Toksik obezitenin 5 mühim sebebi var

Obezite veya kilo sorunu, sadece çok yemek ve/veya az hareket etmekle ilişkili değil. Gözden kaçan ve önemsenmeyen daha pek çok sebep var. Onların ilk 5’ini yeniden hatırlamaya ne dersiniz?

Haberin Devamı

Fruktoz yükümüz arttı

Sorun fruktoz yani “meyve şekeri” ama asıl suçlu meyveler değil. Meyvelerden kokusunu, tadını, rengini çalıp boyalarla taklit ettiğimiz çakma meyve suları. “Meyve suyu” veya “soğuk çay” filan deyip güvenerek içtiğimiz fruktoz bombaları. Çünkü o fruktoz çakma bir fruktoz! Toksik bir “yapay” sanayi ürünü. O çakma fruktoz sadece meyve sularında, gazozlarda, kolalı içeceklerde, soğuk çaylarda yok, daha pek çok besin (!) fruktoz kaynıyor. Baklavalar, sütlaçlar, bisküvi ve gofretler, jel kıvamlı şekerlemelerin de çoğu yine o “çakma fruktoz” ile dolu. Toksik kilo hikâyesi toksik fruktoz ile sınırlı kalsa neyse. Devamı var...

Glüten çöplüğü olduk

Tıka basa glüten doluyuz. Glüten bizi boğuyor. Buna en çok da bağırsaklarımız, yani hazım cihazlarımız isyan ediyor. Glüten duyarlılığının geliştirdiği bağışıklık sapmasının neticeleri, iştah kontrol sistemimizi de metabolik ayarlarımızı da altüst ediyor.

Haberin Devamı

Asit havuzuna düşmüş gibiyiz

O da ayrı bir tehdit. Hem de mühim bir tehdit. Nedeni mi? Yine aynı yanlış, yani beslenme hatalarımız. Sanki bir asit havuzunda yüzer gibiyiz. Üstelik bizi bundan koruyacak “korunaklar”dan yana da fakir bir noktadayız! Magnezyum, potasyum fakiri, sodyum, klor, sulfor zenginiyiz! Bu yeni yapılanma asidoz tehdidini daha da büyütüyor. Biz bitkisel besinlerden uzaklaşıp et-süt bağımlısı oldukça bu tehdit de artarak devam edecek.

Ağır metaller bizi zehirliyor

Mesela cıva! Mesela arsenik. Onlar değil mi enerji üretim merkezlerimizi, mitokondrilerimizi zehirleyip devre dışı bırakan? Mitokondrilerimizi adeta felç edip halsiz bırakan. Neticede enerji tüketimini sınırlayan, yağ depolanmasını hızlandıran...

Çok ilaç yutuyoruz

Ya ilaçlara ne demeli? Mesela antibiyotikler! Onlar da kâh mitokondrilerimizi zehirleyerek (kinolonlar), kâh probiyotik gücümüzü adeta sıfırlayarak kilo ayarımızla oynayan, bizi yağ tulumu yapmaya çalışan toksinler olabiliyor. Listeye depresyon haplarını, kortizon ilaçlarını da ekleyin.

Kızartmayın!

Nasıl pişirdiğinizin, en az neyi ne kadar yediğiniz kadar önemli bir beslenme ayrıntısı olduğunu unutmayın. En tehlikeli pişirme yöntemlerinin de “yağda kızartmak” ve “ateşte kömürleşene kadar yakmak” olduğunu aklınızdan çıkarmayın.
Özellikle “haşlanarak” yani “tencerede, kısık ateşte, sulu yemekler” şeklinde pişirmek hayvansal besinler için de, sebzeler için de, bakliyat ve tahıllar için de en doğru pişirme yaklaşımıdır. Fırınlama, buharda pişirme de tavsiye ettiğimiz yöntemler.
“Kızartma” özellikle “trans yağ” oluşumu ve kanserojen maddelere dönüşümünü tetiklediği için bence en tehlikeli pişirme yöntemi.
Özetle biber, patlıcan kızartırken biraz insaflı olmakta fayda var.

Haberin Devamı

Mukozalarınızı koruyor musunuz?

Ağız boşluğu, idrar yolları, genital bölgelerin yüzeyini “mukoza” olarak tanımlanan çok hassas bir bariyer örtüyor. Bu bariyer, meslektaşım Dr. Mustafa Atasoy’un deyimi ile ciddi ölçüde zayıf ve de “savunmasız”.
Ama üzülmeyin, onun da doğal bir “antiseptik teflon kaplaması!” var: Salgısal IgA! İmmünglobulin A veya IgA olarak da bilinen bu doğal salgısal kaplamanın varlığını korumak, artırmak çok önemli bir ayrıntı.
Salgısal IgA bariyerini güçlendirmenin yolu daha çok antioksidan içeren renkli sebze, meyve daha sık ve bol baharat özellikle zerdeçal, probiyotik zengini mayalı besinler, turşular yemekten geçiyor.

Bu kokteyl bize iyi geliyor

Haberin Devamı

Büyük kaybımız, mükemmel ve mütevazı bilim insanı rahmetli Prof. Ahmet Aydın hocanın bu mükemmel karışımını herkese ama öncelikle de “Kansere karşı bağışıklığımı nasıl güçlendirebilirim?” diyenlere tavsiye ediyorum:
Bir tatlı kaşığı toz zerdeçal, bir çay kaşığı toz zencefil, bir çay kaşığı taze çekilmiş üzüm çekirdeği, bir çay kaşığı taze çekilmiş ısırgan tohumu, bir
çorba kaşığı taze çekilmiş keten tohumu ve iki diş ezilmiş sarımsağı, bir kase kefir ya da ev yoğurdunun içine ekleyin.
Sonra üstüne bir tatlı kaşığı sızma zeytinyağı, biraz kekik, kuru nane ve kırmızı pul biber ilave edin. Bu baharatların miktarını damak tadınıza göre ayarlayabilirsiniz.
Soğuk olduğu zaman daha da lezzetli olan tarif hem çok besleyicidir hem de antioksidan güç verir.
Dilerseniz doğranmış salatalığın üzerine koyup bir nevi cacık da yaratabilirsiniz.

 

Yazarın Tüm Yazıları