Vahşi olan hayvanlar değil insanlar

Tam 19 yıldır dünyanın en önemli kadın-moda dergilerinden ELLE’in genel yayın yönetmeni. Medya dünyası onu çok iyi tanıyor. Ama ünü plazaların dört duvarı arasına sıkışıp kalmış da değil. Aksine adı sokaklarda, ormanlarda... Çünkü aynı zamanda Türkiye’deki en ateşli hayvan hakları savunucularından biri. Işın Görmüş’le medyayı, modayı, tasarım dünyasını ve tabii ki Hayvan Hakları Kanunu’ndaki büyük boşlukları konuşmak için bir araya geldik...

Haberin Devamı

* Işıncım, muhtemelen biliyorsun, bugüne ışık tuttuğu için röportajlarıma çocukluk yıllarından başlıyorum.
- Gayet iyi biliyorum. Ben İstanbul-Üsküdar doğumluyum. Babam Kars, annem Keşan doğumlu. Annemin babası Selanik’ten gelmiş. Babamın ailesi ise Rusya’dan.

* Öğrenimin boyunca da hep İstanbul’da mıydın?
- İlkokul, ortaokul, lise hepsini İstanbul’da okudum. Üniversite için Ankara’ya gittim. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum.

* Çocukken ne olmak istiyordun, edebiyatçı mı?
- Veteriner olmak istiyordum aslında. Ama evet, edebiyata da meraklıyım, okumayı çok severdim. 11 yaşından itibaren dergilere merak sardım. Bilinmeyen diye bir dergi vardı, uzayla, evrenle ilgili konular olurdu içinde. Onu kaçırmazdım. Genç kızlık dönemimde ise Blue Jean gibi müzik dergileri ilgi alanıma girdi. Sonra bütün kadın dergilerini okumaya başladım. Yani 10-11 yaşından beri sıkı bir dergi okuruyum.

* Veterinerlik hayalleri ne oldu da suya düştü?
- Çok suya düştü diyemem. ODTÜ’deyken bile aklımdaydı. Üniversitedeyken “Avustralya, genç nüfus azaldığı için Türkiye’deki üniversite öğrencilerini vatandaşlığa kabul edecek” gibi bir haber geldi. Dedim ki buradan mezun olunca gideyim, hem Avustralya vatandaşlığına geçeyim hem de orada veterinerlik okuyayım. Sonra Türkiye’ye döner veterinerlik yaparım düşüncesindeydim. Ama annemler “Saçmalama, orası çok uzak, seni özleriz” deyince vazgeçtim. Onun yerine dergici oldum ki o da zaten ikinci büyük aşkımdı.

* O serüven nasıl başladı?
- Abim Alper Görmüş, Aktüel dergisinin yayın yönetmeniydi. Ercan Arıklı’nın, Ahmet Örs’ün dönemi. İşte Haşim Akman’lar, Neyyire Özkan’lar, Sefa Kaplan’lar, Leyla İpekçi’ler... Gerçekten çok güzel bir dönemdi. Abimden dolayı ortama aşinaydım ve çok öykünüyordum onlara. Bu saydığım isimler Türkiye’nin en iyi dergicileri, en iyi gazetecileri sonuçta... Keşke onlarla çalışsam diye düşünüyordum. Mezun olunca da abime “Gelip biraz Aktüel’de çalışabilir miyim?” dedim. “Gel bakalım” dedi. Aktüel’e girdiğim ilk hafta bir araştırma dosya haberim yayınlandı. “Demek ki yapabilirim bu işi” dedim. Zaten araştırmayı çok seviyorum, çok meraklıyım.

Haberin Devamı

Vahşi olan hayvanlar değil insanlar

KADİR İNANIR’LA PROGRAM YAPTIM, MAFYA PEŞİNE DÜŞTÜM

* Gazeteci dediğin meraklı olmak zorunda herhalde...
- Mutlaka... 23 yaşında Aktüel’de muhabir olarak işe başladım. Orada iki yıl çalıştım, sonra bir televizyon deneyimim oldu. Kadir İnanır’la “Böyle Gitmez” diye bir haber programı yaptım. Mafya peşindeyiz falan. İki sene de orada çalıştım. Derken bir gün Neyyire Özkan aradı. “Gazete Pazar’ı çıkarıyoruz. Benimle çalışır mısın?” dedi. İki sene de öyle bir maceram oldu.

* Oradan ayrılış?
- Orada çalışırken Cosmopolitan’dan aradılar. “Yazı işleri müdürü arıyoruz, dergiciliğe dönmek ister misin?” diye sordular, kabul ettim. Ama orada yazı işleri müdürlüğü yaparken işten atıldım. Beni tatile yolladılar, izinden döndüm, bir öğrendim ki işten çıkarılmışım. Hayatım boyunca bir daha kendimi o 15 günde hissettiğim kadar kötü hissetmedim. Aşk acısı yaşadım, ölümler yaşadım, o kadar üzülmedim.

* Çok kısa sürmüş ama işsizlik günleri...
- 15 gün sonra beni Hürriyet dergi grubundan aradılar. Benim evim Hürriyet, kaderime öyle yazılmış. Dediler ki “Fransız ELLE dergisi geliyor, çok kuvvetli bir kadın-moda dergisi. Yazı işleri müdürü arıyorlar”... Görüşmeye gittim. Neslihan Tokcan, Suay Aksoy’la görüştüm. “Seninle asıl iş görüşmesini Fransızlar yapacak” dediler. Bir hafta sonra o görüşmeye gittim. Korkunç bir görüşme oldu.

* Ne oldu?
- Daha 28 yaşındayım. Karşımda üç Fransız adam oturuyor. İki saat sürdü. Kapaklar çıkarıyorlar bana, moda çekimleri çıkarıyorlar, durmadan soruyorlar: “Sence bu mu daha uygun Türkiye’ye, bu mu? Şu modeli mi kapak yapardın, bu modeli mi?” Onlar sordukça anlatıyorum ama ben ne dersem tersini söylüyorlar. Çıktım oradan, arabama bindim. Yol boyunca ağlaya ağlaya eve geldim. İçeri girdim, telefon çalıyor. Açtım, Neslihan Tokcan... “Işıncım seni yazı işleri müdürü yapmak istemiyorlar” dedi. “Ben zaten söylemiştim” dedim. Sözümü kesti: “Seni yayın yönetmeni yapmak istiyorlar.” İşte o da hayatımın en büyük mutluluğudur. Meğer bilerek öyle davranmışlar bana. Anlamak istedikleri şuymuş; sen kendi fikirlerini savunuyor musun, savunmuyor musun? 19 yıldır da ELLE’in yayın yönetmenliğini yapıyorum. 53 edisyon içinde yayın yönetmeni olarak işe başlayan en genç isim benim. 19 yıldır bu görevde kalan da en fazla birkaç kişi vardır.

Vahşi olan hayvanlar değil insanlar

ECE SÜKAN İÇİN TÜRK KADINI BİLE DİYEMİYORUM

* Peki Işın Görmüş’ün hedefi ne?
- Kendimi 65 yaşında hâlâ ELLE’in yayın yönetmeni olarak görmek istemem açıkçası. Yazmak istediğim kitaplar var. Yaratmak istediğim bir marka var. Hayvanlarla ilgili de bir şeyler yapmak istiyorum. Ölmeden önce Türkiye’deki hayvan probleminin çözüldüğünü ya da en azından o yönde bir adım atıldığını görmeliyim.

* Türk markalarının dünyadaki yeri için ne dersin?
- Çok güzel markalar çıkmaya başladı. Dünyaca ünlü mağaza zincirlerine, alışveriş sitelerine giren Türk markaları var. Ne yazık ki biz kendimize güvenmeyen bir milletiz. Kendi gücümüzün ve yeteneğimizin farkında değiliz.

* Sana Türkiye’nin en güzel giyinen kadını kim desem?
- İlle de tek bir isim vermem gerekirse, Ece Sükan’ı çok beğeniyorum. Ona Türk kadını bile diyemiyorum, Ece bence uluslararası bir kadın.

* Ya erkek?
- Ay bu daha zor oldu. Serkan Altun-
orak çok güzel giyiniyor bana kalırsa.

* Türkiye’nin en iyi modacısı?
- Çok var ya... Dice Kayek’i çok başarılı buluyorum. Haute couture çalışıyorlar artık, bence çok başarılı. Nedret Taciroğlu’nu da beğeniyorum. Çok çalışkan, azimli ve özgüvenli. Yeni isimler de çok... Gül Ağış mesela emin adımlarla ilerliyor.

* Türkiye’nin en iyi mankeni?
- Manken kalmadı ki Türkiye’de, şu anda yok.

* Işın son dönemde dikkatimi çeken bir durum var, cemiyet hayatında markası olmayan kadın kalmadı gibi... Bu iş bu kadar kolay mı?
- Bu da bir dönem diye düşünüyorum. Çok zeki ve yetenekli olanlar aralarından sıyrılacak, diğerleri unutulacak. Bir ara da herkes takı tasarımcısıydı. Sonra bir ara herkes dergici oldu. Hülya Avşar’ın dergisi vardı. Deniz Akkaya’nın dergisi vardı. Seda Sayan’ın dergisi vardı. O geçti, şimdi herkesin markası var. Bir süre sonra bu da geçecek herhalde. Oyunu kuralına göre oynayanların markası yürür ama çoğu oyunu kuralına göre oynamıyor, sadece hava atmak için marka kuruyor. O zaman olmaz. Çünkü müşteri aptal değil. Marka yaratma konusundaki kaosun geçeceğini düşünüyorum.

Haberin Devamı

Vahşi olan hayvanlar değil insanlar

İÇİNDE HAYVAN YAŞAMAYAN EVLERİ GARİPSİYORUM

* Sen aktivist kimliğinle, hayvan hakları savunuculuğunla da tanınıyorsun...
- Kendimi bildim bileli hayvansever bir insandım. Hep hayvanlarla iç içe yaşadım. İçinde hayvan yaşamayan evleri garipsiyorum mesela.
Özellikle çocukların hayvanlarla birlikte yaşayıp o sevgiyi tatmalarının, onların gelişimi açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.
* Aktivistlik nasıl ön plana çıktı?
- Ben her zaman sokaktan, barınaktan hayvan kurtarırdım. Lisede okurken de, Ankara’da okurken de...
Eve bir hayvan gelirdi, tedavi edilir sonra da yuvalandırılırdı.
Sosyal medyanın yardımıyla daha çok hayvan yuvalandırmaya başladım.

* Sosyal medya bu kadar etkili mi?
- Etkili, çünkü takipçilerim çok bilinçli. Sayelerinde daha çok yardım topluyorum, daha çok hayvan yuvalandırıyorum. Instagram başladığından beri barınak ve sokaklardan kurtarıp sahiplendirdiğim hayvan sayısı 107’yi buldu.

* Bu iş nasıl bu kadar sistematik bir hale geldi?

- Beş sene önce veterinerim Şükrü Çobanoğlu ile dedik ki pazar günleri ormana gidelim.
Kalktık, Pirinççiköy’e gitmeye başladık.
Mama dağıtıyorduk, hasta köpekleri bulup kliniğe götürüyorduk, uyuz köpeklere tedavi uyguluyorduk falan...
Sonra “Deli miyiz, neden iki kişi hareket ediyoruz?
Gel bunu düzenli hale getirelim, sosyal medyadan da insan çağıralım” dedim. Çok tuttu o iş...
15 günde bir her pazar köylere gitmeye başladık. Sonra da Bolluca’da bir barınak keşfettik.
Resmi bir barınak değil. Bütün belediyelerin ormana attığı köpekleri Bolluca’da birisi topluyordu. Onlara yardım etmeye başladık.
Ve beş sene kar kış demeden, yaz demeden devam ettik buna. Herkes brunch’a gidiyor, ben Bolluca’dayım bildiğin...

* Peki ne yapılmalı ki hayvanlar daha güvende ve daha sağlıklı olsun?
- Ben bu konular üzerinde çok düşündüm, çok araştırdım. Biliyor musun, Osmanlı’da halk sokak hayvanlarına çok şefkatle yaklaşırmış.
Sokağındaki kediye, köpeğe sahip çıkarmış. Evinin önüne bir su, bir yemek kabı mutlaka koyarmış. İnsanlar vasiyet ediyorlarmış, kasaba para bırakıp “Ben öldükten sonra sokakta baktığım kedilere ciğer vereceksin, et vereceksin” diyorlarmış.
O kasaplar da bunu ciddiyetle yapıyor, o hayvanları beslemeye devam ediyormuş.

* E ne oldu da bu kadar acımasız, bu kadar vahşi oldu insanlar?

- Ne olduysa 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru olmuş. Batılılara özenme durumu yani...
O zaman batıda böyle bir şey yokmuş, öldürüyorlarmış sokaktaki kedileri, köpekleri.
Batılılara özenen aydınların da etkisiyle, sokaktaki canlar katledilmeye başlanmış.
Bu çok kötü bir kırılma noktası ve hâlâ da devam ediyor.

Haberin Devamı

Vahşi olan hayvanlar değil insanlar
 

KORKUYORSAN SOKAK KÖPEĞiNiN YANINDAN KOŞARAK GEÇME, GÖZ KONTAĞI KURMA

* Kedi ve köpek sokakta bakılmalı mı?
- Sokak köpeği diye bir şey yok. Sen kedi ve köpeği evcilleştirmişsin. Evcilleştirmek ne demek, kendine mahkum etmek demek. Yani sen artık ona yemek ve su vermek zorundasın. Ama sen tutup ne yaptın, bu kez onu sokağa attın. Bir sonraki adım ne? Sokağa attığın köpeğe yemek ve su vermedin, e haliyle köpek havlıyor. İşte ona da tahammül edemedin! Nasıl bir yaratık bu insan ya!

* Bunun çözümü ne?
- Tek bir çözüm var: Belediye. Alacak kediyi köpeği, kısırlaştıracak, aşısını yapacak, bulduğu sokağa tekrar bırakacak. Bu kadar basit bir işlemi yaparsan, 10-15 sene içinde sokakta kedi, köpek kalmaz.

* Sokaklardaki köpeklerden korkan da çok...
- Hiçbir hayvan tehlikeli değildir. Sosyal medyaya bak, kaplanlarla yatan adam, timsahlarla uyuyan kız... Hayvanlar vahşi değiller. Hayvanlar barışçıl ve huzur dolu hayvanlar.
Vahşi olan biziz. Köpekler de saldırgan değil. Sadece iki-üç basit kural var bilmemiz gereken.
Özellikle de çocuklar bilmeli bunları...

* Nedir o kurallar?
- Sokak köpeklerinin yanından koşarak ya da hızlı adımlarla geçmeyeceksin, çünkü bunu tehdit olarak algılarlar. Göz kontağı kurmayacaksın, aynı şekilde tehdit olarak algılarlar. Bir de yavrusu olan kedi ya da köpeğe yaklaşmayacaksın.

* Pet shop’lara gelelim.
- Tamamen yasaklanmaları lazım. Çünkü hayvan alınıp satılabilecek bir eşya değildir. Hayvan istiyorsan, sokaklar hayvan dolu işte... Yok eğer süs eşyası istiyorsan lütfen git süs eşyası al.
Çünkü hayvan duyguları olan bir varlık. 5199 sayılı Hayvan Hakları Kanunu var, içi boş. Hayvan hissedebilen bir canlı olarak bile kabul edilmiyor. Hayvana karşı işlenen suçlar Kabahatler Kanunu’na giriyor.

* Olması gereken ne?

- Kabahatlerden çıkarılıp suç olarak görülmesi lazım. Hayvanlara karşı işlenen suçlara da hapis cezası gelmeli ve bu cezalar paraya çevrilmemeli.
Ortada dolaşan bir yasa tasarısı var, o da hatalarla dolu. Tek bir uzmana danışılmadan hazırlanıyor çünkü. Osmanlı geri dönemeyen leylekler için vakıf kurmuş ya... Nereden nereye?

* İnsanlara bir aktivist olarak ne mesaj vermek istersin?

- Biz çok vicdanlı bir milletiz. Herkesin vicdanına dönmesini diliyorum. Kapınızın önüne bir kap su, bir kap yemek koymak sizi eksiltmez, insan yapar.

Haberin Devamı

VE SONUÇ

DERİN EMPATİ ÖZELLİĞİ ÖN PLANDA

Işın Görmüş’ün empati özelliği çok gelişmiş. O nedenle de hayvanlar konusunda aşırı hassasiyet gösteriyor. Bu durumu sadece yardımseverlik olarak adlandırmak mümkün değil.
Çünkü Işın direkt olarak o hayvanın ne hissettiğini anlıyor, hatta neredeyse biliyor.
Dolayısıyla her canlının eziyet görmeden nefes alıp vermesi onun için mühim bir konu...
Bu derin empati özelliği kendisini aynı zamanda adaletli bir insan haline getirmiş. Çünkü bu bilinç, yüksek derecede empati özelliği gerektirir.

ŞENLİK BAŞLIYOR

29-30 Kasım’da ikinci alışveriş etkinliğimizi düzenliyoruz.
İsmi ELLE Edit...
Hilton Convention Center’da yapılacak bir etkinlik bu.
90’a yakın markanın olduğu geniş bir yelpaze.
Herkese açık ve girişler de ücretsiz.
Markalar satış yapacak, müzik olacak.
2 bine yakın insan bekliyoruz.
Sabah 11’de başlıyor, akşam 9’a kadar.
Dolayısıyla işten çıkan insanlar da gelebilir.
Şu açıdan önemli bu etkinlik: Yılbaşı geliyor.
İnsanlar kime ne hediye alacağım telaşı yaşıyor.
Biz de en güzel markaların en güzel ürünlerini bir araya topluyoruz. Dolayısıyla hediye arayışındakiler açısından büyük kolaylık. Alışveriş yapanlara indirimler olacak, çekilişler olacak, sürprizler olacak.
Herkesi bekliyoruz.

Haberin Devamı
 

SON 24 SAATTE YAŞANANLAR

 

Yazarın Tüm Yazıları