Nasıl geçti habersiz hafta sonu

Bir yabancı için İstanbul hâlâ endişe verici... Kase No16’nın sihirli kaseleri... Bodrum’a dair sezon kehanetleri... Aman da Bravo’nun yemekleri... Ve lüks marka çantasını gözü gibi koruyan sosyetik kadının tuhaf hikayesi... Hepsi, “Nasıl geçti habersiz hafta sonu” notlarında...

Haberin Devamı

İSTANBUL’UN GELDİĞİ NOKTA...

◊ Amerika’da yaşayan arkadaşımız bir WhatsApp grubu oluşturup yardım istiyor: 

“Versace’nin tasarımcısı İstanbul’a geliyor arkadaşlar. Açıkçası kendisi biraz ürküyor. Nerelere gideceğini de tam bilmiyor, ona yardımcı olur musunuz?”

Mesajı okuyunca İstanbul’un geldiği noktaya bir kez daha üzülüyorum. Bir şehre gelirken korkmak, ürkmek çok ama çok fena bir şey.

 

KASE MUHABBETİ

◊ Cuma gecesi Nişantaşı’nda geçiyor. Önce Kase No16’da yemek. Burası son zamanlarda favorim. Küçük, samimi bir yer. Tüm yemekler mekanın adına uygun olarak kasede servis ediliyor. Kaseler çok şık. Özel yaptırmışlar.

Özellikle Tikka Masala ve sporcu kasesi gayet iyi yemekler. 

Restoranlardaki birbirinin benzeri menülerden sıkılanlar için iyi bir seçenek burası. Tek sorunu, hem fazla aydınlığa hem de çok konuşma gürültüsüne maruz kalınması.

 

Haberin Devamı

YAZ KEHANETLERİ

◊ Kase No16 sonrası Moro’da bir mola. Moro’nun kokteylleri iyi, ama erken saatte biraz fazla bam bam bir müziği mi var ne? Bağıra çağıra konuşuyorum her tanıdıkla. Onlardan biri Bodrum Türkbükü’ndeki bir otelin danışmanı. Bu yaz sezonundan umutlu olduğunu söylüyor. Çünkü şimdiden rezervasyonlar dolmaya başlamış. Galiba herkes bu kış öyle bir bunaldı ki güneyin sezonu bu yaz epey yoğun geçecek gibi...

 

AMAN DA AMAN...

◊ Cumartesinin en güzel hareketi ne zamandır gitmeyi istediğim Reşitpaşa’daki Aman da Bravo’ya yer bulmak oluyor. 
Çünkü ne zaman arasam hep dolular. Akşam servisleri sadece perşembeden cumartesiye.

Onun dışında öğlenleri açıklar...

Aman da Bravo’nun yemekleri gerçekten bu doluluğun/ilginin hakkını veriyor. 

Herkesin bayıldığı kadar var. 

 

ÇANTANI YESİNLER

◊ Yeri gelmişken burada yaşanmış bir hikayeyi anlatayım:

Aman da Bravo’ya öğle yemeğine gelen sosyetik bir hanımefendi Hermes marka çantasını hemen masanın arkasındaki askılığa asmış. Ama nasıl? Çantasının tutacak kısmına peçete sararak! Yıpranmasın diye...

Haberin Devamı

Yuh dedim hikayeyi duyunca, ne değerli çantaymış!

Nasıl geçti habersiz hafta sonu

 

Şehrin hakkını vermek için öneriler 

Ben kaçıracağım ama yarın güzel bir etkinlik var. 
Halen faaliyetlerine devam ettiğini bu etkinlik sayesinde öğrendiğim (aydığım da denebilir hatta) The School of Life’da. 
Hani Alain de Botton’ın ilk kez 2008’de Londra’da açtığı şu alternatif okul.
Felsefe, psikanaliz, edebiyat ve görsel sanatlar üzerine atölyeler oluyor bu okulda.
Yarınki atölyenin mevzusu ise tam benlik: 
“Metropolde Nasıl Yaşamalı: İstanbul’un Hakkını Vermek.” Ali Tufan Koç’un liderlik yapacağı atölyede şu ana fikre odaklanılıyor: Bir şehrin hakkını vermek, her yeni olanı, hafta sona ermeden görülmesi/yapılması gerekenleri var gücünle tüketmeye çalışmak değildir; olmamalıdır...
“Pek hoş da, önerilerin nedir?” dedim Ali Tufan’a. 
Şöyle sıraladı: 
“Kural bir: Paket olarak hazzı satın almayı reddet. 
İki, kök sal. Bunun için de şunları uygula: Politik ol. Zor zamanlarda sadık kal. Daha fazla yürü. Lokal tüket. Komşunu bil. Eğlenceli deneyimler yarat. Şehrin doğasını keşfet. Gönüllü ol. Lokal ye. Yeni fikirler üret, katkı sağla.
Ve üç, şehirde yalnız olmayı, yalnız kalabilmeyi öğren.
Bu sayede kalabalığın tadını daha iyi çıkarırsın. Ayrıca arada bir durmayı dene. Durabilmek, yalnız kalabilme becerisini de beraberinde getirir.”

Yazarın Tüm Yazıları