Çok yerli dizi izleyince bunlar oldu

Sosyal kelebek hayatımdan iki-üç günlüğüne uzaklaşıp annemin yanına gittim ve yerli dizilerle ana haber bültenleri kuyusuna düştüm.

Haberin Devamı

Bir Murat Soner kadar olmasam da, yeni yerli dizilere artık epey hakimim.
İlk dikkatimi çeken şu oldu: Yerli dizilerde sadece içki kadehlerini değil, cep telefonlarını da buzluyorlarmış.
O yüzden çoğu sahnede önce bir afalladım, “Niye oyuncunun eli flu, yoksa gözüm mü bozuldu” diye.
Sonra bu duruma hızla alıştım. Zaten yerli dizi izlemek demek, her şeye alışmak demek.
Dizi sürelerinin uzunluğundan dolayı uzun bakışma sahneleri malum, buna yıllardır alışığız.
Ama bu kadar ağlama sahnesine doğrusu ilk başta alışamadım.
Öyle ki, bir ara hangi diziyi açsam üç-beş karakter toplanmış beraber ağlıyordu.
Ağlama sahnesi elbette olur, dram da...
Ama bir ağlama sahnesi beş, bilemedin on dakika filan sürünce insanın içine fenalıklar geliyor. Sinirlerin bozuluyor ve “Ben de ağlayayım bari” oluyorsun.
Reklam kuşağı başlayınca neşen yerine geliyor, “Oh be, dünya varmış! Yaşasın kasım fırsatı reklamları” filan oluyorsun.

HASTANELER BAŞROLDE

Bir de yerli diziler hastaneleri seviyor. Denk geldiğim bir dizinin en az bir saati hastanede geçti.
Önce bir karakter ameliyat oldu, ardından bir başka karakter koşarak hastaneye getirildi.
Tüm karakterler hastanede oradan oraya koşturup ağlamaya başladı, hani kime üzüleceğimi şaşırdım.
Ayrıca hastanelerin hepsi özeldi tabii. Bu nedenle pırıl pırıldı.

BAGAJA HOP DİYE ATILAN CESET

Mantık hataları gırla.
Mesela bir kadın karakter bir adamı öldürdü ve sonra o adamı arabanın bagajına tek başına hop diye atıverdi.
Yetmedi, evinin bahçesine mezar kazıp adamı oraya gömdü. Tamam, dizi bu. Olsun böyle şeyler. Olsun da, azıcık inandırıcı olsun.

SUBLİMİNAL MESAJ

Konaklar ve büyük, gösterişli evler dizilerin hâlâ vazgeçilmezi.
Diziler zenginliği göstermeyi seviyor. Ve hem kadınlar hem de erkekler moda çekiminden fırlamış gibi giyiniyor.
İzlerken bilinçaltına sürekli şu subliminal mesaj işleniyor:
“Paçozsun, paçozsun, paçozsun!”
Setteki uzun çalışma saatlerinden mi yoksa yazılan repliklere inanmamalarından mı bilemiyorum, ama çoğu oyuncu inanarak oynamıyor.
“Çekelim de bitsin, gidip arkadaşlarımla buluşayım” havasındalar.
Favori oyuncularım ise savcı rolüyle Hande Erçel, Macide karakteriyle Perihan Savaş, Efkan’la Kürşad Demir ve Aysel’le Sumru Yavrucuk oldu...

KEŞKE OLSA

Ama ben hâlâ bir Ezel gibi, kurduğu dünya çok güçlü olan bir dizi göremiyorum.
Keşke olsa.
Uzun ağlama sahnelerine de, fonda sürekli duyulan gergin müziklere de, bakışırken olayın hissiyatından uzaklaşan oyunculara da razı oluruz o zaman.

Yazarın Tüm Yazıları