Sabri Yurdakul

Psikolojik yönüyle mobbing

23 Şubat 2021
Mobbing kavramı, sosyal hayatta yıldırma, alay etme, küçükseme ve aşağılama ile bir insana psikolojik baskı ve yıpratma durumunu anlatır.

Mobbing çocuklarda daha ilkokulda yaşlarında akran zorbalığı şeklinde kendini gösterirken, orta öğretim ve üniversite de aynı şekilde devam etmekte, evlilikte evlilik ilişkisinde yada iş hayatında yıldırma, ezme, aşağılama davranışları ile karakterize mobbing ile devam eder.

Mobbing bir kişi tarafından uygulandığı gibi kişiler tarafından da uygulanabilir. Bir ya da birden çok kişi bu mobbinge maruz kalabilir. Genel olarak mobbingi uygulayan kişi çocukluk çağlarında grubun lideri iken erişkin yaşlarda daha çok yönetici pozisyonundaki insanlardır. Bu yöneticilerin özelliği özgüveni düşük, yanında çalıştırdığı insanın başarısından rahatsız olan, kendisini geçeceği kaygısında olan insanlardır. Farklılığa ve bireysel çıkışlara izin vermeyen tüm takımın aynı özellikte olmasını isteyen kişilerdir. Bu kişiler farklı olan ya da bireysel çıkışları olan çalışanlara psikolojik şiddet uygulayabilirler. Aynı şekilde cinsiyet ayrımcılığı da mobbing olarak ele alınan bir kavramdır.

Mobbinge uğrayan insanlar genellikle bunu hak etmeyen insanlardır. Sakin, sessiz, kendi işinde olan, kimseyle problem yaşamayan insanlardır. Onların bu sessizliği de mobbing uygulayan kişileri daha çok öfkelendirip üstlerine gelmelerine neden olacaktır. Ne yaparlarsa yapsınlar buna engel olamamaktadırlar.

Sonuçta mobbing yaşamı cehenneme çeviren, çalışanları işten ayrılmak durumuna getiren, kimi zaman mutsuzlukla intihara kadar gidebilen bir durumdur. Bununla baş etmenin yolu bunun için önce amirlerle konuşmak ama onlar da işe yaramıyorsa yasal yollara başvurmaktır. Bugün mobbing artık gelişmiş ülkelerde suç sayılıp mobbinge uğrayan kişilere tazminat hakkı doğurmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Korona günlerinde sıkılan çocuklar

11 Ocak 2021
Pandemi günlerinde sokağa çıkamayan çocuklarımız sıkılmakta, yapacak bir şey bulamamakta ve bilgisayar, cep telefonu tablet ile oyalanarak zaman geçirmektedir.

Derslere girseler bile bu derslere konsantre olmakta zorlanmakta ve dikkatlerini verememektedirler. Büyüklerin bile sıkıldığı ortamlarda çocukların ve gençlerin sıkılması son derece doğal. Ancak buna bir çözüm bulunması gerektiğini düşünüyorum.

Çocuklarımız mart ayına kadar olan süreçte dışarı çıkıyor, arkadaşları ile birlikte zaman geçiriyor, spor yapıyor, ders çalışıyor ve çok sıkılmadan yaşamlarını sürdürüyorlardı. Böyle olunca ek bir şeyler yapmalarına gerek olmuyor, zaten belki de zaman bulamıyorlardı. Ancak pandemi günlerinde evde oturma yasakları ile birlikte gün içinde sınırlı saatlerde dışarı çıkabilmelerinin ötesinde artık tamamen eve bağlı kalıyorlar. Böyle olunca da yapacak bir iş, uğraş bulamıyorlar. Bu yüzden anne babaların ilk yapması gereken iş onları oyalayacak çözümler bulmalarıdır. Birlikte oyunlar oynamak, sohbet etmek, birlikte zaman geçirme dışında çocukların müzik, resim, kitap okuma ve evde kültür fizik gibi aktivitelere yönlendirerek zamanlarını doldurmalarına yardımcı olmalarıdır. Bunu yapmadıkları zaman çocuklar ve gençler sıkıldıkları için internete bağımlı hale gelecekler, tüm vakitlerini onunla geçirecekler ve geç yatıp geç kalkacaklardı. Bunu engellemenin en güzel yolu onlara yeni uğraşlar bulmaktır. Bu uğraşlar pandemi yasakları kalktığı zaman da çocuklarımızın işine yarayacak ve onların yeni hobiler kazanmalarını sağlayacaktır.

Sonuç olarak çocuklarımızı kendi başlarına bırakmak yerine uğraşlar ve hobiler bulmak biz anne babalara düşüyor. Ancak böyle olduğunda zorlukları fırsata çevirmiş ve onların hayatını zenginleştirmiş olacağız. Pandemisiz günler dileğiyle…

Yazının Devamını Oku

Çocuk ve gençlerde öfke kontrolü

28 Aralık 2020
Birçok aile çocuklarının özellikle ergenlik çağındaki çocuklarının öfkelerinin fazla oluşundan ve öfkelendikleri zaman gözlerinin bir şeyi görmemesinden şikayet eder. Öfke kontrol sorunu olarak nitelendirilen bu durumda ailelere büyük rol düşmektedir.

Çocuklar büyüklerin sözlerine değil yaptıklarına bakarlar. Öfkelerini kontrol edemeyen çocukların yanında yüksek sesle kavga eden hatta işi fiziksel şiddete vardıran anne babalar çocuklarına kötü örnek olur.

Anne babaların yapması gereken en iyi davranış çocuklarına iyi bir rol model olmalarıdır. Sinirlendikleri zaman sakin davranan, kontrolünü kaybetmeyen anne babalar çocukları için iyi bir rol model olmaktadır. Çocukları da onlara bakıp onlar gibi davranabilmektedir. Bunun tersine öfkelendikleri zaman kendisini kaybeden bağırıp çağıran, öfke nöbetleri geçiren, elini geçeni fırlatan hatta birbirine saldıran anne babalar çocukları için kötü bir rol model olmaktadırlar.

Anne babaların çocuklarına karşı olan davranışları da şiddetten uzak olmalıdır. Maalesef birçok anne ‘sinirlendim, elimde olmadan iki tane vurdum, sonra pişman oldum’ diyerek çocuklarının karşısında yaşadıkları acziyet duygusunu ve onu takip eden pişmanlıklarını paylaşmaktadır. Böyle bir durumda öfkelendiğinde kızan, aşırı tepki veren ve pişman olmayan çocuklar yetişmektedir. Şiddet gören çocukların da öfkelendiklerinde öfkelerini kontrol edemeyerek şiddet göstereceklerini unutmayalım. Onları öfke ve şiddet ortamından uzak yetiştirelim.

Aile olarak bizim tüm çabalarımıza karşın sosyal medyadan ya da arkadaşlarından öfkeli davranışları gören ve öfkesini kontrol etmekte zorlanan çocuklarımız için ise öfke ile bahşetmek için davranışlar öğretelim. Bunların içinde en yaygın kabul göreni kaplumbağa yöntemidir. Kaplumbağalar kendinini tehlikede hissettiklerinde kabuklarının içine gömerler ve dışarı tepki vermezler. Biz de çocuklarımıza bundan yola çıkarak sinirlendiklerinde kendi içlerine dönmelerini, sakinleşmelerini ve daha sonra tepki vermelerini öğretebiliriz. Böyle bir durumda sakinleştikleri için öfkeli tepki vermeyecek ve öfkelerini kontrol edebileceklerdir.

Sonuç olarak öfke kontrolü olmayan insanların gerek kendisine gereke etrafındaki insanlara zarar vereceklerini unutmayalım. Çocuklarımızı ilk yaşlarından itibaren sakin ve barışçıl yetiştirelim. Onlara davranışlarımızla rol model olalım. Buna karşın öfkelerini kontrol edemiyorlarsa kaplumbağa yöntemini öğretelim. Yine işe yaramazsa öfke kontrolü için bir psikologdan, pedagogdan ya da psikiyatristten yardım alalım.

Yazının Devamını Oku

Pandemi günlerinde ders çalışamayan çocuklar

14 Aralık 2020
Pandemi günlerinde çocuklarımızın değişen yaşam alışkanlıkları ile birlikte ders düzenleri de bozuldu. Evden çıkmayan, bütün gününü ev içinde geçiren çocuklar geceleri geç yatmaya, gündüzleri geç kalkmaya başladı.

Sabah geç kalktıkları için online derslere uykulu katılan çocukların ders verimi de düştü. Dinledikleri derslerin dışında ders çalışıp tekrar yapmaz oldular. Nasıl olsa yaparım diyerek dersin başına oturmuyor, otursalar da uzun süre konsantre olamıyorlar. Bilgisayar, cep telefonu tablette zaman geçiriyorlar. Saatlerce boş boş oyalanıyorlar. Aileler ders çalış dedikleri zaman tamam deyip odalarına gidip yine boş zaman geçirmeye devam ediyorlar.

Okula gidip geldiklerinde belli bir düzeni olan, okulda ders dinleyen, arkadaşları ile zaman geçiren çocuklarımızın okul olmadığı zaman evde belli bir düzen tutturmaları zor oluyor. Bu durumda anne baba ve öğretmenlerin onları yönlendirmesi, günlük hayat için plan yapması gerekiyor. Boş zaman fazla olduğunda bu zamanı doldurmanın en iyi yolu planlı ve programlı bir yaşam sürmeleridir. Bu nedenle sabah okula gider gibi en geç 7 de kalkmaları, giyinip, kahvaltı edip dersin başına oturmaları gerekir. Online dersler olana kadar eski dersleri tekrarlamaları, online dersler bittikten sonra biraz ara verip yeni anlatılan dersleri gözden geçirmeleri onların çalışma alışkanlığını tekrar kazanmalarına faydalı olacaktır. Yemek saatlerinde verdikleri birer saat aranın dışında büyük aralar vermemek, ders arasında 10 dakika ara verip geri dönmek onların derslerden kopmalarını engelleyecektir. Akşamları 10.30 gibi dersi bırakıp biraz sosyal medyada gezmeleri, biraz kitap okuyup yatmaları ders düzenini sağlayacaktır. Yoksa boş zamanlar çabuk geçer, dersleri zamanında çalışmadıklarında tekrar toparlamaları çok zorlaşır. Çocuklar böyle yaptıklarında derslerden koparlar ve bu sefer ders notları düşmeye başlar, bu da onların motivasyonunu düşürüp zaten yapamıyorum diyerek dersleri bırakmalarına neden olur.

Sonuç olarak aileler, öğretmenler ile iş birliği yaparak çocuklarına ders programı hazırlamalı, onların bu programa uymalarını sağlamalıdır. Ancak bu sayede ders düzenleri tekrar oluşacak ve çocuklarımız ders çalışmaya başlayacaklardır.

Yazının Devamını Oku

Koronavirüs ile mücadelede psikoloji: Kaygı, korku, panik atak

25 Kasım 2020
Korona geçiren kişilerin sayısının artması ile birlikte koronanın getirdiği psikolojik sorunlar daha çok gündeme gelmeye başladı.

Korona hastalığına yakalandıktan sonra karantinaya giren, hastanede yatan, hatta daha ağır durumlarda tedavi olan kişilerin yaşamında korona hastalığının ruhsal etkileri gözlenmektedir.

Koronavirüse yakalandığını duyan insanların ilk tepkisi “acaba nerede hata yaptım, kimden bu hastalığı kaptım” düşüncesi olmaktadır. Kendilerini dikkatsizlikle suçlamakta, hastalığının nasıl ilerleyeceği konusunda kaygı duymakta, bir anda apar topar kendisini karantinada bulmaktadır. Daha kötüsü de artık damgalanmış bir insan olarak korona hastalığına yakalandığını etrafına nasıl anlatacağını düşünmektedir. Yakınlarına, arkadaşlarına hastalığı bulaştırmaktan kaygılanmakta, hele hele yakınlarına bulaştırdıysa bundan duyduğu suçluluk duygusu ile depresyona girebilmektedir. Uykuları bozulmakta, kendisini yorgun ve güçsüz hissetmektedir. Çevresindeki insanlar hastalık kapmamak için yanından uzaklaşıp, karantinada kendisini yalnız hissettiğinde kaygısı daha da çok artıp ‘bana bir şey olursa bana yardım edemeyecekler’ düşüncesini yaşamaktadır. Bu düşüncelerin fazla olduğu durumlarda depresyon daha ön plana çıkmakta ve kişi mutsuzluk ve umutsuzluğa kapılmaktadır. Kimseyi aramak istememekte, kendisini arayanlarla konuşmaktan çekinmekte giderek kendisini soyutlanmış hissetmektedir. İyileştiğinde bile buna yeterince sevinememekte, başkalarına hastalık bulaştırmaktan kaygılanmakta kendisi de tekrar hasta olurum endişesi ile yaşamını daha fazla kısıtlamaktadır. Zaman zaman sebepsiz yere ağlamakta ve ölüm korkusunu sık sık yaşadığını dile getirmektedir. Bu yüzden depresyonun mutlaka tedavi edilmesi gerekir.

Korona hastalığına yakalandıktan sonra ortaya çıkan ikinci ruhsal sorun kaygı bozukluğudur. Bu da hastalık ile ilgili ne olacak kaygıları nedeniyle zaman zaman panik atak haline varan sıkıntılar yaşamaktan, normal nefes alabildiği halde acaba nefes alamayacak mıyım kaygısı ile derin nefes alamamaya kadar ilerlemektedir. Bu kaygılar nedeniyle yaşadığı korku ve panik artmaktadır. Aynı kaygılar iyileştikten sonra da devam edebilmekte ve hasta olurum korkusu ile kişi dışarıya çıkmamakta, sürekli ellerini dezenfekte ederek ellerinin tahriş olmasına neden olabilmektedirler.

Sonuç olarak korona hastalığı sadece fiziksel olarak insan yaşamını tehdit eden bir hastalık olmayıp bu hastalık yanında ortaya çıkan psikolojik sorunlar ile de hastalığa yakalanan insanların yaşam kalitesini düşüren bir hastalık halinde karşımıza çıkabilmektedir. Bu yüzden koronaya yakalanan kişilerin depresyon ve kaygı bozukluğu nedeniyle yakından takip edilmesinde fayda vardır.

 

Yazının Devamını Oku

Anne babanın kişiliği çocukları nasıl etkiliyor?

14 Kasım 2020
Ana babanın kişiliği ve çocuklarına gösterdikleri özen çocukların kişiliğini etkiliyor. Öyle ki çocukları ile ilgili onların ihtiyaçlarını karşılayan, sevecen olan, vakit ayıran anne babaların çocukları özgüvenli yetişirken, bunların olmadığı ailelerde çocuklar daha güvensiz, kendi içine kapanık, insanlardan uzak ve insan ilişkilerinde başarısız kişiler olarak büyüyorlar.

Çocukların doğduğu andan itibaren anne babaları ile kurdukları ilişkiler onların kişiliklerini etkilemektedir. Karnı acıktığında doyurulan, altı çabuk değiştirilen, çok fazla ağlamadan ihtiyaçları karşılanan çocuklar kendilerinin değerli ve sevilen çocuklar olduğuna inanacak ve güvenli yetişeceklerdir. İnsan ilişkilerinde rahat olacak, sevilme konusunda kaygıları olmayacaktır. Kendilerini değerli hissettikleri için diğer insanlara da değer verecek ve sağlıklı ilişkiler kuracaklardır.

Annenin sürekli olarak çocuğuna endişe aşıladığı durumlarda ise çocuklar da kendilerini kaygılı ve sıkıntılı hisseder. Başlarına kötü bir şey geleceğinden endişe duyar, kendi başlarına karar almaktan çekinir, hata yapmaktan korkarlar. Başkalarının kendilerini sevmeyeceğinden korkarak arkadaş ilişkilerinde sürekli verici davranırlar, arkadaşlarının kendilerini sömürmesine göz yumarlar. Aileleri onlara tepki verse bile kendilerini üzen arkadaşlarına ses çıkarmazlar. Onlara karşı alttan alırlar. Sürekli olarak kaybetme korkusu içindedirler. Rahat ve huzurlu olmazlar. Anneleri  ile bir yere gitseler annelerini gözden kaybetmemeye çalışırlar, deyim yerindeyse onların eteğinde gezerler.

Annenin soğuk, ilgisiz ve uzak olduğu, evlilikte yaşadığı sorunlardan dolayı mutsuzluk duyduğu durumlarda ise çocuklar insan ilişkilerinde kaçıngandır. Kimselerle yakın ilişki kurmazlar. Özgüvenleri düşüktür. Kimsenin kendisini sevmeyeceğine, sevse de terk edeceğine, kendisini yalnız bırakacağına olan inançları nedeniyle arkadaşlarından uzak dururlar. Çok sevgi göstermezler. Sevgi gösterenlere de aynı karşılığı vermezler. Soğuk ve ilgisizdirler. Yaşam karşısında içlerine dönük çocuklardır. Diğer çocukların arasına çok karışmazlar. Onların oyunlarını bozar ya da uzak dururlar. Anne babaların benim çocuğum okulda yalnız başına duruyor, kimselerle arkadaşlık etmiyor dedikleri çocuklar bu durumdaki çocuklardır.

Çocuklarımızı yetiştirirken onlara olan davranışlarımıza dikkat etmeliyiz. Onlarla olan ilişkilerimizin onların ömür boyu kişiliklerini etkileyeceğini, özgüvenlerinden, insan ilişkilerine kadar her konuda yaşamını belirleyeceğini unutmamalıyız. Sağlıklı yetişmeleri için sıcak ve yakın davranmalı, ihtiyaçlarını karşılamalı, onları sevgiyle kucaklamalıyız. Böylelikle özgüvenli, ilişkilerinde yakın ilişkiler kuran çocuklar olacaklardır.

 

Yazının Devamını Oku

Çocuklarınızı tenkit etmeyin

13 Ekim 2020
Bunu söylediğim zaman birçok ailenin tenkit etmeyip ne yapalım bırakalım istediği gibi davransın mı dediğini duyar gibi oluyorum. Çocuklarımızı tenkit edebiliriz ama çocuklarımızla aramızdaki yegane ilişki onları hep tenkit etmek oluyorsa o zaman amacına ulaşmadığı gibi hem ilişkimize zarar verir hem de bizi dinlemezler.

Çocuklarımızı tenkit etmeden önce iki kere daha düşünmeliyiz. Ben onu tenkit edersem işe yarar mı yoksa çok tenkit ettiğim için beni dinlemez, bildiğini okur mu diye. Burada ölçü şu olmalı: Eğer tenkit etmiyorsak çok büyük hata yapacağına inanıyorsak davranışını tenkit edelim ama çok büyük sorun olmayacaksa hiç karışmayalım. Özellikle buradaki davranışını tenkit etme konusu da çok önemli. Sen pasaklısın, eşyalarını toplamıyorsun ya da sen tembelsin çalışmıyorsun gibi sözlerle yaklaşıp onun davranışını tenkit ederken kendisine de yafta yapıştırıyorsak o zaman onu tenkit etmemizi dinlemez, bize tepki verir. Bunun yerine ders çalışmamandan rahatsız oluyorum cümlesi daha etkili olacaktır. Çocuklarımızın davranışlarını eleştirdiğimiz oranda onların olumlu davranışlarını da takdir etmemiz gerekir. Olumlu davranışlarını görmeyip sürekli olarak olumsuzluklarına odaklanırsak onu güvensiz, öz saygısı düşük bir insan olarak yetiştiririz. Sürekli kendisini başarısız gören, her yaptığında hata arayan, hiçbir konuda kendisine güveni olmayan, ben zaten yapamam diyen bir insan haline gelir. Sonuç olarak çocuklarımızı tenkit etmeden önce iki kere daha düşünelim. Olumlu yanlarını vurgulayalım, olumsuzluklarında sadece davranışlarına yönelik eleştiride bulunalım ve mümkünse çok ama çok gerekmedikçe onları eleştirmeyelim. Sürekli eleştirdiğimizde bizi duymayacaklarını ve dinlemeyeceklerini unutmayalım. Çocuklar ve büyükler iyilikten alır. İlla eleştirmemiz gerekiyorsa bunu çok uzun laflar etmeden kısa ve net dile getirelim. Çok uzatıp dillendirdiğimizde yine bizi dinlemeyeceklerini unutmayalım.

Yazının Devamını Oku

Çocuklarımızın ders dinlemesini nasıl sağlarız?

29 Eylül 2020
Korona günlerinde tüm yaşantımız değişti. Çocuklarımız sınıfta dersi dinlerken sanal ortamda dinlemez oldular. Giderek okul ve ders ortamından koptular.

Yatarak ders dinleyenler, derste başka şeylerle uğraşan, öğretmeni dinlemek yerine etrafı seyreden, başka şeylerle uğraşan çocuklarımız artık ders dinleme disiplinlerini kaybettiler. Öyle ki "Tuvalete gittim" diyerek ekranı kapatanlardan, dinliyormuş gibi görünerek uyuklayanlara kadar her şekilde ders dinleme disiplinlerini bozdular. 

Ders dinleme düzeni bozulan çocuklar giderek derslerden koptu ve derse çalışmaz oldular. Öğretmenlerin sanal ortamda çocukları yönlendirmeleri zor olduğu ve onlarla göz temasını kaybettikleri için bu durumun olması beklediğimiz bir sonuç. Ancak bu durumun düzelmesi ve çocuklarımızın tekrardan çalışma alışkanlıklarını kazanmaları gerekir. Şimdiden çalışma alışkanlıklarını tekrar kazandıramazsak sene ilerleyip dersler yoğunlaştığında tekrar kazanmaları çok zor olacaktır. Sene nasıl başlarsa öyle gider. Bu yüzden çocuklarımızın ders dinleme alışkanlığını bir an önce tekrar toparlamamız gerekir.

Çocuklar yaşları itibarıyla öz disiplinden yoksundurlar. Onların kendi başlarına ders çalışmalarını beklemek çok gerçekçi olmayacaktır. Bu nedenle büyüklerin gerekirse onların başında durarak derslere ilgilerini yöneltmelerini sağlamaları gerekir. Ancak böyle yaptığımızda çocuklar dikkatlerini daha çok verebilecek ve ders dinleme alışkanlığını tekrar kazanacaklardır. Böyle yapmadığımız taktirde onlar da derslerden kopacak, dersi dinliyor gözükerek dinlemeyecek ve dersin başında zaman geçirseler bile bu zaman verimli bir zaman olmayacaktır. Nasıl olsa dersin başında oturuyorlar. Akıllarına iki kelimede girse kar kardır diye düşünmek çok doğru bir düşünce değildir. Çünkü dersin başında oturup dinlemediklerinde hem boşa vakit geçirmiş olacaklar hem de dinledikleri ders havaya gitmiş olacaktır.

Sonuç olarak çocuklarımızın derslerin başında geçirdikleri zamana göz kulak olalım, onların derslere kendilerini vermelerini sağlayalım. Dersten kopmalarına izin vemeyelim. Böylelikle sene başından dersi dinlemeyi öğrenecek ve sene sonuna kadar bu alışkanlığı devam ettireceklerdir.

Yazının Devamını Oku