Dünyada kirlenmedik tek yer orası kalmıştı, orayı da becerecekler.
Ve gözden kaçanlar
Mutad görevlerinin başına döndüler yine ABD ve Rusya.
İnsanları, kurumları, devletleri birbirlerine düşürüp kırdırırlar ama ABD-Rusya Çatışması’na hiç girmezler. Mış gibi yapıp dururlar.
***
Bunlara süper devlet diyorlar ama süperlikleri sadece sana bana karşı işliyor. Birbirlerine süperlik tasladıklarını hiç görmedik.
Bildiğiniz bir yerde var mı
Amerikan-Rus çatışması?
- Başkanlığa ister aday ol, ister olma... İster çatı ol, ister kapı-pencere.
Ne halin varsa gör ama beni kandırma. Aday olmayacağın halde mış gibi yapma. Gücüme gidiyor.
- Çünkü ben aptal değilim.
***
Bunu belki de yüzbinlerce insan adına söylüyorum.
Tekrarlayayım:
- Aptal değilim.
Değilim.
T.C. Cumhurbaşkanı için:
- Diktatör demiş.
Adama niye kızayım?
Dönüp bana dese ki:
- Sizin muhalefet lideriniz söylüyor onun bir diktatör olduğunu... Git ona kız.
***
Haklı.
İtalyan Başbakanı’nı sorgulayacak halimiz yok. Bilgisi, zekası, dağarcığı, kapasitesi ne kadarcıksa o işte...
Nasıl hesap ettiler bilmem ama isterse 20 milyon kişi dökülsün yollara...
İsterse şehir boşalsın.
Bu şehirde bizim derdimiz kalabalıklar değil.
Kuralsızlıklar.
*
Bize hayatı zindan eden odur.
- Disiplinsiz şehir.
Nüfusu 20 milyon da olsa, 10 milyona da düşse fark etmez. Biz, birbirimizin hakkına, hukukuna saygı göstermeyi,
Hem de daha heyecanlısını.
Buradan anlaşılıyor ki,
imza bir şey ifade etmiyor.
Yol açıkken
Bugün, hemen bugün...
Parlamenter Sistem’e dönsek.
Ve pazar günü de hemen seçim yapsak, hemen.
Ne olur? Hiç.
Bunu bir türlü aklım almıyor.
***
Aklımın almadığı başka
şeyler de var:
- Montrö ile Kanal İstanbul arasında bağlantı kurmak,
Gezi Parkı’ndaki Topçu Kışlası’yla 3’üncü köprüyü birleştirmeye benzer.
***
Niye gece yarısı?
E yüzde 100’ün Cumhurbaşkanı lafını nereden çıkarıyorsunuz? Keşke ama mümkün mü? Seçilecek olan zat, ülkenin tamamına kollarını açsa da, bilin ki yarısı boş kalacaktır. Gelmiş geçmiş en şirin, en sevimli Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i bile ülkenin yüzde 100’ü benimseyemedi.
Bilmiyorum, 16 milyon İstanbullu, İmamoğlu’yla sahiden kucaklaşıyor mu? Doğru söyleyin bana.
Eşkal
2007’de Abdullah Gül seçilirken, slogan şuydu:
- Müslüman bir Cumhurbaşkanı.
Bugün böyle bir slogana ihtiyaç kalmadı. Çünkü adayların hepsi muhafazakâr hatta mukaddesatçı insanlar..
Milliyetçilikleri de caba.
Peki, bu ne demek?
Zannedersiniz ki dünyanın en kolay mesleği.
Cumhurbaşkanı olmayı kim istemez diyerek makamı şereflendirecekler mi yoksa kendileri mi şerefyâb olacak, belli değil.
Ama normal insanlarla haddini bilmeyen insanların birbirine karıştığı muhakkak.
Bir Abdullah Gül olamadılar.
7 yıldır vakur bir şekilde kenarda bekliyor. Daha da kaç yıl bekleyebilir?
Tevazu bambaşka şey arkadaşlar.
*
Bu arada
Bundan sonrasına artık erken seçim değil, olsa olsa erkenleştirilmiş seçim diyebilirsiniz.
Deyin...
***
Bana sorsanız, adına seçim bile demem.
Çünkü seçim bir yarıştır. Bazen liyakat yarışır, bazen kadrolar ve liderler yarışır, bazen projeler yarışır, bazen siyasi tercihler... vs.
Bu böyle değil ki...
Erdoğan’ı oradan indirecek bir adam aranıyor. Hepsi bu.
Kim bu adam?
bu kadar sürekli ve süratli değiştiğini hiç görmemiştim. Tam da benim olmadığım günlere denk geldi.
Ne yapalım?
Arkada kalanlar, orada kalsın.
Biz önümüze bakalım.
Bütün mesele:
- Hangisinden başlamalı?
***
Bence kolayından başlamalı.
Cevap:
Ama onlar GARA Operasyonu’nda başarısız oldular.
***
Ne güzel anlaşıyoruz, değil mi?
Fezleke denince, asıl komik olanı şu:
Bazı milletvekilleri, karar vermek için fezlekelerin içeriğini inceleyeceklerini söylüyorlar.
Elbet incelesinler ama bunu öyle bir tonda söylüyorlar ki, sanırsınız, fezlekeyi yollayan makam, bir sürü suç uydurmuş.
.............
- Parlamenter Sistem’in yüz karası.
Birinci partiye değil. İkinci partiye de değil, üçüncü partiye iktidar görevinin verildiği, ucube bir dönemdir.
Daha da komiği, seçime hiç girmemiş bir partinin - kalabalığa dalıp - koalisyon ortağı olabildiği egzantrik bir süreçtir.
Hem de kim karar veriyor?
Halkın değil, Meclis’in seçtiği bir Cumhurbaşkanı.
Nasıl yetki ama?
...........
28 Şubat dendi mi, darbeden falan önce, bunlar aklıma geliyor.
Ama bu, Azerbaycan’a yaptığı saldırıyı unutturmaya yetmez.
Hayret ettiğim şudur:
Bu kadar demokrat bir insan, nasıl oluyor da aynı zamanda acımasız bir işgalci olabiliyor?
Çağrışım
Darbe girişimi -şimdilik- bastırıldı.
Hem de kolayca bastırıldı.
Acaba diyorum kontrollü bir darbe miydi bu?
Siyaset
Şimdi de soru şu:
- HDP kapatılırsa,
HDP oyları kime kalacak?
Hoppala...
Görüyorsunuz ki, parti ister açık olsun, ister kapalı, HDP oyları, yine başkalarına gidecek...
- Ne biçim bir parti bu?
Kendine hiç mi hayrı olmaz?
Nokta atışlar
- Bayrak sallıyor.
Kime güveniyor?
Arkasında abileri var.
Bütün işi bu.
100 yıl evvel de zaten Anadolu’ya görevli olarak gönderilmişti...
Mesleğine aynen devam ediyor.
****
Yahu Yunan, yahu komşu!.. Senin gibi vaktiyle gün görmüş geçirmiş
Bunu bir istihbarata dayanarak söylüyor değilim.
Sadece ihtimallerden biri.
***
Esasen muhalefetle iktidarın yeni anayasa için masaya oturmaları da imkansız gözüküyor.
Çünkü bir taraf Parlamenter Sistem’de ısrar ediyor, öbür taraf (şimdiki) Başkanlık Sistemi’ne devam etmek istiyor.
Nasıl anlaşacaklar?
***
Ortada öyle bir ihtilaf var ki, diğer ihtilaflara benzemez.
“Herkes hırsız.”
Değilse bile “şüpheli.”
***
Adliye rafları, iftira dosyalarıyla dolup taşıyor.
Ne kıymeti var?
Bir şeref davası 3 yıl 5 yıl sürüyorsa, nereniz aklanmış oluyor? Kim hatırlıyor?
***
Hakimlerimiz geçen yıl bir dosyaya
Şimdi nereden aklıma geldiyse...
4 milyon oy
Bunlar yeni gençlik oyu.
İlk defa kullanılacak.
Acaba nasıl dağıtılacak?
Partilerin mevcut oy oranlarına göre dağıtamazsınız.
Mesela... HDP’nin 6 milyon oyu, yuvarlak hesap yüzde 10’a tekabül ediyor diyelim.
Öyleyse yeni 4 milyon’un yüzde 10’u da
Sabahtan akşama kadar “Başarısız operasyon” diye bağıranlara bir soru:
Yüzlerce başarılı operasyon’un hangisini alkışlamıştınız ki?
***
İşin erbabına da bir soru:
Dostunuz, yoldaşınız, ortağınız HDP’ye rica edip 13 vatandaşımızın serbest bırakılması için tavassutunu isteyemez miydiniz? Nokta.
***
Hayır, nokta değil, virgül.
Neden HDP diyorum?
Olmazsa olmaz mı?
Ters köşe, boş kale, rakipsiz aday, dikensiz gül bahçesi...
Siyasetin her türlüsüne eyvallah...
Ama yalan söylemeyin. Yalvarırım.
*
Bir bildiri üzerinde bu kadar çeşitli felsefe yapılır mı?
- İnce siyaset...
“Seçimi kazanacağına inansaydı, darbeye niye kalkışsın?”
Kimden bahsediyor bu arkadaş? Hiç belli değil. Ama güzel konuşuyor, sesinin tonu da iyi. Epey dinleyeni var.
- Yahu bırak, yalancının biri.
- Eyvah o da mı?
*
- Bir bildiri için yüksek akıl gerekmez. Zehir gibi amirallerimiz var. Hangisine versen bu görevi, bildirinin alâsını yazar.
Yazar ama teknik direktör kim? O olmadan olmaz.
- Yahu bırak, yalancının biri de o.
- O da mı?
- Evet o da...
*
İşte beni bu mahvediyor.
Darbeciyi anlarım, muhalif veya münafık hepsini anlarım, adam casus bile olsa, üstlendiği görevin ciddiyetini bilirim ama yalancı’ysa ona dayanamam.
*
İçimi zaten bir şüphe kemiriyor.
Dünyanın en yalancı adamı, Türkiye’de mi yaşıyor?
Yani onunla vatandaş mıyız?
Doğru söyleyin.
İşte bunu düşünmek, buna ihtimal vermek, beni kahrediyor.
......
Peki... Bu duyguya nereden kapıldım?
Ne zaman kapıldım?
Nasıl kapıldım?
Geriye dönüp bunu mutlaka inceleyeceğim ve bulacağım.
5-10 yılda bir topu durdurup bu tür araştırmalar yapmak hepimize iyi gelecektir. Size de tavsiye ederim.