Çileli yollardan yazarlıkta bol ödüllü günlere

Özellikle kadın sorunlarını, kendi deyimiyle ‘insanın içini acıtacak’ şekilde yüzümüze vuran hikâyeleriyle, edebiyatımızın en üretken isimlerinden, sayısız ödül sahibi yazar Ayla Kutlu bu ay 84. yaşını kutluyor. Onunla Ankara’daki evinde buluştuk, hem eski albümleri karıştırdık hem de hiç eskimeyen kadın meselelerini konuştuk. Kendi hikâyesi de romanları gibi inişli çıkışlı, çetrefilli, mücadeleci...

Haberin Devamı

AYLA Kutlu, 14 Ağustos 1938 tarihinde Antakya’da dünyaya geliyor. Ailesi Kafkasya göçmeni. 1864 yılında Rus İmparatorluğu’nun Kuzey Kafkasya halklarına saldırması üzerine gemiyle önce İstanbul’a geliyor, oradan da Maraş’ın Çardak ilçesine yerleşiyor. Aile çok yoksul ama okumaya çok meraklı. Dede maliyeci oluyor. Görev gereği yine sürekli yollara düşüyor. Ataması yapılan yerlerden biri Osmanlı İmparatorluğu içindeki Halep. Ancak oraya ulaşmaya çalışırken hamile eşi erken doğum yapıyor. Kutlu’nun babası Selahattin Bey Antakya’da dünyaya geliyor. Gel zaman, git zaman… Birinci Dünya Savaşı oluyor. Halep elden çıkıyor, dede Gaziantep’e dönüyor. Türkiye Cumhuriyeti kuruluyor. Elden çıkmış ve Atatürk tarafından verilmiş adı Hatay olan topraklar için 1937’de Milletler Cemiyeti kararıyla plebisit kararı alınıyor. Bunun için Hatay doğumlu herkesin memleketlerine gitmesi teşvik ediyor. Yeni evli, bir de çocuğu olan baba Selahattin Bey de doğduğu ama sonra hiç görmediği Antakya’ya taşınıyor. Ayla Kutlu işte bu koşullar içinde bağımsız Hatay Cumhuriyeti’nde dünyaya geliyor. Kent, 1939 tarihinde oybirliğiyle Türkiye’ye katılırken Kutlu ailesi de hayatlarını Antakya’da kuruyorlar. 

Haberin Devamı

Çileli yollardan yazarlıkta bol ödüllü günlere

ANNEM BİZE KİTAP OKUMAKTAN SÜREKLİ YEMEK YAKARDI

Baba Selahattin Kutlu İstanbul ÇAPA mezunu öğretmen. Aynı zamanda şair; resim yapıyor, ud ve keman çalıyor. Haftalık, aylık dergiler çıkarıyor. Ancak gazetede yazdığı yazılar başına dert açıyor. Önce Hatay’ın en sınır köyüne oradan Samandağ’a atanıyor. En son İskenderun’a yerleşiyorlar. Ayla Hanım’ın bir kardeşi sınır köyünde, diğeri İskenderun’da doğuyor.  Bundan sonrasını Ayla Hanım’dan dinleyelim: “Annem üç yaşında yetim kalıyor. İlkokulun ancak üç sınıfını okuyabiliyor. 14 yaşında amcasının oğluyla evlendiriliyor. Eğitim hep içinde ukde kaldığından sürekli okurdu. Sırf bu yüzden ne çok yemeğimizi yaktı! Hele İkinci Dünya Savaşı yıllarında koşullar çok zordu ve evde tek kap yemek pişirilebiliyordu. Annem okumaya dalar, alt katta yemek yanınca pekmezli ekmeğe talim ederdik! İskenderun’daki evimizde su ve elektrikle tanıştık. Oh elektrik ne büyük rahatlıkmış; çeviriyorsun düğmeyi ışık yanıyor.” 

Haberin Devamı

Çileli yollardan yazarlıkta bol ödüllü günlere

BEN HEP ÇOK CİDDİ İŞLER PEŞİNDE OLDUM

Fazlasıyla titiz babanın isteklerini yerine getirmeye çalışan annesine en büyük yardımcı evin tek kız çocuğu oluyor. Peki kendi merakları nelerdi? Kutlu: “Ben hep çok ciddi işler peşinde oldum!” diyor. Okuma yazmayı öğrendikten sonra babasının kitaplarına dadanıyor. Ancak Dante’nin ‘İlahi Komedya’ kitabında kazanın içine atılmış insan resimlerini gördükten sonra psikolojisi bozulunca ortaokula başlayıncaya kadar evdeki kitaplara yasak geliyor!

Çileli yollardan yazarlıkta bol ödüllü günlere
1938 sonu, 1939 başlarında ‘Hatay Devleti’ döneminden....Arka sıra anne, Ayla, ağabey Altan ve baba ... Öndekiler: büyükbaba ve amcalardan 2 numaralı olan...

İLK ‘MUHARRİR’LİK

Haberin Devamı

KİTAP yasağı kalkıp, yine başarılı bir öğrenci olarak ortaokulu bitirdikten sonra başka bir engelle karşılaşıyor: “İskenderun’da lise yoktu. Ağabeyimi yatılı olarak Kabataş Lisesi’ne yollayınca ailem maddi olarak çok zor durumda kaldı. Annem beni karşısına alıp dedi ki; ‘Yavrum çok çalışkansın ama iki çocuk okutmamız mümkün değil. Sen 18 yaşına gelince bankada memuriyete girersin. Sonra da evlenirsin çoluğun çocuğun olur.’ Bunun üzerine Gaziantep’te öğretmen olan halam devreye girdi. Beni yanına aldırdı ve okuttu. Hayatımı kurtardı. İlk muharrirliğimi de lise ikinci sınıfta Gaziantep’te yapmıştım. Öğretmenimiz ‘Mektup yazın’ diye ödevi vermişti. Kör bir çocuğun annesine yazdığı mektubu verince “Ayla sen bunu nereden buldun?” demişti. Çok içerlemiştim ama 10 puanı almıştım. Bu esnada ağabeyim sınıfta kalınca babam onu Kabataş Lisesi’nden aldı. Beni de Gaziantep’ten getirtti. Bize bir oda tuttu. Ben, ağabeyim Altan ve kardeşim Alsan’la lise ikinci sınıftan itibaren Antakya Lisesi’nde okudum. O günler benim için çok zordu. Sınıfta başımı kaldırmama izin yoktu. Öyle bir baskı altındaydım. Sonunda Edebiyat şubesini birincilikle bitirdim.”

Haberin Devamı

Çileli yollardan yazarlıkta bol ödüllü günlere
Sene 1955 - Lise ikinci sınıf

 

‘AH BENİM KIZIM İSKENDERUN KAYMAKAMI OLSA’

GÖNLÜNDEN geçen meslek felsefe. Burslu okuyabileceği Yüksek Öğretmen Okulu Felsefe Bölümü’nü kazandı. Bir de ne olur ne olmaz diye Mülkiye sınavına girdi. Onu da kazandı. Ancak öğretmeni “Mülkiye’ye git, yakışırsın” diye tavsiyede bulununca, annesinden de “Ah benim kızım İskenderun kaymakamı olsa ne güzel olurdu” lafını işitince felsefe rafa kalktı. Kutlu Mülkiye’nin yolunu tuttu… Ayla Hanım anlatıyor: “Çok aç kaldığımız, çok zor günlerimiz olduysa da Mülkiye yılları çok güzel geçti. Benim ilgi alanım halen edebiyattı. Şiirde ‘İkinci Yeni Dönemi’ başlamıştı. Biz de ‘ikinci yeni’ şiirler yazardık. Mezuniyetim biraz gecikmeli oldu Sene 1960’tı. Okulumuzun kurşuna dizildiği tarih. 27 Mayıs Darbesi olunca sınavlara giremedik. Ancak ağustosta mezun olabildik.”

Haberin Devamı

Çileli yollardan yazarlıkta bol ödüllü günlere
Sene 1956 - Lisenin önünde çam ağacı dikerken...

 

HİKÂYE PENCEREDEN BAKILARAK YAZILMAZ

BÜROKRASİDE kendisine verilen işleri yapıyordu ama gönlü halen ve hep edebiyattaydı. İlk yazısı 1974’te Erhan Bener’in çıkardığı ‘Özgür İnsan’ dergisinde yayınlandı. Bunun hikâyesini şöyle anlatıyor: “Yazar Erhan Bener ile Emekli Sandığı’nda çalıştığım dönem tanışmıştım. ‘Özgür İnsan’ dergisini neredeyse tek başına çıkarıyordu. Bir edebiyatçının yanında olmanın bana faydası olacağını düşünerek ona gönüllü yardım etmeye başladım. Kitap tanıtım yazılarını hazırlıyordum. Bir gün bana ‘Senin bir hikâyeni yayınlamak istiyorum’ dedi. İlk hikayem ‘Aygen Berel’ ismiyle yayınlandı. Sonra ona bir başka hikâyemi okuttum. Bana ‘Pencereden bakar gibi hikâye yazılmaz. Hikâye yaşanarak yazılır’ demişti. Bunun üzerine altı ay kâğıtlara elimi sürmedim ve ‘Bende iş yok’ diye hiçbir şey yazamadım. Sonra 13. Antalya Film Festivali için bir film hikâyesi yarışmasında ikinci olunca yeniden başladım.”

Çileli yollardan yazarlıkta bol ödüllü günlere
Sene 1961 - İçişleri Bakanlığı günleri...

 

İLK KİTABIMLA MEŞHUR OLDUM

HEM de öyle bir başlama ki... Ayla Hanım devam ediyor: “Evlilik yaşamımı bitirmiştim. Hayatıma yeni katkı yapacak şey istiyordum. Bunun edebiyat olduğunu biliyordum. Bu tutku artık taşıyordu! ‘Kaçış’ı önce Milliyet Gazetesi tefrika etti. Çok beğenilince romanı çıktı. İyi de sattı. Artık Ayla Kutlu olarak yazıyordum. Mutluluktan uçuyordum. Sonra diğer hikâye kitapları çıktı. Hemen ilk kitapla meşhur oldum.”

Çileli yollardan yazarlıkta bol ödüllü günlere
Sene 1961 - Mülkiye mezuniyetinin hemen ardından, arkadaşı Erol Atar ile

 

‘KADIN’ HİKÂYELERİ NASIL BAŞLADI

Pek çok ödüle layık görülen ve birçok öyküsü çeşitli dillere çevrilen Ayla Kutlu, Türk edebiyatında kadın sorunlarını işlemesiyle de bir öncü olarak kabul ediliyor. Bu hikâyelerin nasıl başladığını şöyle anlatıyor:

“Tanık olduğum çok olay vardı ama kadının yerine göre ikinci sınıf; dövülen, zorla evlendirilen, tecavüz edilmişse ailesi tarafından öldürülmesi gibi bir takım ‘bahtsızlıklar’ toplumun doğal akışı içinde ‘öyle olur’ gibiydi. Kafama taktığım özel durum kadının toplumdaki yeriydi. Fakir Baykurt’un bir hikâyesini okumuştum; yeni evli bir delikanlı askere gidiyor. Genç bir kızla evleniyor. Çocuk askere gittikten sonra kayınpeder kıza tecavüz ediyor. Sonunda kız adamı öldürüyor. Onu karakola götüren jandarmalar da tecavüz ediyor. Bu trajik hikâyede kadının ağzından çıkan hiçbir duygusu, sözü yok, haksızlığa uğradığına dair. O kadar nesne olarak anılmış ki... Bundan dolayı Fakir Baykurt’u suçlamıyorum ama bu kadar erkeksi bir bakış, kadını hiç kaale almadan yazmak bir insafsızlık diye düşündüm. Tarafsız insan gözüyle bakıldığında benim gibi bakılır iddiasındayım.”

Çileli yollardan yazarlıkta bol ödüllü günlere
Bilgi Yayınevi’nde, ödüllü yazar Ayla Kutlu ile sıradan bir gün!

 

ANNEM DEDİ Kİ: ACI ACI YAZMA

“Babam gazete ve dergilere mizah yazdığından annem yazılı her şeyde mizah arar ve bunun böyle olması gerektiğini düşünürdü. Benim kitaplarımı okuyana kadar. Bir gün bana ‘Sen hep kederli, üzüntü yazıyorsun. Aziz Nesin gibi yaz, acı acı hikâyeler yazma’ dedi. Kitaplarımdaki kadınların ölümünde hüngür hüngür ağlıyorum. Bunlar sadece kadın hikâyeleri değil; hepsi insan hikâyesi...”

Çileli yollardan yazarlıkta bol ödüllü günlere
Sene 2008 - Tüyap Kitap Fuarı’nda

 

‘KAYNANA TERÖRÜ’

“Hikâyelerimin düşündürürken insanların içini acıtmasını istiyorum. Bu kadın hikâyelerini yazdığımda ‘Erkek düşmanı mı?’ sorusuyla da karşılaştım. Hiç öyle değil. Üç erkek kardeşim var. Ayrıca ‘kadın terörü’ diye bir şey de var. Özellikle de kaynana terörü. Ben toplumun oluşturduğu eşitliksiz değerlerle erkeği ve kadını koşullandırmasının toplumsal bir suç olduğu kanısındayım.”

EVDEKİ LAKABIM ‘CADI’DIR

“Evdeki lakabım ‘cadı’dır. Bu haksızlığa dayanamamamdan gelir. Abi küçüğünü döverse, küçüğe ‘Sen de vur’ diyenlerdenim. Karadeniz ormanları rant uğruna yok edilirken ‘Devlet de kimmiş, devlet benim’ diyen dağların ninesi gibi. Tıpkı dünyada kadına yazılmış ilk destan olan KADIN DESTANI kitabımda, zalim oğlunu kapısız odada zehirleyen SUMER kadını Liyotani Nippukir gibi... ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ sloganını sokaklarda yaşatan o genç kadınlar ve yıllardır acı çektirilen ama yılmayan Cumartesi Anneleri gibi bir cadıyım.”

Yazarın Tüm Yazıları