‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk

Kendi en büyük mücevher olan bu kadim kenti, geçmişin ve bugünün hikâyeleriyle anlattığımız ‘İstanbul’un 100 Mücevheri’ yayımlandı. Kitabı, Zeynep Şahin Tutuk ve benzersiz fotoğrafları çeken Halit Bilen ile beraber hazırladık. Bu şehre aşkımı, onu anlatma tutkumu bilirsiniz... Binlerce mücevher barındıran bu çok boyutlu kente farklı bir açıdan baktığımız kitabımızdan 10 nadide pırlanta seçtim size bu hafta.

Haberin Devamı

İstanbul denince akla kimisi için Boğaz, martı, yalılar, Ayasofya, Süleymaniye, kültür, miras, Bizans, Osmanlı, Tarihi Yarımada gelir; kimisi içinse kaos, gökdelen, trafik, çarpık yapılaşma, kalabalık, gürültü kirliliği ve dahası…

İstanbul’u tek boyutlu bir şehir olarak değerlendirmek imkânsız. Onu ilginç kılan da bu büyülü harmanı!

Bazen aynı yere kim bilir kaçıncı kez bakınca yeni bir detay gösteriyor. Onu keşfetmek isteyenleri binlerce yılın renkli, coşkulu, acı tatlı izleri üzerinde yükselen bir köprüden geçiren; her adımda Roma’dan Cumhuriyet’e, Bizans’tan Osmanlı’ya selam verdiren bir şehir. Sanırım bu yüzden onu keşfetme ve anlatma tutkum hiç bitmiyor. ‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk
Bu hafta raflardaki yerini alan ‘İstanbul’un 100 Mücevheri’ benim 28’inci kitabım; kitaplarımın 17’si İstanbul üzerine… Ama her defasında sanki ilk İstanbul kitabım çıkıyor gibi heyecanlandığımı fark ediyorum. Birisi filizlenirken bir diğer kitabın tohumu düşüyor kalbime ve biliyorum ki daha yüzlerce hatta binlerce mücevher çıkar bu şehirden.

Haberin Devamı

Kitabı 19 Mayıs’la 29 Mayıs arası bir tarihte çıkararak bu eşsiz şehri bize miras bırakanlara da bir saygı selamı yollamak istedik. Bu yazı da tam 29 Mayıs’ta, fethin yıldönümünde yayımlanarak bu selamın perçini oldu.

Fetihle armağan edilen, Kurtuluş Savaşı ile işgalden kurtulan İstanbul’un 100 mücevheri var sayfalarımızda. Müzelerden camilere, parklardan saraylara İstanbul’u 100 farklı yerden göreceksiniz. İmparatorlar, mimarlar, valide sultanlar, paşalar ve daha sayısız isim, sayfalarda gezinirken size eşlik edecek.

Bu hafta kitabımdan tadımlık birkaç rotayı paylaşmak istedim; hem en kısa zamanda sayfalarda kavuşmamıza vesile hem de bu güzel günlerde şehri keşfetmenize ilham olsun diye.‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk
Sihirli tılsımlar: Dikilitaşlar

Güç göstergesi olarak hipodromlara dikilitaş yerleştirme geleneğinin İstanbul yansımalarını bugün Sultanahmet Meydanı’nda, yani geçmişin hipodromunda görebilirsiniz. Meydanı adımlarken karşınıza üç farklı sütun çıkacak. Ortada ve en görkemlisi Theodosios Sütunu. MÖ 1450’de, Firavun 3. Thutmose için yapılmış ve Mısır’da Karnak Tapınağı’na dikilmiş. İstanbul’a geliş tarihi 390. Diğer sütun, Yılanlı ya da Burmalı Sütun olarak anılıyor. Birbirine dolanmış üç yılan başının altın bir vazonun üç ayağını oluşturduğu sütun, MÖ 479’da Yunan şehir devletlerinin birleşerek Persleri yendiği savaş anısına yapılmış. Delfi’deki Apollon Tapınağı’nın önüne dikilmiş. 330’lu yıllarda sütunu İstanbul’a getirten İmparator Konstantin olmuş. Bir de Örme Dikilitaş var. Biraz daha kaba bir işçiliğe sahip. Hipodrom’un güney ucunda kalıyor, hakkında çok az şey biliniyor. Konstantin ya da 1. Theodosios tarafından konulduğu düşünülüyor.‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk
İmparatorun rüyası: Ayasofya

Haberin Devamı

Aynı yerde birçok kez yıkılıp yapılan mabetlerden sonra 532’de bugünkü yapının temelleri atılmış; 26 Aralık 537’de de tamamlanmış. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u aldığında Ayasofya harap haldeymiş. Hemen camiye dönüştürülmesini emretmiş ama adını değiştirmemiş. Böylece Hagia Sophia, olmuş Ayasofya. 1935’te Atatürk’ün emriyle müzeye dönüştürülmüş. Yapının hünkâr mahfili kısmında kapısı dışarıda olan bir bölümü 1991’den bu yana mescitti. 2020’de yeniden cami olarak ibadete açıldı. Görkemli kubbesi 558’de neredeyse yıkılma aşamasına geldiğinde Miletli İsidoros’un yeğeni genç İsidoros ve Anthemios her şeyi yeniden hesaplayıp yerden 56 metre yüksekliğindeki bugünkü kubbeyi yapmış. Ayasofya’nın, Bizans döneminde, 989 ve 1346 yıllarında çöken ve onarılan kubbesi Mimar Sinan’ın istinat duvarları eklemesinden sonra hiç çökmemiş ve büyük ölçüde genç İsidoros’un yaptığı değişikliklerle günümüze ulaşabilmiş.‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk
Şehrin koruyucusu: Yangın Kulesi

Haberin Devamı

İstanbul Üniversitesi’nin bahçesindeki Beyazıt Yangın Kulesi, zarif mimarisiyle şehrin silüetini güzelleştirenler arasında usulca süzülüyor. Eski İstanbul’un en önemli sorunu yangınlarmış. Çözüm için şehrin farklı noktalarına yangın kuleleri dikilmiş. Birçok kez yıkılıp yeniden yapılan kule 1828’de 2. Mahmut döneminde bugünkü halini almış. 118 metre yüksekliğinde. Mimarıysa Senekerim Balyan.‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk
En güzel su yolu: Valens Kemeri

İstanbul her zaman suyla anılan ve şekillenen bir kent olmuş ama her zaman çözmesi gereken bir içme suyu sorunu varmış. Muhteşem sarnıçlar, mühendislik ve mimari harikası su kemerlerinin yanı sıra çeşmeler, sebiller, şadırvanlar, hamamlarla İstanbul’da suyun izini her yerde sürmek mümkün. Bugün etrafını saran yapı kirliliğine, kalabalığa ve trafiğe karşın estetiğiyle gözlere ilaç gibi gelen Bozdoğan ya da geçmişteki adıyla Valens Su Kemeri aynı zamanda şehrin en eski su kemeri. 375 yılında yaptırılmış.‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk
Boğazkesen: Rumeli Hisarı

Haberin Devamı

Fatih Sultan Mehmet için İstanbul’u almak hayatının amacıymış. Onu kutsal amacına taşıyan en önemli adımlardan biri Avrupa Yakası’nda Boğaz’ın en dar ve en akıntılı yerine yaptırdığı kale olmuş çünkü kalenin yapılmasıyla birlikte Karadeniz’den şehre giden yardım kesilmiş. Fatih, İstanbul’u alma aşkıyla yanan bir diğer padişah olan büyükbabası Yıldırım Bayezid’in Anadolu Yakası’nda yaptırdığı kalenin tam karşısını seçmiş. İlkbaharda, taş duvarlar arasına erguvan renkleri saçılmışken ya da geceleri ışıltısıyla İstanbul manzarasına imzasını atarken görmelisiniz Rumeli Hisarı’nı.‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk
Dünyanın kolyesi: Boğaz

Bizanslılar vaktiyle ‘dünyanın kolyesi’ demiş bu muhteşem su yoluna. İmparator Konstantin, Boğaz’a vurulup Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti olarak İstanbul’u seçmiş. Güzelliğinin yanı sıra en çok da stratejik konumu nedeniyle İstanbul Boğazı’na yüzyıllardır hazine gözüyle bakılmış. Sarayburnu’ndan Karadeniz’in çıkışındaki Anadolukavağı’na kadar yaklaşık 30 kilometre boyunca uzanan Boğaz kıyılarını bugün özellikle Lale Devri’nde yapılan birbirinden güzel yalılar süslüyor. Boğaz’da 366 tane birinci, ikinci ve üçüncü derece tarihi eser niteliği taşıyan yalı var. Tarihi niteliği olmayan yalıları da ekleyince sayı 600’e çıkıyor.‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk
En eski semtlerden biri: Çengelköy

Haberin Devamı

Meşhur çınarının altında çay içmek, ara sokaklarda kahve molası vermek, yalılarıyla selamlaşmak ve mahalle dokusunu yaşatan esnafla da iki çift laflamak için vazgeçilmez bir durak. Evliya Çelebi İstanbul’un fethinden sonra semtte birçok kanca ve çengel bulunduğu için bu adı aldığını yazmış. Adını deniz kenarında bir cami yaptıran Kaptanıderya Çengeloğlu Tahir Paşa’dan aldığı da bir diğer anlatı.‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk

Benzersiz bir köy: Kandilli

Kandilli demek, yalıların estetik ve romantik dünyasına zarif bir davet demek… Tüm Boğaz yalıları içinde en etkileyici olanlardan biri Kont Ostrorog Yalısı. Biraz ilerisinde televizyon dizilerinin gözde mekânlarından Abud Efendi Yalısı var. Boğaz yalıları içinde en uzunu, 18’inci yüzyılda Sadrazam Mehmet İzzet Paşa için yaptırılan 21 odalı Kıbrıslı Yalısı. Osmanlı devletinin 30’uncu padişahı 2. Mahmut’un kızı Adile Sultan için inşa edilen saray da Kandilli’de.‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk
İstanbul rüyasının nişan yüzüğü: Anadolu Hisarı

Osmanlı’daki İstanbul’u fethetme rüyası ve ‘müjdelenen kumandan’ olma arzusu, Fatih Sultan Mehmet’le birlikte başlamamış. Bu hayali gerçeğe dönüştürmeye çalışan ilk Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezid. Fetih mümkün olmamış ama Göksu Deresi’nin Boğaz’a döküldüğü ve geçmişte Antik Jüpiter Tapınağı’nın olduğu yere yaptırdığı kale, şehri kuşatmasının yadigârı olarak günümüze ulaşmış. Anadolu Hisarı, üç gözetleme kulesi ve onları çevreleyen duvarlardan oluşuyor. Dış surlar, büyükbabasının hayalini gerçeğe dönüştüren Fatih tarafından eklenmiş.‘100 mücevheriyle’ İstanbul’a yeniden ilanı aşk
Kale gibi okul: Fener Rum Lisesi

1881’de mimar Pericles Demades tarafından Fransa’dan ithal malzemeler kullanılarak yapılan bu devasa kırmızı tuğla bina, zaman zaman ‘kırmızı kale’ olarak da isimlendirilmiş. Haksız da sayılmaz bu tanımı yapanlar çünkü bir okuldan çok bir kaleyi ya da şatoyu andırıyor. Özellikle Haliç’te tekne turundaysanız binayı görmemeniz ve ihtişamından etkilenmemeniz imkânsız.

Yazarın Tüm Yazıları