İstişare zamanı

Yüksek enflasyonlu ülke, unutmaya yüz tuttuğumuz bir öyküydü.

Haberin Devamı

 Tüm 80’li, 90’lı yıllar boyunca yüzde 80’lerin biraz altı, biraz üstü, hep böylesi bir süreç içerisinde yaşadık. Turgut Özal öncesinde ilaveten vergi oranları hayli yüksekti. Kurumlar Vergisi oranı, SSDF kesintisi ile birlikte yüzde 49,22 idi. Kar dağıtımında ayrıca vergiler ödenirdi. Enflasyon birçok iş kolunda vergisini düzgün ödeyenler için özvarlığın erimesi anlamındadır. Dönemin ünlü denetim şirketi Arthur Andersen’in Türkiye yetkilisi bir makalesi ile bahse konu vergileri ödeyen şirketlerin 5 yıl içinde özvarlığını kaybedeceği tespitini yapmıştı.
Yüksek enflasyon dönemlerinde ticarette Türk Lirası üzerinden ve olabildiği ölçüde uzun vadeli borçlanmaları önerilir. Bağlı olarak satışlarının kısa vadeli olması iyidir. Böylesi dönemlerde enflasyon ve dolarizasyon birbirini besleyerek artar. Enflasyon tabii ki esas sıkıntısını geniş halk kitlelerine yaşatır. Özellikle sabit gelirliler hayat pahalandıkça geçim baskısından bunalır ve tüketim kalıplarını düşürmek zorunda kalırlar. Şimdilerde reel enflasyonun resmi verilerin üstünde olduğu biliniyor. Asgari ücretin 2820 TL (net) olduğu 2021 yılında insanlar açlık sınırının altında çalışma durumunda kaldılar. Yeni asgari ücretin 4000 TL mertebelerine gelmesi ancak geçmişte oluşmuş tahribatı bir nebze giderir. Oysa bu ücret 2022 yılı boyunca geçerli kalacaktır.
Gelişmeler önümüzdeki yılın enflasyon seviyesi yönünden zor geçeceğini göstermektedir. Enflasyonda ipin ucunun kaçma ihtimali, vurguladığımız gibi fiyat artışlarını yansıtamayan iş kollarını da etkiler. Böylesi süreçlerde milli paranın “değişim” ve “tasarruf aracı” fonksiyonları zaafa uğrar. Ülkede fiyatlamalar büyük ölçüde “döviz” üzerinden yapılmaya başlanır. Milli paranın hızla değer kaybı, satılanı tekrar yerine koyabilme imkânlarını sınırladığından, stokçuluk, karaborsa ve istifçilik artar. Hayatın her alanında ahlak erozyonu gözlenmeye başlanır. İlk planda “ödeme namusu” kriteri zaafa uğrar. Çalma, çırpma, yolsuzluk, rüşvet hatta fuhuş eğilimleri, kendine haklı gerekçeler üreterek yaygınlaşır. Hele, eskisi gibi küçük bir ekonomi olunmadığı için ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklarınız dış dünyada da olumsuzluklara yol açar.
Özetle, doğal ritim bozulursa peşi sıra pek çok olumsuzluklar yaşanabilir.
Bu ülkenin Anayasa’sında yer alan “Ekonomik ve Sosyal Konsey” böylesi durumlar için vardır. Siyasi otoritenin bu konseyi toplayarak istişare ortamını tesis etmesini bu anlamıyla elzem gördüğümüzü ifade etmek istiyoruz.

--------------------

Haberin Devamı

YENİ EKONOMİK MODELİMİZ

Haberin Devamı

EKONOMİ yönetimi “düşük faiz” den hareketle bir ekonomik programı uygulamaya koydu. Bağlı olarak, “TL” yabancı paralara karşı değer kaybetti ve enflasyon kontrolden çıkma eğilimleri göstermeye başladı. Siyasi otoritenin bu programa ilişkin oyun planı kısaca şöyle;
- Değerlenen döviz milli para cinsinden ülke değerlerini ucuzlatacağı için yabancı sermaye yatırımlarını cazip kılar.
- Dış turizm gelirleri doğal olarak artar.
- İthalat pahalanır ve bu durum cari dengeye olumlu katkı yapar.
- Doğrudan ithal yerine yerli üretim için imkânlar zorlanır, ithal ikamesi oluşturulur.
- Toplum lüks tüketimden uzaklaşır.
- Ülkenin tasarruf eğilimi yükselir.
- Zamanla yatırımlar için kaynak birikimi oluşur.
- Çin, Kore gibi bu yoldan geçmiş ülkeler örnek alınarak; süreç içerisinde merkezi planlamayla ihtisaslaşılan konularda, markalar oluşturularak, inovatif ve katma değerli bir ekonomik yapı hedeflenir.
Bu modelin uygulama zorlukları ise kısaca şöyledir;
- Kore ve Çin bahse konu performansı demokratik olmayan bir yönetim altında gerçekleştirmiştir. Bu durum Türkiye için ne ölçüde uygundur?
- Belirli bir tüketim seviyesine alışmış toplum ne ölçüde düşük tüketim kalıbına razı olacaktır?
- İhracat artabilmesi, evvel emirde ülke içi üretim kapasitesine bağlıdır. Türkiye’de tatmin edici bir “atıl kapasite” söz konusu mudur?
- İhracata yönelen sınırlı kapasite ülke içinde “arz” problemi oluşturabilir. Bu durum enflasyonist bir baskı yaratabilir.
- Döviz rezervleri yeterli düzeyde olmadan faizin enflasyonun altına çekilmesi, dövizin kontrolden çıkması ve hiperenflasyona sebep olması riski bulunmaktadır.
-Yükselen enflasyon ve artan volalite fiyatlama sorunları oluşturur. Tedarik zincirinde aksamalar yaşanır. Nitekim an itibariyle olan budur.
- Ucuz emekten hareketle katma değerli üretim bilgi toplumunda artık mümkün gözükmemektedir.
- 21. Yüzyılda ekonomi; demokrasi, insan hakları, çevre duyarlılığı…. gibi parametrelerden soyutlanamaz.

Yazarın Tüm Yazıları