Görülen gerçek, enflasyon bir türlü dizginlenemiyor.
Faiz yüzde 50 mertebesinde olmasına, döviz kuru örtülü olarak baskılanmasına rağmen fiyatlar artış eğilimini koruyor.
TÜİK’in kasım ayı tüketici enflasyonu aylık yüzde 2.24, yıllık yüzde 47,09 oldu.
İstanbul Ticaret Odası (İTO) ve Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) açıkladığı aylık oranlar sırasıyla yüzde 3.07 ve yüzde 4.06.
Yıllıkta İTO yüzde 57.99, ENAG ise yüzde 86.76 ölçüyor.
Alınan bunca tedbire rağmen ancak “bir arpa boyu yol” alınmış görünüyor.
Bunun en temel sebebi enflasyonun düşeceğine dair beklentilerin oluşamamış olması.
Beyaz yakalı emekçilerin de durumu pek farklı değil.
Türkiye'de ortalama ücret 23.000 TL civarındadır.
Açlık sınırı TÜRK-İŞ verilerine göre Nisan 2024 ayı itibariyle 17.725 TL, yoksulluk sınırı ise 57.736 TL.
Bu rakamlar gösteriyor ki geçim şartları emekçiler için imkansızlıklar içeriyor.
Yeni şehre gelmiş mavi yakalılar çok muhtemel geniş aile yapısıyla ve memleketlerinden ayni desteklerle yaşamaya çalışıyorlar.
Ancak beyaz yakalılar daha eğitimliler ve moderniteye daha yakınlar.
Hele çekirdek aileler için bu seviye ücretlerle geçinebilmek kâbus senaryosuna dönüşmüş durumda.
Bazı sektörlerde makinalar stop etmiş olsa da iş insanları “bir gün düzelir” umuduyla ticaretlerine devam ediyor.
Mevduat faizleri yüzde 50'liler mertebesinde.
Bu faiz seviyesi, hele döviz baskılanırken imkânı olanın iş kayıp acısını bile hafifletir.
Ancak ticaret sürekliliğini sadece kâra borçludur.
Kâr kavramını tek taraflı olarak “işveren mutluluğu” üzerinde konuşmuyor olmak gerek.
Neticede iş yerlerini bir gemiye benzetirsek, “herkes aynı gemide.”
Öte yandan enflasyon olgusu, maalesef bir türlü dizginlenemiyor.
Falanca sinagogda hep birlikte 10. Yıl Marşı söylendi.
Bu tablolarla ülkemizde daha sık karşılaşıyor olduk.
Osmanlı bir imparatorluktu.
Bağlı olarak çok kültürlü, çok milletli bir yapıydı.
19. YY öncesine kadar her din ve etnisiteye mensup insanlar yerleşiklik duygusu ve güvencesi altında yaşıyorlardı.
Sonrasında mikro milliyetçilik akımları Osmanlı coğrafyasını da sardı.
Cumhuriyetimiz de, imparatorluk bakiyesi topraklarda, bahse konu çeşitliliğe geçit vermeyen bir “ulusallaşma” hareketidir.
Artık imaj ve itibar yönetimi her biri için önemli.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu nispeten genç politikacılar.
Rakiplerine göre yaş avantajlarını daha da belirgin kılma yarışı içindeler.
Özgür Bey botoks imkanlarına mesafeli kalmıyor, Ekrem Bey ise kızıla çalan ve seyrekliği giderilen saçlara sahip oldu.
Esasında ne gerek var?
Zaten ellili yaşlardalar.
Ne olurdu sanki yaşlarına uygun yüz çizgileri ve hafif dökülmüş ve kırlaşmış saçlar.
En açık ve net işaret Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan geldi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin Abdullah Öcalan'a ilişkin açıklamalarına sert tepki verdi.
Oysa CHP Genel Başkanı Özgür Özel temkinli yaklaşmıştı.
Kürt sorununun barışçıl çözümüne katkı sağlayan her projenin arkasında olacaklarını ifade etmişti.
Neticede Genel Başkan partinin kurumsal görüşünü açıklar.
Buna rağmen Mansur Yavaş, parti disiplinini bir kenara koyarak Devlet Bahçeli'nin sözlerine “Ortodoks” bir üslupla karşı çıktı.
Mesela bir cumartesi sabahı Ödemiş’e gidebilirsiniz.
Sizi Türkiye’nin belki de en renkli pazarı bekliyordur.
Sebze-meyve çeşitliliği ne denli bereketli topraklara sahip olduğunuzu hissettirirken, el işlemeli örtülerden tülbentlere, evlerde imal edilmiş ürünlerin otantik güzelliği ile hayranlığınız doruğa çıkar.
Erken saatlerde meşhur Töngül pidesini, Birgi ve Bozdağ turundan sonra dönüşe yakın Hurşit ya da Dostol’da Ödemiş köftesini taam edebilirsiniz.
Diğer bir yer, mesela Aydın’ın Dalama beldesi olabilir.
İzmir’den 1.5 saatlik bir yolculukla Dalama’ya ulaştığınızda sabah vakti başlamış kuyu tandır ziyafetine dahil olursunuz.
Küçük çarşısında çok sayıda sokak mekânında kuzu tandırlar gözünüzün önünde satırla parçalanarak servis edilir.
Kruvaziyer turizmle gelenler şehir içinde niçin vakit geçirmiyor?
Bu sorular yıllardır sorulur ve cevapları için çözüm önerileri getirilir.
Genelde “pansuman” niteliğinde görüşler ifade edilir.
Oysa bu konu sıkı bir özeleştiri gerektiriyor.
İzmir 60 yıl öncesine kadar Akdeniz'in incisi konumunda, biblo-kentti.
Burada yaşayanlar, yani bizler, hepimiz, el birliğiyle bu güzel beldeyi adeta perişan ettik.
Yani, “çuvaldız” seçerken en irisini kendimize batırmamız gerekiyor.