Zekânın bile “yapay”ı makbul artık!

BENİM kuşağım satrançta Fischer ve Spassky ile açtı gözünü...

Haberin Devamı

Bu ustalara Karpov ve Kasparov’u da eklemelisiniz elbette! Onlara “İlâh” muamelesi yapılırdı. Gel gelelim, kahramanımız Kasparov, IBM tarafından geliştirilen ‘Deep Blue’ ile önce berabere kaldı. Ardından, saniyede 200 milyon pozisyon deneyebilen ‘Deeper Blue’ adlı ikinci bilgisayar, 1997’de dünya şampiyonunu devirdi. Kasparov ikinci oyunun 37. Be4 hamlesinde, oyuna müdahale ve ‘Deep Blue’ya insanlar tarafından yardım edildiğini iddia etti. Çünkü pozisyona göre bilgisayarın 37. Qb6 hamlesini yaparak bir piyon kazanma eğiliminde olması bekleniyordu ve bu eğilim pek çok satranç otoritesi tarafından da onaylandı. IBM bu iddiayı hiçbir zaman kabul etmedi ve Kasparov’un yeni bir maç önerisini reddederek, ‘Deep Blue’ projesini sona erdirdi. “IBM’in kendini aklayamadığı” hâlâ konuşulur.

Haberin Devamı

Biz konuşurken... Geçen hafta, Google’ın birkaç yıl önce satın aldığı İngiliz “derin öğrenme girişimi DeepMind” tarafından insanlık tarihinin en eski oyunlarından biri olan (ve satrançtan çok daha fazla hamle olasılığı bulunan) GO’ya göre geliştirilen (yapay zekâ) AlphaGo, 18 kere dünya şampiyonu unvanını kazanan 9pro seviyesindeki Lee Sedol’u Güney Kore’nin başkenti Seul’de yapılan maçta yendi. (Bu yazı yazıldığında AlphaGo üçüncü maçı da kazanmıştı, iki 2 maç daha oynanacak.) Önce canlı yayında kendisinden çok şey bekleyenlerden özür dileyen Lee Sedol’ün neler söylediğine bir göz atalım: “Oyunu kaybedeceğimi hiç düşünmediğimden çok şaşırdım. Oyunun başında yaptığım bir hata oyunun sonuna kadar yakamı bırakmadı. Alpha Go’nun stratejisi başından itibaren mükemmeldi. Güçsüz bir görüntü sergilediğim için çok üzgünüm. GO’da çok deneyimli olmama rağmen böylesine ağır bir baskıyı hiç yaşamamıştım ve sanırım yeteneklerim bunun üstesinden gelmeye pek yetmedi. AlphaGo insanın asla yapamayacağı hamleyle kazandı. Bugün Lee Sedol yenildi, insanlık değil!”

Şimdi de GO tutkunları ne diyor onları taşıyalım köşemize: “...Yapay zekâ devrimi çoktan başlamıştı. Bugün bir kilometre taşı daha eklendi. / İnsan yapay zekâya kaybetti. Korkmaya başlayabiliriz. / O güzel GO’cular, o güzel GOBAN’lara binip gittiler. GO taşının dijitaline, GO oyuncusunun yapay zekâsına kaldık. / Bakın bu bir dramdır. Ağlamalık. Ama heyecan da duymalık tam / Lee Sedol kazansaydı da insan zekâsını övecektik. AlphaGo kazandı yine insan zekâsını öveceğiz. / O kadar da eşit değil bence. Zekânın kendisi ile taklit eden insanların zekâsını övmek farklı. -Yapay zekâyı da insanlar yaptı- mantığına karşıyım. Artık onların zekâsını övme vakti. Biz mi yaptık? Evet biz yaptık ama, artık bizden bağımsız bir organizmaya dönüşmeye başlıyorlar. / Einstein’ı överken anne babasını değil, Einstein’ın kendisini övüyoruz. / Bir robotun kendi kendine yazılımını yükselttiği gün dediğiniz gerçekleşir. / Olasılık sayısı evrendeki atom sayısından bile fazla dediğimiz oyunu çözmeye çok yakınlar, belki de algoritması çözüldü. / Organizma olabilmesi için kendi kendini çoğaltabiliyor olması gerek. / Kısmen üretiyorlar zaten.”

Haberin Devamı

Noktayı, önemli bir ayrıntıya parmak basarak koyalım. Deep Blue satranç oynamak üzere tasarlanmıştı ve Kasparov’u yendiğinde sadece en iyi bildiği şeyi yaptı. AlphaGo ise GO’yu öğrenmek üzere tasarlandı. AlphaGo, “derin öğrenme” ile kendisine hiçbir kural öğretilmeden GO oynamayı eski oyunları-verileri izleyerek, taklit ederek öğrendi (denilebilir). “Bu insanın öğrenme şeklidir.” Lee Sedol’u öğrendiği şeyi en iyi şekilde uygulayarak yendi. Bu haliyle ilk kez bir program insanlığın geliştirmiş olduğu (belki de) en karmaşık oyunu insandan daha iyi oynamaya başladı. Yazılanlara göre AlphaGo, hamle için bütün ama bütün olasılıkları hesaplayıp içlerinden en doğru hamleyi seçmiyor. Olası birkaç en iyi hamle arasından aynı insan gibi “sezgisel” olarak birini seçiyor. Eğer bu doğru ise düşündüğümüzden de korkutucu bir dönemeçteyiz. Artık karşımızda sezgisel olarak karar verebilen bir yazılım var.

Haberin Devamı

Ben bu yazıyı “sosyal medya dedikoduları”ndan yararlanarak yazdım. Yani kendi zekâm yerine bir nev’i “yapay zekâ” kullanmış oldum. Yani bu yazıyı ben yazmadım, “yapay zekâ” yazdı bile sayabilirsiniz. Üç vakte kadar o da olacak çünkü... Dünya işte bunlarla uğraşıyor. Bir de bizim “yapay” gündemimize bakın. Bu dönüşümün İzmir’e katkılarını konuşabilmeliydik aslında! Konuyu çok önemsiyorum ve gelecek yazılarda tekrar dertleşmek niyetindeyim. Çünkü zekânın bile “yapay”ı makbul artık!

Yazarın Tüm Yazıları