Zeynep Göğüş ile ‘Çok yalan söyledik’ ve Ankara sohbeti

Değerli okurlar, bu hafta köşemde çok değerli gazeteci-yazar Zeynep Göğüş’ü konuk ettim.

Haberin Devamı

Haziran 2023 ayında yayınlanan son romanı ‘Çok Yalan Söyledik’ ve Ankara sevdası üzerine gerçekleştirdiğimiz bu keyifli sohbeti fazla bekletmeden sizinle paylaşıyorum. ‘Çok Yalan Söyledik’ romanında, Ankara belgeseli hazırlamak için büyüdüğü şehre dönen Işıl, yerleştiği Kale civarında ve başkent sokaklarında gezdikçe hem kendi geçmişine hem de ülke tarihine doğru bir yolculuğa çıkar. Tesadüfler onu öğrencilik yıllarından kalma derin bir sırrın çözülmesini sağlayacak ipuçlarıyla karşılaştırır. Vaktiyle gizlenmiş pek çok olay peş peşe açığa çıkar...

Zeynep Göğüş ile ‘Çok yalan söyledik’ ve Ankara sohbeti

Zeynep Göğüş-Serenad Altan

Merhaba, ne güzel sizinle birlikte olmak... “Çok Yalan Söyledik” adlı son kitabınız hem merak uyandıran hem sorgulatan hem de Ankara’ya dair birçok özgün bilgi içeren harika bir eser olmuş. Ben iki günde bitirdim. Kitap bitti ama tıpkı bir sonraki sezonunu beklediğimiz diziler gibi “Devamı ne zaman?” dedirtti. Siz hangi duygularla başladınız bu kitabınızı yazmaya? İlk kıvılcım neydi?

Haberin Devamı

Herkes gibi benim de iç dünyam karmaşık. Çok Yalan Söyledik de olsun diğer üç romanda olsun yola çıkarken o iç dünyanın meselelerinden birini veya birkaçını seçiyorum. Ankara’da geçen bu son romanın kıvılcımı kendime sürekli tekrarladığım, “Biz bu hale nasıl düştük? Nerelerde hata yaptık?” soruları oldu. Derdimi ya da meselemi anlatmak için kendi öz geçmişimden hareketle hayatımın en belirleyici yıllarını yaşadığım Ankara’yı ve şehrin en sevdiğim ve bence en derin mekânı olan Kale’yi seçtim. Ne anlatacaksam geçmişe köprüler atarak Ankara üzerinden ve kale metaforunu kullanarak yazacaktım, çünkü hepimizin içinde kale duvarları var diye düşündüm.

2021 yılında yayımlanan ‘Yok Çünkü Telafisi’ kitabınızdaki bazı aforizmaları bu kitapta yeniden bulduk. Ne kadar dürüst olduk önce kendimize sonra çevremize gibi... Çok Yalan Söyledik bir tür duygusal sağaltım ve dışavurum mu oldu sizin için?

Haberin Devamı

Bir önceki romanım ‘Yok Çünkü Telafisi’nde ana meselelerimden biri aile tarihi dahil geçmişin bize tahrifata uğratılarak aktarılmasıydı. Tahrifatı yapanları suçlayarak değil, bunu neden ve hangi koşullarda yaptıklarını anlamaya çalışarak yazdım. Tespitinizde haklısınız çünkü bu sorun mekân ve karakterler bambaşka da olsalar son romanda da ele alınıyor. Ankara’nın tarihini bilmeyenlere, eksik ya da yanlış bilenlere göndermeler var. Bazı şeyler neden unutulmuş, kim unutturmuş? Hangi koşullarda unutulmuş? Her roman benim için dışa vurum çünkü zaten yazar her romanında vardır ve kendi içine doğru bir yolculuk yapar. Benim için yazmanın kendisi sağaltım, derdi olan insan oturup yazar çünkü.

Haberin Devamı

Zeynep Göğüş ile ‘Çok yalan söyledik’ ve Ankara sohbeti

Kurgusal bir otobiyografik roman diyebilir miyiz ya da siz kitabın yazarı olarak “Romanınızın türü ne?” diye sorulduğunda nasıl yanıtlıyorsunuz?

Kısmen desek? Romanın türünü dayatmak istemem. Nasıl yerleşirse öyle olsun. Bazı bölümleri için otobiyografik ögelerin kurgunun içine yedirildiğini söylemek mümkün. Bazı gerçek olaylar da var içinde, mesela arkadaşım olan ODTÜ’lü bir gencin kaldırımda vurulması, onu ihbar ettiğinden kuşkulanılan bir yüzbaşının varlığı gibi. Fakat o gerçek çıkış noktaları beni dürtmekle birlikte bambaşka yeni gerçeklikler yaratmama yol açtı. Karakterler gerçek hayatta var olmuşsalar bile siz yazar olarak emek sarf edip onları yeniden yaratıyorsunuz ve onlarla zaman zaman duygusal bir ilişki kuruyorsunuz. Adı üstünde roman işte. Olayları gerçeğinden milim sapmadan anlatacaksan o roman değil tarih olur, bazen de ideoloji olur.

Haberin Devamı

YAZDIĞIM METİNDEN MEMNUN OLANA KADAR UĞRAŞIRIM

‘Çok Yalan Söyledik’de gerçeklik ve kurgu o denli başarılı bir şekilde iç içe geçmiş ki, açıkçası ben okurken yazdıklarınızı yaşadım adeta. Haklısınız tarih değil belki ama, okuru bu kadar derinden romanın içine çekebilmek bir yazar için şüphesiz ki büyük bir başarı ve ustalık gerektiriyor. Bu romanınızda ustalığın en üst basamaklarında olduğunuz aşikâr. Bu size nasıl hissettirdi? Mütevazı kişiliğinizi bir kenara bırakarak yazar kimliğinizle yanıtlarsanız çok sevinirim...

İltifatınız için teşekkür ederim. Dünyaya ne kadar çok pencereden bakmayı becerebilirseniz, o kadar usta romancı olursunuz. Gerçeği tek bir pencereye hapsedemezsiniz. Yazarlık sürekli öğrenerek ilerleyen bir süreç. Kaldı ki hiçbirimiz bir önceki yıla göre aynı insan değiliz. Her romanı daha iyisini yapabilir miyim duygusuyla yazıyorum. İçeriği her seferinde daha da yoğunlaştırdığımın farkındayım, fakat bunu yaparken üslubu sadeleştirme kaygım artıyor. Dengeyi böyle bulmayı umuyorum. Öte yandan kendi kendimin referansıyım, bana bir şeyler öğreten, merakımı kamçılayan romanlar okumayı seviyorum. Dolayısıyla ben de okurun duygu ve bilgi birikimine katkısı olan metinler kaleme almak istiyorum. Sığ sularda dolaşarak roman yazılmaz. Yazdığım metinden memnun olana kadar uğraşırım. Ancak bu hiçbir zaman yüzde yüz bir memnuniyet değildir. “Oldu bu, her şey mükemmel” demek yazarın sonunu getirir. Romana son noktayı koyduktan sonra geri dönüşlerle altı ay kadar üzerinde çalışıyorum. Sonunda roman bana artık onu rahat bırakmam gerektiğini söyler.

Haberin Devamı

Zeynep Göğüş ile ‘Çok yalan söyledik’ ve Ankara sohbeti

Birbirine derin bağlarla bağlı ancak hayat koşulları yüzünden yolları uzunca bir süre ayrı kalmış üç kadın arkadaşın ilişkisinde geçmişe dönük olarak sizi en çok düşündüren ne oldu? Geçmiş ve bugün arasında köprü kurarken zorlandınız mı?

Bir tür yüzleşme metni olduğu için evet zorlandım. Yazarken sancılı bir süreç yaşadım diyebilirim. En zoru insanın kendine karşı dürüst olması. Biraz önce yazmanın sağaltıcı etkisinden bahsetmiştik. Yüzleşmek zorluyor ve cesaret gerektiriyor, ama iyileştirici de bir etkisi var. Yüzleşme meselesi üzerine düşündüm. Çözümü askıda kalan sorunların toplumu kemirmesi bireyler için belki daha kuvvetle geçerli. Her şeyle yüzleşilen bir roman yazdığım iddiasında değilim ama evet, halının ucunu kaldırdım. 

KALE CİVARINDA YAŞAMAK İSTERİM

Belgeseli Ankara’da çekme fikri sizin gerçek hayatta Ankara’ya olan bağlılığınız mı yoksa geçmişle yüzleşmek, mekân, yaşanmışlıklar, eski dostlar hep Ankara’da olduğu için daha kolay olur gibi mi düşündünüz?

İstanbul’dan taşınmak zorunda olsam başka yere gitmem, tekrar Ankara’ya dönmek ve Kale civarında yaşamak isterim. Orada oturmak benim gençlik rüyamdı. Ankara’yı kolayıma geldiği için seçmedim, anlatmak istediklerim için Kale’den daha anlamlı bir mekân, Ankara’dan daha temsili bir şehir düşünemedim. Benim için mekânlar da birer roman kahramanı. Ankara ve Kale’yi romanın kahramanları gibi ele aldım. 

Zeynep Göğüş ile ‘Çok yalan söyledik’ ve Ankara sohbeti

Bu son sözünüz Ankara sevdalısı okurlarımız için çok kıymetli bence. Büyülü İstanbul’dan vazgeçip Ankara’yı tercih ediyor olmak sizin de sevdanızın derinliğini gösteriyor zira. Peki son yıllarda Kale’nin gelişimi, bünyesinde barındırdığı birbirinden değerli eserlere ev sahipliği yapan müzeler, sokak sağlamlaştırmaları, sanatsal sergileri yıl boyu bünyesinde barındırması, eski dokunun korunmasıyla birlikte yeniden canlanmış hale gelmesi bir Ankara ve Kale sevdalısı olarak sizi de çok mutlu ediyordur diye düşünüyorum. Özellikle Kale’nin bu gelişimi size nasıl hissettiriyor?

Ankara benim karakterimin, hatta bilincimin oluştuğu yer. Çocukluğum Ankara yerine İstanbul’da geçseydi başka biri olabilirdim. Ne demek istediğimi yolu bir şekilde Ankara’dan geçen dostlarım çok iyi anlar. İstanbul egosu tavan yapan bir şehir. Ben Ankara’nın şatafatsızlığını, en çok da dostluklarının duruma bağlı olmayışını severim. Romanda Ankara’yı mekân seçerek belki de bu şehre kefaretimi ödedim. Özellikle Kale ve civarına kıymet verilmesi beni son zamanlarda en mutlu eden gelişmelerden biri. Köksüzlük beni korkutur, ayağımı nereye bastığımı bilmek isterim. Eski dokuya verilen önemin artmasını Ankara hak ediyordu. Sanat ve kültür etkinlikleri her zaman Ankara’ya çok yakışır. Seyircisi farklıdır çünkü. 

Son olarak sizce her birimiz 21. Yüzyılda ne kadar dürüstüz? Ve Ankara’yı 3 kelimeyle özetler misiniz desem bu 3 kelime ne olur?

Dedim ya dürüst olmak zor ve cesaret işi diye. Yazarken de deneyimledim bunu. Hiçbirimiz dürüstlük abidesi değiliz. Bize söylenen yalanlara inanmak çoğu kez işimize geliyor. Üç kelimeyle Ankara mı? Ne zor soru. Cumhuriyet, çocukluğum, Kale desem...

“Cumhuriyet, çocukluğum, Kale…” zaten ‘sizdeki Ankara’ kavramını çok net açıkladı. Bu güzel ve derin sohbet için şahsım ve Hürriyet Ankara ailesi adına size teşekkürlerimi sunuyorum. Yeni kitaplarınızı sabırsızlıkla bekliyor olacağım Zeynep Hanım... Umarım iki Ankara sevdalısı olarak yine görüşme fırsatımız olur.

Ben de size ve nezdinizde Hürriyet Ankara ailesine teşekkür ediyorum. Tüm okurlara sevgilerimi iletiyorum.

Yazarın Tüm Yazıları