Yazarlara güvenmeyin!

Bütün yazarlar gibi, ben de şu soruyu duyarım: “Yazdıklarımı göndersem okuyup fikrinizi söyler misiniz?”

Mesela bu hafta, Okan Bayülgen’in programında bir seyirciyle sohbetimiz, posta kutumda şiir ve öykü patlamasına neden oldu.
ıtiraf edeyim, fikirlerimin özellikle gençleri etkileyebileceğini biliyor ve bunun altında eziliyorum. Aklıma kendi gençliğim geliyor: Danıştığım yazarlar ve aldığım cevaplar...
Üstelik hayat ve yazı bilginiz arttıkça başkalarının yazdıklarını değerlendirmek kolaylaşacağına zorlaşıyor.
***
Gençken (ya da Beatles’ın dediği gibi, ‘bugünkünden daha gençken’), başkalarının yazdıklarını değerlendirmem çocuk oyuncağıydı.
Çünkü kafamda bir adet “doğru” vardı ve okuduğum şey ona ne kadar yakınsa iyi, uzaksa kötü oluyordu ve kalmıyordu mesele.
Oysa şimdi, birisi fikrimi soracak diye ödüm kopuyor. Benim beğenmediğim bir şiirin başka biri için pekâlâ güzel olabileceğini biliyorum çünkü.
İşte bu yüzden, kesin cevaplar verip gençlerin benim yüzümden yersiz sevinçlere ve üzüntülere kapılmasını istemiyorum.
***
Sonunda biraz uyanıklık edip şöyle bir formül buldum: Yazar adaylarına, yazarlara güvenmemelerini söylüyorum.
Onlara diyorum ki “Biz yazar milletinin sağı-solu hiç belli olmaz. O sabah sevgilimizle kavga etmiş olmamız ya da bir rakibimizin hakkımızda yazdığı yazı bile etkileyebilir fikrimizi. Sonuçta olan sizin yazarlık hevesinize olur.”
O zaman ne olacak? Başkasının fikrine ihtiyaç duymadan yazmanın yolunu bulacaksınız: Kendi kendinizin jürisi olacaksınız yani. Yazdığınızın kalitesini tek başınıza anlayabilecek kadar çok kitap okuyup edebiyatı öğreneceksiniz.
Bunu yaparsanız zaten yazarlık yolunda en büyük adımı atmışsınız demektir.
Eğer yine de olmazsa, o zaman da sağlam bir okur olursunuz. Üstelik bu ikinci ihtimal bazen çok daha hayırlıdır, inanın bana.

Hıncal Uluç’a samimi bir soru

Hıncal Uluç hep der ya: “Benim için tek ölçüt kendinden bahsettirmektir. Konuşuluyorsan başarılısın!” diye.
Şu durumda Sibel Arna’yı son 10 yılın en başarılı köşe yazarı mı sayacağız?
Öyle ya; bu hafta Umur Talu’dan Ahmet İnsel’e, Pakize Suda’dan Hakkı Devrim’e, onlarca değerli yazarın yazısı yayımlandı gazetelerde.
Ne var ki Sibel Arna, şimdiden “kült” statüsüne giren “dadı” yazısıyla, kendisinden bahsettirmek konusunda herkesi üçe-dörde katladı.
Hangi internet sitesini açsanız ondan bahsediyor. Herkes birbirine yazıyla ilgili mesajlar atıyor.
Şimdi bu aslında bir nevi yazarlık başarısı mıdır?
Yoksa Hıncal Uluç’tan bu durum hakkında, şöyle izahlı bir yazı mı beklemeliyiz?
Ben tabii ki bu talihsiz durumu, konuyu tekrar ele almak için bir fırsat olarak kullanmaktan yanayım. Eminim hepimizin verebileceği lezzetli cevaplar vardır.
Eminim “kendimden bahsettirmek”in tek ölçüt olmadığı bir medyanın yolunu hep birlikte bulabiliriz.
Bu da köşe yazarlığına soyunan gençlere önemli bir örnek olur.
Kim bilir, belki de sonunda Sibel Arna’ya teşekkür ederiz, nihayet doğru soruları sormamıza bir şekilde neden olduğu için.

İncir Çekirdeği
Özlemek: Bir şehrin yerini değiştirmek istemek.
Yazarın Tüm Yazıları