İç Ege’ye farklı bir yolculuk

Arabayla giderken gözün alabildiğine uzanan bağlar karşısında insan şaşkınlığını ve hayranlığını gizleyemiyor. Manisa’ya çok gittiğim halde bir üzüm cenneti olan Alaşehir’e hiç yolum düşmemişti.

Haberin Devamı

İç Ege’ye farklı bir yolculuk

Bölgede Sultaniye başta olmak üzere yetişen üzümlerin büyük bir bölümü en çok yenilerek tüketiliyor, sirke, pekmez ve suma yapılıyormuş. Ancak İç Ege ya da Batı Anadolu aynı zamanda anasonun da yetiştiği yer. Bu ikili bir araya gelince tabii ki ilk akla gelenlerden biri de rakı oluyor.
Kısacası Alaşehir, rakı üretimi için de hammadde açısından çok önemli bir coğrafyada konumlanıyor. Tekel’in özelleşmesinden sonra Mey, 1995’te Alaşehir fabrikasını kurmuş.
Fabrika içinde, İnhisarlar İdaresi’nden günümüze uzanan 150 yıllık köklü bir geçmişin, deneyimlerin sonucunda ortaya çıkan ‘Yenilikhane’ adını verdikleri inovasyon merkezi de bulunuyor.
Üniversitelerle ortak projeler yürütüyorlar.

DUYUSAL ÇEMBER

Viski, şarap, bira gibi içki, kahve ve çikolata gibi gıda sektöründeki ürünler için yapılan duyusal çember araştırması rakıda ilk kez uygulanmış.
Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Turgut Cabaroğlu, Dr. Merve Darıcı, Mey|Diageo Kalite, Teknik ve İnovasyon Müdürleri Duygu Beypınar ve Koray Özcan, rakının aromatik dünyası ve duyusal çemberini tanımlamak üzere 2 yıl süren zorlu bir çalışma yapmışlar.
Bu çalışmayı anlatan makalenin dünyanın önde gelen hakemli gıda bilimi dergisi Foods’ta yayımlanmasıyla rakının duyusal çemberi uluslararası literatüre girerek bilimsel olarak tescil edilmiş. Bu aroma çarkını 24 Ekim’de Londra’da ‘master brewer’lara anlatacaklarmış.
Ayrıca duyusal sözlük oluşturulmuş, ki bunun gastronomi sektörüne de katkısı büyük.
Rakı bizim topraklarda bilinip seviliyor ama artık dünyaya açılması, tanınması da gerekiyor. Bu topraklara özgü 500 yıllık bir geleneği geleceğe aktarmak ve kültürünü geliştirmek tabii ki emek ve araştırma istiyor.
Sanıyorum şimdi sıra meze kültürüyle güçlü bir bağı olan rakının dünyada bilinirliğinin artmasına ve tanınmış restoranlara girmesine geldi.
Ki olacağına inanıyorum, birçok marka kraft çeşitler üretiyor, kalite çıtasını yükseltiyor...

Haberin Devamı

Bağda akşam yemeği

Haberin Devamı

Alaşehir seyahatinin en lezzetli bölümü, bölgenin en yüksek, tüm Alaşehir ovasını tepeden gören noktasında yer alan Tuanna Bağları’nın ortasında kurulan sofrada yediğimiz akşam yemeğiydi.

İç Ege’ye farklı bir yolculuk

Son dönemin en yetenekli şeflerinden Alaf Restoran’ın kurucusu Murat Deniz Temel, “İç Ege’den Kıyı Ege’ye Teruar’ın Tadı” temalı bir menü tasarlamıştı. Ayvalık’tan Soma’ya, Aydın’dan Bafa’ya, Denizli’den Alaşehir’e uzanan coğrafyanın ürünlerini açık hava mutfağında tütsüleyerek, ızgara yaparak, ağır ateşte pişirerek sundu.Tire çamur peyniri dolgulu Denizli çıtır kale biberi, Bafa Gölü’nden yılan balığı füme, Eğirdir Gölü kereviti, Bafa Gölü çipura ile tuzda balık, Alaşehir kapama, horozlu keşkek ve soma helvası hem yaratıcı hem de rakıyla uyumu gözetilmiş yemeklerdi.

Haberin Devamı

İç Ege’ye farklı bir yolculuk

Adana, Antep, Antakya: Hangi mutfak?

Adana, Antakya ve Antep arasındaki en iyi mutfak yarışı bitecek gibi değil. Geçtiğimiz hafta sonu çok başarılı bir organizasyon olan Adana Lezzet Festivali sırasında bu konu tekrar gündeme geldi. Adanalılara göre kebabın altında ezilse de en rafine yemekler kendi kentlerinde. Antakyalılar, bölgenin çok kültürlü yapısını yansıtan yemeklerin kendi mutfaklarında olduğunu söylüyor. Antepliler ise her zamanki gibi nitelik ve nicelik birinciliğini kimseye bırakmak istemiyor.
Bana göre ise bu üç kente yarıştan çok işbirliği yakışacak. İsim annesi olduğum 3A Lezzet Rotası projesini hayata geçirirlerse üç şehir de cazibe merkezi haline gelebilir.

Haberin Devamı

Şimdi tam zamanı

Antalya, Marmaris, Datça, Fethiye, Bodrum, Urla, Alaçatı, Cunda, Antalya, Adana, Mersin, Antakya...
Her biri sonbaharda çok daha güzel, huzurlu, sakin. Ama kıymetini bilmiyoruz. Oysa bu mevsimde fiyat kalite dengesi de makul sınırlara iniyor. Yazın kaosundan eser yok. Okul çağında çocuğu olmayanlar tatillerini ilkbahar ve sonbahar aylarına kaydırsalar, hem ülke turizmi hem de aile bütçeleri düzlüğe çıkar.
Kalabalıktı, pahalıydı diye şikâyet etmekten, mutsuz olmaktan da kurtuluruz...

Galata’da yeni bir otel

İstanbul’un tarihi bagajını, geçmişten bugüne kalabilen mimarisinin az da olsa en güzel örneklerini bulabildiğim, en önemlisi de sokaklarında dolaşırken kendimi iyi hissettiğim semtlerin başında gelir Galata.
Zaten yerli ya da yabancı turistlerin de en çok ziyaret ettiği, uğramadan geçmediği semtler arasında olması boşuna değil. Bazen turist olmak, farklı bir gözle bakmak, gecesiyle gündüzüyle bir gün geçirmek de keyifli oluyor.
Bir süre önce şehirde bir kaçış yapıp yeni açılan Ecole St. Pierre Hotel’de konakladık.
Sabah gün doğarken ara sokaklarda yürüyüş yapmak, gün batarken odanın balkonundan Galata Kulesi’ne bakmak gerçekten insanın gözünü kamaştırıyor, “İyi ki bu kentte yaşıyorum” diyorsunuz.
Ecole St. Pierre Hotel, 19. yüzyılda Fransız okulu Colleges des Freres St. Pierre’e de ev sahipliği yapmış, sonra uzun yıllar ticarethane olarak kullanılmış tarihi bir binada yer alıyor.
Bina geçmişiyle bağı koparılmadan restore edilmiş, 443 yılında Cenevizliler tarafından yapılan surların kalıntıları korunmuş.
17 odalı otelin dekorasyonu da yalın tarihi değerinin önüne geçmemiş. Konaklama eksikliği olan Galata’da tarihi lüks bir otelin bölge turizmine de büyük katkısı olacağını düşünüyorum.
Eğer doğru bir strateji benimserlerse...

Haberin Devamı

İç Ege’ye farklı bir yolculuk

Farklı bir kebap restoranı

Kimileri hâlâ “En iyi kebap İstanbul’da yenir” dese de benim için kebap kenti Adana’dır. Sevgili arkadaşımız Tayyar Zaimoğlu’nun Onbaşılar Kebap’ı, Ciğerci Mehmet Usta gibi klasikler zaten her gidişimde uğrak noktalarımdır.
Ama bu kez yine bir başka Adanalı dostumuz, Etrog markasının kurucusu Suat Kalfa sayesinde yeni bir kebap restoranı keşfettik. Oto Sanayi’nin içinde açılan Kifidis Büyüksaat. Aslında açılalı 5 yıl olmuş. Sahipleri Mete ve Mert Bigay kardeşler iki katlı modern bir mekân yaratmışlar. Klasik kebap çeşitlerinin yanı sıra tereyağlı sarma, yufkaya sarılı köz patlıcan, kaşar peyniri ve domates soslu Kifidis special kebap gibi geleneksel füzyon diye adlandırdıkları farklı yorumlamalar da yapmışlar. Kendi yapımları sucukları, lezzetin yanı sıra hijyen boyutunu düşünerek sirkeli suda beklettikleri sebze ve ot salataları da başarılıydı...

 İç Ege’ye farklı bir yolculuk

 

Yazarın Tüm Yazıları