyordur.

Hatta, muhtemelen şu anda gazetelerde aleyhinde yazılıp çizilenlere bakıp linç edildiğini düşünüyor.

Size de bir sürü şey bu ülkede tuhaf, acıklı ve gülünç gelmiyor mu?

Necla erdi muradına...

İstanbul’dayız.

Baktım bir sürü insan bana "Necla ne oldu?" diye soruyor, size ondan havadisler vereyim dedim. Alya’nın şahane ablası-bakıcısı-benim can arkadaşım Necla, sonunda Alman sevgilisi Ralf’le evlendi. Dubai’de olamadı, meğer çok da kolay değilmiş bir Türkle bir Alman’ın Dubai’de evlenmesi. Damat, Müslüman değil ya, sorun çıkarıyorlar.

Biz de saf saf "Evde yaparız, başkonsolos da belki bizi kırmaz, nikáhı evde kıyar" diye düşünmüştük.

Konsolosluğun devreye girebilmesi için iki tarafın da Türk vatandaşı olması gerekiyormuş.

Ya Almanya’da evleneceklerdi ya Türkiye’de.

İzmir’e gittiler, sağolsun bir sürü insan da yardımcı oldu, çünkü tanıdıkların yoksa sen bir hiçsin Türkiye’de, sağolsun Hürriyet İzmir’den İlyas Özgüven, elinden geleni yaptı, işi hızlandırmaya çalıştı.

Ve sonunda becerdiler.

İmzayı attılar, karı koca oldular.

Dubai’ye döndükten sonra düğün yapma gibi bir niyetimiz vardı, ama çok acı bir şey yaşandı. Ralf’in erkek kardeşi Almanya’da 40 yaş doğum günü partisine giderken elim bir trafik kazası sonucunda hayatını kaybetti.

Öyle felaket bir şeydi ki, o ruh halinde de düğün- müğün yapılmadı.

Necla, Almanca öğreniyor şu anda.

Keyfi de yerinde.

Sadece kursta "Pasaport için mi evlendin?" diyenlere "Siz delirdiniz mi? Pasaportu batsın ben adama aşık oldum!" demiş.

Demiştir. O der.

Filmin sonu gözyaşları içinde mutlu bitti anlayacağınız. Happy Ending.

(Yakında hamile olduğu haberi gelir, benden söylemesi. Alya, "Necla bana söz verdi, bebeğinin ismini ben koyacağım" diyor. Düşündüğü isim de Pingu!)

Ben?

Mamİ Taksi oldum. Sabah Alya okulda, ben popoma motor takmışsın gibi iş halletmeye çalışıyorum, ondan sonra Mami Taksi devrede. Pazartesi bale, salı maymun jimnastiği, çarşamba yüzme gibi Alya’yı öldürmeyen, aksine çok eğlendiren aktiviteleri var. Kim götürüyor? Ben tabi: Mami Taksi.

Arada bir, "Allah’ım kasetleri hangi arada çözeceğim, işleri nasıl yetiştireceğim?" diyorum ama yeryüzünde bütün anneler bu durumda değil mi? Her yere, herkese yetişmeye çalışıyoruz.

Şimdi İstanbul’dayız, Alya da geldi, gazetede ben röportaj yaparken, o koridorda koşturuyordu, Hürriyet’in yemekhanesinde yemek yedi. "Nerede çalışıyor annen?" diyenlere. Gururla "Hürriyet Gazetesi" diyor. R’leri söyleyemediğini de fark etmiş bulunuyorum. Geçer mi acaba? Ne yapsam r’leri söyleyebilmesi için?
Yazarın Tüm Yazıları