Ne yediğinizi biliyor musunuz

İsterseniz başlıktaki soruyu cevaplandırmadan önce önemli bir araştırmacıya, Dr. Michael Greger’a kulak verelim. Dr. Greger diyor ki: “Yaşlılıktan ölmek diye bir şey yok!”

Haberin Devamı

Kanıt olarak da bir araştırmayı gösteriyor: “42 bini aşkın otopsi çalışmasını inceleyen bir araştırmada vakaların yüzde 100’ünde 100 yaşından uzun yaşayan kişilerin yaşlılık nedeniyle değil, hastalıklarına yenik düştükleri için hayatlarını kaybettikleri ortaya çıktı.

Dr. Greger’a göre, ileri yaşlarda olmak/yaşlanmak yakın zamana kadar bir “hastalık” olarak kabul ediliyordu. Ama gelin görün ki insanlar yaşlanma nedeniyle değil, hastalıkları nedeniyle en çok da kalp krizi nedeniyle hayata veda ediyordu. Ve yine Dr. Greger’a göre, “ÖLÜMLERİN ÇOĞU ÖNLENEBİLİR VE ÇOĞU ÖLÜM NE YEDİĞİMİZLE İLİŞKİLİDİR”.

İşte bu nedenle başlıktaki soruya hepimizin kafa yorması ve yanıt aramasında fayda var. Özetle bu yazının son cümlesi aslında daha en baştan bellidir: NE YEDİĞİNİZE DİKKAT EDİN!

Ne yediğinizi biliyor musunuz

Bugün size Greger’dan özetlediğim 3 beslenme bilgisi paylaşıyorum. Hazırsanız buyurun...

BESLENME NOTU 1

Haberin Devamı

KIRMIZI ETE ÇOK YÜKLENMEYİN

KIRMIZI et yalnızca kolesterol yükü nedeniyle değil, aşırı demir gücü nedeniyle de sağlığımızı olumsuz yönde etkileyebiliyor. Araştırmalar işlenmiş ya da işlenmemiş kırmızı et tüketimi artışının kanser ve kalp hastalıklarından ölme riskini arttırabileceğini gösteriyor. Etin içinde ölüm riskini arttıran muhtemel zararlılardan birinin ise “aşırı demir yükü” olduğu düşünülüyor. Bir oksidasyon arttırıcı yani paslanma hızlandırıcı olarak da görev yapabilen demir, fazla miktarda tüketildiğinde aşırı ve kontrolsüz “serbest radikal” oluşumuna yol açıyor. Bu nedenle demirin kontrolsüz kazanımı iki ucu keskin bir bıçak haline de gelebiliyor. Hemen not düşelim: Hayvansal demirdeki bu sorun, bitkisel demir kazanımında pek yok. Zira kanımızda yeterli miktarda demir varsa eğer bağırsaklarımız bitkisel besin kaynaklı fazla demirin emilimini engelleyebiliyor. Özeti şudur: KIRMIZI ETE FAZLA YÜKLENMEYİN.

BESLENME NOTU 2

NO GÜCÜNÜZÜ ARTTIRIN

Ne yediğinizi biliyor musunuz

NİTRİK Oksit (NO), vücuttaki en önemli biyolojik mesaj moleküllerimizden biri. Özellikle damarlarımızın iç yüzeylerini kaplayan koruyucu hücre (endotel hücreler) tabakası tarafından salgılanan nitrik oksit miktarı/gücü sağlığımız için çok önemli. Bu hücrelerin salgılandığı NO miktarı arttıkça damarlarımızın duvarındaki kas lifleri gevşiyor, kan akımı kolaylaşıyor. Nitrik Oksit, “NO SENTAZ” isimli enzim tarafından üretiliyor. Yeterince NO üretildiğinde atar damarlarımız yumuşak ve elastik kalırken NO yeterli olmayınca o damarlar hızla sertleşiyor. Neticede de kalp ve beyin krizi riskimiz artıyor. Daha çok NO üretimi için ise yiyeceklerle daha fazla “ORGANİK NİTRAT” kazanmamız gerekiyor. Özellikle “yeşil yapraklı sebzelerde” bol miktarlarda bulunan organik nitratlar NO üretimini arttırarak yalnızca atar damarlarımızın elastikiyetini yükseltmiyor, oksijeni bol kanın kaslarımız ve dokularımıza taşınmasına da yardım ediyor. Aynı zamanda da o oksijenden daha fazla enerji üretilmesine de olanak sağlıyor. Pancar, pazı, reyhan, roka, marul en güçlü organik nitrat kaynakları. Dr. Greger beslenme sistemimize daha fazla pancar, pancar suyu, pancar turşusu ilave etmemizi öneriyor.

Haberin Devamı

BESLENME NOTU 3

ASPİRİN Mİ, KİMYON MU?

ÖZELLİKLE COVID-19 döneminden sonra yanlış bir yaklaşımla aklına gelen herkes günde 100 miligram “Asetil Salisilik Asid (ASA)” tüketme yoluna gitti. Diğer taraftan yine tartışmalı olduğunu düşünmeden pek çoğumuz düşük dozda ASA tabletleri yutarak kanserlerden ölüm riskini azaltmayı düşündü. Ortak amaç temelde aynıydı: Kanımızı inceltmek, muhtemel bir pıhtı veya kanser riskini azaltmaktı.

Ne yediğinizi biliyor musunuz

Salisilik asid neredeyse 150 yıl önce söğüt ağacı kabuklarından elde edilen bitkisel bir doğal ilaç olarak hayatımıza girdi. Daha sonra ASA formülasyonuyla yapay olanı da üretildi. Oysa salisilik asid sadece söğüt ağacında bulunmuyor. Bitki alemindeki pek çok meyve ve sebze de neredeyse tıka basa salisilik asid içeriyor. Ne kadar çok meyve ve sebze yerseniz kanınızdaki salisilik asid miktarı o kadar artıyor, pıhtılaşmayı önleme sisteminiz o ölçüde etkin hale geliyor. Bitki aleminin en güçlü salisilik asid kaynağını ise otlar ve özellikle de BAHARATLAR oluşturuyor. Zerdeçal, acı ve tatlı kırmızı biber ve özellikle de kimyon en zengin salisilik asid kaynağı baharatlar. Şu cümleyi bir kenara rahatlıkla not edebilirsiniz: “Sadece bir çay kaşığı kimyon yaklaşık 1 bebe aspirinindeki kadar salisilik asid içerir.

Haberin Devamı

Tercih sizin! Ve soru şu: Aspirin mi kimyon mu?

NOT: Dr. Michael Greger’ın “Ölmek Ya Da Ölmemek” kitabından özetlediğim bazı notları önümüzdeki günlerde de sizlerle sık sık paylaşacağım.

Yazarın Tüm Yazıları